“Arkadaşlar itiraf etmek gerekirse müdürlüğümüzün en tembel, en miskin dairesi biziz. Artık şapkamızı önümüze alıp düşünmenin vakti sizce de gelmedi mi?”
Talat Bey çok sinirliydi, elleri titriyordu. “Bakın şu yan komşumuz insan kaynakları dairesine. Adamlar hiç durmadan çalışıyorlar. Küçücük ilçede sokaklar anketör gönüllülerle dolmuş vaziyette. Halk da bunları bir şey sanıyor. Hemen vakit ayırmalar, bütün sorulara cevap vermeler… halk bir yana koskoca kaymakam bile bunları el üstünde tutmaktan geri kalmıyor. Dün daire müdürü Selim Bey’e sürpriz doğum günü ayarlattırmış. Gazetede fotoğraflarını gördüm. Kaymakamın elinden pasta yemeler falan.”

Her zaman kağıttan konuşan adam, kendini kaptırmış, adeta coşmuştu. “Koridorun sonundaki personel dairesine ne demeli? Herkesle birebir ilgileniyorlar. Hatta bazen işleri telefonda halledip insanları müdürlüğe kadar yormuyorlarmış. Prosedürleri ortadan kaldırmak adamların sloganları olmuş. Şahin Müdür’ü sokakta kim görse selam veriyor, kucaklaşıyor. Beni tanıyan yok.

Temizlik dairesi bile bizden daha popüler. En azından her yıl ihaleler yapılırken bunlara da malzeme ihalesi yapılıyor, isimleri bir yerlerde zikrediliyor, tutanağa geçiyor, haklarında konuşuluyor. Şu dairede esamisi okunmayan bir tek biz varız. Koskoca kültür dairesiyiz, daireler arası en fazla kişi bizde var ama varlığımızla yokluğumuzun arasında bir fark yok. Bizim daireyi, yani şu odayı buradan kesip ilçenin piknik alanına yapıştırsan belki bir sene bizim yokluğumuz kimse fark etmez bile. Geçen gün ne oldu biliyorsunuz, gece çocuk uyumamıştı, geç yattım. Sabah bir uyandım, saat on bire geliyor. Apar topar hazırlandım. Ceketi, kravatı direksiyonda taktım, daireye koşmak için. Merdivenlerden usulca çıkıyorum, kimseye yakalanmayayım diye. Merdivenin başında Kaymakam Bey denk gelmesin mi? Nasıl korktum, anlatamam. Ne oldu biliyor musunuz? Adam beni tanımadı!”

Durdu, önündeki sürahiden bardağa su doldurdu, bir dikişte içti. “Kültür dairesinin varlığını ilçeye duyurmak, ilçeden önce müdürlüğümüzde farkındalık yaratmak için ben taşın altına elimi koymaya hazırım. Siz de hazır mısınız?”

“Arkadaşlar düşündüm, taşındım, içinizden bazıları ile fikir alışverişinde bulundum, sonunda şu soruya ulaştım: Neden bir dergi çıkarmıyoruz?” odada inceden bir uğultu başladı. Kafalar sallanıyor, fısıltılar yükseliyordu. Dikkat kesilinirse “Evet, evet, hımmm, hakikaten niye düşünemedik bu dergi işini şimdiye kadar, adam haklı beyler…” gibi cümleleri duymak zor değildi. Talat Müdür devam etti:

“Şu andan tezi yok ilçede edebiyat ile ilgili kim varsa yarın sabah onda bu odada bekliyorum. Uzun bir toplantı yapıp çıkaracağımız derginin ayrıntılarını konuşacağız. Toplantının sonunda da Kaymakam Bey’i davet edip, hem projemize destek isteyecek hem de bir anlamda varlığımızı ispat etmiş olacağız. Kabul edenler? Etmeyenler?...”
“Kabul edilmiştir.”

Oda tıklım tıklımdı. Ağzına kadar şiir, hikaye, edebiyat doluydu neredeyse. Az bir boşluk varsa da oraya sızmak isteyen politikayı ittirmişler, aralarına almamışlardı. Bu odada bugün ilçenin bir anlamda bağımsızlığı ilan edilecek gibi bir hava vardı, politika dış kapının mandalıydı bugün.

Kimler yoktu ki? İlçenin iki güzide edebiyat öğretmeni Vasfi Bey ile Mukaddes Hanım, birer adet şiir kitabı bastırmış iki şair Nazan Hanım ile Nihat Sabri Bey, ilçenin tek radyosunun, tek programcısı Necdet, ve kendini ilçenin matbuat alemine vakfetmiş, Anadolu’nun Sesi Gazetesi’nin sahibi Hulusi Amca…

Önce Talat Bey konuşmaya başladı. “Arkadaşlar sabahın bu saatinde davetimize icabet ettiğiniz için teşekkürler. Hemen konuya giriyorum. Bir dergi çıkaracağız. Dergi kuşe kağıda basılsın istiyorum, her tarafı renkli olsun, kapakları ilgi çekici olsun, yediden yetmişe herkese hitap etsin… Fikirleri alalım bakalım. Şeref Bey siz de kim ne yapabilir, gönüllülük esasına göre not edin de, hangi yazıyı kimden alacağımızı bilelim.”

Vasfi Bey söz aldı: “Efendim dergimiz insana dair bir şeyler sunmalı. Yoksa halkta karşılığı bulunamayabilir, öyle olursa da istediğimiz etkiye ulaşamayabilir.” dedi. Şair Nazan Hanım hemen ekledi: “İçinde insan varsa, hayatta olmalı değil mi? hayattan bağımsız bir dergi düşünemiyorum ben.” Hemen hemen odadaki herkes bir şeyler söyledi. Tartışmalar yapıldı, notlar alındı. Kim hangi vazifeyi deruhte ediyorsa tutanağa geçirildi.

Bu hengamede saatlerin dakikalar gibi geçtiğini kimse fark edemedi. Hava kararmaya yakın kapının önünden geçen kaymakam, içerideki gürültüye anlam veremeyip, odaya girdi. İçerideki havasızlıktan burnunun direği kırılmış olacak, yüzünü buruşturdu, “Burada neler oluyor?” diye sormadan önce pencerelerin açılmasını istedi.

Talat Müdür hemen atıldı: “Efendim teşrif ettiniz, biz de tam sizi çağıracaktık.” dedi. “Kültür Dairesi olarak bir dergi çıkarmaya karar verdik, onun toplantısını yapıyorduk, yazdığımız maddeleri temize çekip size arz edecektik.”

Kaymakam Bey müdürün elindeki karalamayı aldı, maddeleri okumaya çalıştı. Kağıdı uzatırken gülümsedi. “Efendiler, bu yazdığınız maddelerin hepsini kendinde bulunduran bir dergi var zaten.” dedi. Elindeki dosyaların arasından İnsan ve Hayat Dergisi’ni çıkardı, müdüre uzattı. “İnsan ve Hayat’a dair her şey, bu dergide mevcut. Siz kültür dairesi olarak bu dergiye önce kendiniz abone olup sonra da ilçedeki her haneyi abone yapmaya çalışsanız, ilçenin kültürüne daha büyük bir katkı yaparsınız. Hem haberiniz var mı bu dergide hikaye yazan bir arkadaş sizin hemşeriniz. Hemşeriniz, bir sayıda ilçemizden bahsetmişti bile.” Kaymakam, elindeki dergiyi masaya bıraktı.
Kaymakamın ardından yine bir uğultu başladı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Talat Bey eline aldığı kağıda başlık yazdı: “İnsan ve Hayat Dergisi Abone Listesi…”