16 Ağustos 2013 günü Fatih Camisinde cuma namazı sonrası bir gurup insan demokrasilerin en doğal hakkı olan protesto haklarını kullanıyorlardı.

Yine demokratik devletlerde olması gerektiği gibi bu protesto eylemlerini yapan guruba hiçbir polis, hatta zabıta bile engel olmadı. Ortalıkta ne su ve kimyasal sıkan Toma’lar, ne gaz bombası atan ve coplayan polisler yoktu. Tam bir demokrasi havasında eylem gerçekleşti. Bu nedenle ülkemizdeki “İleri Demokrasi”yi görünce gözlerim yaşardı.

Elbette eylemciler böylesine “demokratik” bir ortamda ellerinde pankartlar da taşıdılar, sloganlar attılar. Ülkemizin ruhuna işleyen demokrasi burada bir kez daha görüldü. Ne pankartlar toplanıp yırtıldı, ne de slogan atanların ağzı kapatılıp gözaltına alındı. Helal olsun!

Eylemci gurup ülkemizde olan bir olayı değil, bize sınır komşusu bile olmayan bir ülkedeki olayı protesto ediyordu. Eh işte; demokrasi ve sorumluluk budur! Artık küreselleşen dünyanın bir ucunda herhangi bir insanın kılına zarar gelse diğer ucundaki insanların ayağa kalkması gerekir!

Protesto konusu Mısır olayları imiş; pankart ve sloganlardan bu anlaşılıyordu. Elbette Mısır’da “Müslümanların yine Müslümanları Müslümanlık adına” öldürmeleri doğru değil. Zaten insan öldürmek tek başına lanetlenecek bir eylem olmalı. Bu nedenle bende bir an önce bu katliamın durmasını diliyorum.

Mısır olaylarının tartışılması ayrı bir yazı konusu olabilir. Sonuçta o ülkenin halkı kendileri için en doğru olanı yapacaktır; önemli olan bir an önce ve en az can kaybıyla olmasıdır; dileğim budur.

Ama bu yazı konusu bizim protestocularımızın taşıdıkları pankart ve attıkları sloganlar çok dikkat çekiciydi. “Mısır’da katliam yapılıyor, bunu durdurun” türü bir yazı ya da slogan yoktu. Israrla orada demokrasi olmadığı ve katliam yapıldığı, devrik başkanın demokratik hakkının verilmesi ana tema idi.

İyi de bu demokrasi aşığı eylemcilerimiz “demokrasinin bir araç olduğunu” söyleyenlerin tramvayında değiller mi? Demokrasinin bir kültür olduğunu kavrayabilmişler miydi? Onu sipariş üzerine bir süre kullanılıp sonra “son kullanma tarihi bitti” diyerek atılan bir şey mi sanıyorlar acaba? Taşıdıkları pankart ve attıkları sloganlar bunu açıkça ortaya koyuyor. İşte 2 örnek:

“Ne darbe, ne DEMOKRASİ, biz ümmet ve HİLAFETten yanayız”

“Kahrolsun DEMOKRASİ, geliyor HİLAFETin sesi”

Şu demokratlığa bakar mısınız? O “kahrolacak demokrasi” sayesinde rahatça, hatta daha dün benzeri eylem yapanların binde biri kadar bile ne polis, ne zabıta, ne gaz, ne de cop görmeden eylem yapabiliyorsunuz. Hiçbirinize sonradan bulunacak bir çete suçlaması yapmak için tutuklama-gözaltı uygulanmıyor. Yani demokrasinin kaymağını yiyorsunuz!

Ama sizin anlayışınızda demokrasi bir tren; istediğiniz durakta ineceksiniz! Yok öyle yağma! Dünyanın hiçbir yerinde demokrasinin kendi kendini yok etmesine izin verilmez. Bu nedenle hilafet özleminiz de boğazınızda kalır!

Ha; unutmadan; “hükümeti yıkmak mı yoksa devleti yıkmak mı” daha büyük suçtur? Bilenler yanıtlasın. Çünkü içeride bir sürü aydın sadece muhalif oldukları için yıllardır hapis yatıyor. Suçları hükümeti devirmeyi planlamak falan deniyor!

Peki “demokrasiyi yıkıp yerine hilafeti getirmek isteyenler” acaba hangi suçu işliyor? Hükümeti yıkmayı mı, Devleti yıkmayı mı? Bunun farkında mısınız?

Sinek uçsa kanat sesi duyuluyor; ortalıkta çıt yok! Ne de olsa çoooook ileri demokrasilerdeyiz!

Sevsinler sizin demokrasi anlayışınızı!