Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya'da katıldığı 19. Milli Eğitim Şurası'nda yüzde 10'luk seçim barajı tartışmalarına da değindi. ''Egemenlik yargı ve askeri bürokrasinin değildir, Anayasa Mahkemesi’nin de değildir'' diyen Erdoğan, Peyami Safa'dan bir örnek verdi: ''Peyami Safa’nın güzel bir sözü var. Kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindiren insanlara ihtiyacımız var.''

İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:

Küresel ekonomiye yön veren nabız Türkiye’de atacak. 2015’deki G20 zirvesinde ülkeler burada bir araya gelecekler. Antalya, Türkiye dünya gündeminde geniş yer alacak. Bu büyük zirveye ev sahipliği yapacak Antalya’yı şimdiden tebrik ediyorum. İnşallah şu andan itibaren Milli Eğitimin nabzı da bu şurada atacak. Türkiye’de her aileyi yakından ilgilendiren konu başlıkları var. Hazırlıklar yapıldı. Oldukça önemli, isabetli kararlar alınacak. Şura için seçilen 4 ana gündem maddesini açıkladı bakanımız. Öğretim programlar ve ders çizelgeleri bunlardan biri. Güçlü nesilleri nasıl yetiştiririz diye çok konuştuk, çok tartıştık. Bu muhtevalar böyle kalmayacaktır, ileride güncellemeler yapılacaktır. Biri de öğretmen niteliklerinin artırılması konu başlığı var. İstediğiniz kadar müfredatı kaliteli yapın. Nitelikli öğretmeniniz yoksa hiçbir işe yaramaz.

Eğitim kalitesinin artırılması için çalışacağız. Bizleri de öğretmenler yetiştirdi. Özellikle okul güvenliği konusu var. Uyuşturucudan öğrencilerimizi uzak tutmak konusunda bu şurada rahatlatıcı kararlar alınacak. Türkiye’de şu an da 31 milyon öğrenci eğitim görüyor. Eğitim, öğretim diyorum ben buna. Bütün bu öğrencilerin rahat olacağı bir eğitim sistemini inşa edeceğiz. Buna bir değişim süreci diyebiliriz. Cumhuriyetimizin ilk yıllarda çok ciddi seferberlik yaşandı. 2002 yılında bizim hükümetimizi devir almamıza kadar çok ciddi bir duraklama dönemi yaşandı. Tek bir örnek vereceğim; Toplam derslik sayısı 346 bindi. Biz 12 yılda 79 yılda yapılandan daha fazla derslik inşa ettik yine ihtiyaç karşılanmıyor. 76 öğrenciyle ders yaptığımızı biliyorum. Kendimize hedef belirledik. Azami 30 olacak. Geneli itibariyle 30 ve altındayız. Eğer duraklama dönemi dediğimiz dönemler derslik seferberliği başlatılmış olsaydı şu an kalabalık ders diye bir sıkıntımız olmayacaktı.

Okullarımıza 12 yılda 1 milyon civarında bilgisayar gönderdik. 12 yıl önce hükümet görevini aldığımızda eğitim alanında ciddi ihmalle karşı karşıyaydık. Dershane konusuna neşter attık diye nasıl saldırıya uğradığımızı biliyorsunuz. Dershaneleri ben öğretmenlerimize saygısızlık olarak gördüm. Öğretmenim bana dersi anlatıyor. Ben diyorum ki akşamları da başkasından ders alacağım senin dersin bana yetmiyor demekti bu.

"ANNE KOLUNDAKİ BİLEZİĞİ SATIYOR..."

Biz o çarka girince oyun bozuldu. Eğitimin önündeki bütün engelleri kaldırma mücadelesiniz veriyoruz. Anne kolundaki bileziğini satıyor, çocuğunu dershaneye göndermek için. Siz bu zulmü ortadan kaldırmak istediğinizde ihanet şebekeleri ortaya çıktı. Oralardan ihanet şebekelerine adam devşiriyorlardı, para devşiriyorlardı. Bir grup dershaneler uğruna ülkeyi savaş yerine yangın yerine çevirmekten kaçınmayacaklarını gösterdiler. İftiralar, ithamlara, darbe girişimlerine maruz kaldık. Biz buna boyun eğmedik. Bundan böyle MEB hafta sonlarında isteyen öğrencilere okullarda ücretsiz takviye kursları verecek dedik. Bu reformları yaparken çok ciddi dirençlerle karşılaştık.

ÖĞRENCİLERİ BİRBİRİYLE YARIŞTIRAN SİSTEMİ KABUL ETMEYİZ

Eğitimi tam da olması gerektiği gibi özgürlükle buluşturduk. Eğitimin insan formatlama aracı olarak kullanılmasına bizim tahammülümüz olamaz. Öğrencileri at yarışındaki gibi birbiriyle yarıştıran sistemi biz kabul etmeyiz. Eğitim - Öğretim bilgiye ve hikmete ulaşabilmek için olmalıdır. Tüm reformlar buna yöneliktir. Öğretmenlerimizin, yöneticilerimizin büyük sorumluluğu var. Eğitim sistemimiz öğrenciye en başta özgüven vermek zorundadır. Eğer gençlerimiz eğitim gördükçe, diline, ecdadına yabancılaşıyorsa çok ciddi problem var demektir. Okullar kendi dilinden, kendi toplumundan utanan ve uzaklaştıran bireyler yetiştiriyorsa talim ve terbiyede ciddi arıza var demektir.

"İBNİ SİNA KİMDİR DESENİZ..."

Einstein kimdir deseniz? Her gencin diyecek bir sözü vardır. İbni Sina kimdir deseniz? Çoğu bundan habersiz. Yabancı popçuları ezbere sayan, Neşet Ertaş’ı hiç dinlemeyen utanan öğrencilerimiz var. Atalarının kelimelerinde mahcubiyet duyan gençlerimiz var. Başka kültürleri ait giyim kuşamı, yaşantıya özenen gençlerimiz var. Bu gençleri de sorgulayamayız. Beethoven'ı dinlesinler ama Itri'yi, Dede Efendi’yide bilmeliler.
Öğrencilerimizde eziklik değil, özgüven aşılayan bir müfredatı eğitim sistemine kazandırmamız gerekiyor. Bizim gençlerimizi ırkçılık hastalığından koruyacak olan eğitim - öğretimdir. Demokrasi ve milli iradeyi hayat tarzı haline dönüştürecek olan öğretmenlerimizdir.

EGEMENLİK Anayasa Mahkemesi'NİN DEĞİLDİR

Kendisini akıllı zaten, kendinden başka olan yaşam tarzını aşağılayan kişi insani bir tavır içerisinde değildir. Egemenlik yargı ve askeri bürokrasinin değildir, Anayasa Mahkemesi’nin de değildir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik Anayasa Mahkemesi'nin de değildir. Egemenlik milletindir. Hiç kimse hiçbir kurumu milletin üzerinde görmemelidir. Kimse şahsi hırslarına yenik düşerek millete istikamet çizemez. 1960 Türkiye’sinde değiliz. Darbe ortamında hiç değiliz. Peyami Safa’nın güzel bir sözü var. Kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindiren insanlara ihtiyacımız var.