Marduk gezegeni dünyaya mı çarpacak?

Dünyamız foton kuşağına girip 6 gün karanlık ve kutup soğuğu mu yaşacak?

Büyük depremler ve volkanik patlamalar mı yaşanacak?

O gün İsa, Şirince Köyü’ne ve daha sonra Fransa’nın güneyindeki Bugarach Köyü’ne gidip sadece inanan insanları mı gemisine alacak?

21 Aralık ile ilgili rivayetler bunlarla bitmiyor. Rivayetler muhtelif ve hepsi de kıyamet gününe atıfta bulunuyor.

Peygamberlerin en çok karşılaştıkları soruların başında bu kıyamet günü geliyormuş. Onlara ısrarla tarihi sorulmuş ama net bir cevap alınamamış. Onlar daha ziyade kıyamet alametlerinden bahsetmişler. Hatta kendilerinin bile kıyamet tarihini bilmediklerini itiraf etmişler.

Doğrusunu yapmışlar. Çünkü o günün ne zaman olacağı tamamen dünya üzerinde yaşayan canlı ve cansız varlıkların eline bırakılmış durumdadır.


Ha…öncelikle bir bilgiyi sizinle paylaşmak isterim. Daha önce 13 kez dünyanın üzerindeki yapıyı ve yaşamı yok edip yenisini kurması olayı asıl kıyamet değildir. Asıl kıyamet evrenimizin yok olmasıdır. Dünyanın yaptığı “nadas”tır. Dünya bunu evrensel bilinç ve yaratıcı etkisiyle yapar.

Evrensel bilinç nedir? Yaratan nedir? Her ikisi de Tanrı tarafından görevlendirilmiş ve evrenlerdeki değişik düzenleri oluşturan ve devamlılıklarını sağlayan unsurlardır.

Evrensel bilinçten daha önceki yazımda bahsetmiştim. Kısaca, Tanrı’nın bu evren için uygun gördüğü ve canlı-cansız tüm varlıkların tabi olduğu fiziki kurallar ve bilgilerdir, diyebiliriz.

Yaratan ise biyonik bir bilinçtir ve sadece yaratmaya programlanmıştır. Yaratan’ı evrenin herhangi bir yerinde bir nokta olarak tahayyül edin. Onun işi sadece yaratmaktır ve bu işlemi durmadan yapar.

Bu yaratma eylemini bilmediğimiz ve algılayamadığımız bir titreşimle yapar. Bu tam bir dalga frekansı olmasa da biz şimdilik öyle kabul edelim…

Yalnız unutulmaması gereken en önemli nokta, her şeyde ve her yerde mevcut olan bilinç bu dalgaların içinde de var. Bu arada, her evrenin kendine has bilincinin (evrensel yasa) olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Bu dalgalar etki ettiği maddelerin özelliğine göre birbirinden farklı sonuç yaratabiliyor. Bunlar evren içerisinde bazen kesişebiliyor, bazen birbirlerini reflekte edebiliyor, bazen de birleşip bir oluşuma neden olabiliyorlar. Dalgaların oluşturduğu yeni yapı, daha güçlü bir çekim alanı meydana getirebiliyor. Bizim, maddeyi incelediğimizde algıladığımız çekim, bu dalgaların ortak oluşturduğu çekim alanıdır. Evrenleri ve evrenlerdeki küçüklü, büyüklü her türlü yapıyı bir arada tutan bu çekim alanıdır.

Bilimimiz bu dalgaların tek tek ne olduğunu henüz bulabilmiş değildir.

Bunu bir örnekle daha anlaşılır hale getirmek istiyorum. X ve Y dalgasının bir araya gelmesinden demirin oluştuğunu; C dalgasıyla diğerlerinin birleşiminden değişik canlıların oluştuğunu düşünelim. F dalgasıyla birleşince hayvanın bir türü, Z ile birleşince insan meydana geliyor gibi….Tabi, bu seçenekler alfabeyle sınırlı değil, bunu sonsuz sayıda düşünmek lazım.

Yaratıcı, bu yaratma olayına müdahale etmez. O sadece sürekli olarak dalga yayar. Neyin, ne zaman yaratılacağı ya da ne oluşacağı bilincin işidir.
Bundan dolayıdır ki, evrenimizde olup bitenlere yaratan kaygısızdır. Onun için önemli olan yaratmak eylemidir. O sadece bunu bilir ve müdahale etmez. Müdahaleler, evrensel ya da kişisel bilinç kaynaklıdır.

Yaratanın, bizim sahip olduğumuz ve dönemlere göre değişkenlik gösteren değer yargılarımızla, adil olması söz konusu değildir.
Evrenlerde hakim olan yasa “evrensel bilinç” tir. Canlı, cansız her boyuttaki varlık bu bilincin yasalarına tabidir. Bu yasalara aykırı oluşumlar, evrensel yasa gereği imkansızdır. İnsan ya da evrendeki diğer varlıklar olarak bizler, bu bilinç havuzunun tüm olasılıklarını değerlendirebiliriz. Tüm yeteneklerimiz bu olasılıklar dahilindedir.

Bu bilinç, insana yıkıcı ya da yapıcı olma seçeneğini de sunuyor. Tercih bize kalmıştır. Günümüzde insanlar, birbiriyle ve üzerinde yaşadığı gezegenle olan münasebetlerinde aşırı yıkıcı olma seçeneğini daha çok tercih etmekte ve bu doğrultudaki yeteneklerini geliştirmektedir.

Yaratan canlı ve cansız bütün varlıklarla etkileşim içerisindedir. Aynen ekonomide olduğu gibi, talebe göre arz da sunar. Yani, yıkıcılığı tercih etmiş insanların da yapıcılığı tercih etmiş olanların da talepleri doğrultusunda yaratma işlemini sürdürür. Onun bir işi de talepleri karşılamaktır.

İnsan yıkıcılıkta da tekamül edebilir ve buna da hakkı vardır. Fakat yıkıcılık zirve noktasına vardığında çökmeye mahkumdur. Çünkü yıkıcılıktan zarar görmüş varlıkların da taleplerini yaratan karşılamak zorundadır. Evrensel bilincin bir görevi de evrendeki dengeyi sağlamaktır ve bunda gram şaşmaz. Bu da evrensel bilincin tanrısal yönüdür.

İşte bu nedenledir ki dünya, üzerindeki yıkıcılık her arttığında kendini temizlemek ve bir sonraki canlı ve cansız yaşam için kendini nadasa bırakmak zorunda kalır. Önümüzdeki nadas 14.üncüsü olacaktır.

Ne zaman mı olacak? İşte buna bizler karar vereceğiz…

21 Aralık 2012’ye ait beklentiler insanların yarattığı fantezilerdir. Bu nadas daha önce de olabilir, daha sonra da. Hatta hiç de olmayabilir. Bu bizim elimizde…
O gün ile ilgili beklentisi olan insanlara ya da gruplara seslenmek istiyorum. Boşuna beklemeyin. İsa’nız gelip sizi kurtarmayacak. Tanrı’dan ya da başkalarından medet ummayın.

Kaldı ki nadasın olduğu gün dünya üzerinde canlı yaşamı sona erecek. Yani, kurunun yanında yaş da yanacak. Eğer o günü yaşamak istemiyorsanız etrafınızdaki yıkıcılığa kaygısız kalmayın.

Bazılarınız (kendinizce olgunlaşmış meyveler) nadastan sonra yenilenmiş dünyada tekrar yaşamayı (reenkarnasyon) ümit ediyorsunuz. Unutmayın ki bozuk tohumla kimse yeni ekim yapmaz…

Siz, hala dünyaya yön veren ve sizi yöneten liderleri seçmede hatalar yapıyorsunuz. Üzerinde yaşadığınız gezegene sahip çıkmakta hayvanlar kadar bile olamadınız. Size yol gösteren dinlerinizi değiştirip yıkıcılığınıza alet ediyor ve insanları Tanrı ile kandırmaya çalışıyorsunuz.

İnsanları ötekileştirip ayrımcılık ve yıkıcılık yapıyorsunuz. Birlik olacağınıza, hala deri renginizden, dininizden ve dilinizden dolayı amipler gibi bölünmeye devam ediyorsunuz.

“Kazan, kazan” politikanızla bu dünyadan kazınacağınız günü yaratıyorsunuz. Bastığınız dalı kesmemeyi hala öğrenemediniz…

Madem kesiyorsunuz, dalla beraber yere ne zaman düşersiniz; onu da siz bilin artık. İsa’nızdan, Maya tabletlerinden, Nostradamus’un kehanetlerinden, foton kuşağından, NASA’nın hala göremediği Marduk gezegeninden ve medyomlarınızdan medet ummayın. Aklınızı başınıza alın…

Sevgi ve bilinçle kalın.