Adamını Tanımayandan İdareci Olur mu?



İktidarın başı sensin; hani diyordun ya “Ben Milli İradeyim” diye, belli oluyor! 12 yıldır ülkede değiştirmediğin memur kaldı mı? Hepsi tek tek elekten geçirilerek atanmadı mı? Senin rızan olmadan bu ülkede ve AKP’de yaprak kımıldayabiliyor mu?

O zaman bu memurları atarken hepsi senin onayından geçmiş “senin memurlarındı”. Polislerin kahramanlık destanları yazıyor, yargıç ve savcıların bağımsızca görev yapıyordu! Sen de polislerine maaş maaş ikramiyeler veriyordun. Savcı ve Yargıçlarına destek oluyor, Yargı bağımsızlığından, kuvvetler ayrılığından, onların rahatça görevlerini yapmalarından söz ediyordun. Hatta bazı davaların “Savcı”sı bile olmuştun!...

Şimdi düne kadar has adamın olanlar ne oldu da birden bire “ajan, hain, çete, örgüt, paralel” oluverdiler?

Düne kadar el birliği ile “önünü açmak, geleceğini garantiye almak, muhalefetsiz iktidar yaratmak, BOP projesini uygulamak” adına kendi ellerinle atadığın bu kahraman(!) elemanlarınla el ele-kol kola ne işler başarmıştınız?

Koca orduyu yok ettiniz. Muhalif gazeteci-yazar-bilim adamı bırakmadınız. İnsanları düzmece belgelerle hapislere doldurup yaşamlarını çaldınız. Tüm bunları o senin atadığın, övgüler düzdüğün adamlarınla yaptınız. Şimdi ne oldu da hoplayıp duruyorsunuz? İğnenin ucu kendinize değince mi canınız yanıyor? O masumlara çuvaldız saplarken aklınız neredeydi?

Ortada üzeri örtülemeyecek kadar iğrenç bir yolsuzluk, kara para aklama, nüfuz ticareti ve rüşvet olayları var!... Korkudan fezlekeleri bile seçimlerin sonuna saklıyorsun! Ne kadar hoplasanız da artık ok yaydan çıkmıştır. Bu gün üzerini örtseniz yarın kokusu çıkacaktır. Hiç şansınız kalmadı.

Ya namusunuzla “ucu nereye kadar giderse gitsin tüm yolsuzlukları araştırın” diyeceksiniz -ki böyle yapamadınız-!

Ya da şimdi yaptığınız gibi hedef şaşırtıp “gizli örgüt, paralel devlet, hain polis, ajan, çete” diye bas bas bağıracaksınız. Ama sadece özenle yetiştirdiğiniz “bir tarafının kılları, dindar ve kindar nesil” haricinde hiç kimse bu bağırtılara kulak bile vermeyecek!

“Dün ak dediğine bu gün kara” demene biz alıştık. Sadece yukarda saydığım gurup sana sorgusuz inanabilir. Ama biz inanmıyoruz.

Mademki şimdi söylem değiştirdin; nedenini bir araştıralım mı?

1- Sokaktaki vatandaştan en gizli görevlilere kadar teknik takibe alınan, dinlenen, izlenen, fişlenen bir dünya yarattınız. O zaman bu işleri birlikte yaptığınız adamlarını sen seçmemiş miydin? Onları yeterince tanıyamamış mıydın? “Ne istediniz de vermedik?” dememiş miydin?
O zaman o koltukta “23 Nisan çocuğu olarak” mı oturuyordun? Birkaç gün içinde binlerce kişiyi birden görevden alabildiğinize göre, birbirinizi tanıdığınızın, koruyup kolladığınızın ve işleri bitenleri kâğıt mendil gibi atıverdiğinizin en büyük kanıtı bu sürgünler, görevden almalar değil mi?

2- Zaten tersi olanaksız ya; tanıyorsanız, o zaman demek ki ortak düşmanlarınıza(!) karşı ortak eylemleriniz vardı. Bu nedenle birlikte hareket etmekten hiç çekinmediniz. Böylelikle bir sürü masumun ah’ını aldınız. Şimdi “öküz öldü, ortaklık biti mi?”

3- Ya da “paylaşım kavgası” o kadar büyüdü ki artık iki taraf da payına razı olmuyor!... Birisi dinin arkasına gizlenerek sinsice ülkenin en kılcal damarlarına kadar girip gizli bir “liderlik” peşinde; diğeri hem kendi yandaşlarını, hem de bunları kullanarak diktatörlük peşinde! Al birini vur ötekine!...
Dini siyasete alet ederek en kutsal duyguları sömürenlerin;

İnsanlarımızı “benim %50” ve “diğerleri” olarak bölenlerin;
Demokrasiyi sadece araç olarak algılayanların;
Çoluk-çocuğunun akıl almaz şekilde zenginleşmesinin hesabını veremeyenlerin;
Çevresinde bir saadet zinciri oluşturarak insanları çıkar için birbirine bağlayanların;
En temel kuralları bile tanımayanların, her şeyi sadece kendi malı sananların;
Tek adam olma hırsından vazgeçmeyenlerin sonu tarih kitaplarında yazıyor!

Yaşamı boyunca demokrasiyi özümsemek, Kuvvetler Ayrılığını anlayabilmek için okumak ve araştırmak yerine akçeli işlerle uğraşanlar ancak aşiretleri yönetebilirler; kökü tarihin derinliklerinde olan Türkiye Cumhuriyeti’ni değil! O sata sata bitiremediğiniz, kitaplardan kazısanız da halkın gönlünden çıkaramadığınız Atatürk’ün Cumhuriyetini asla!...

İşin kolayına kaçıp “ben ancak Allah’a hesap veririm” diyenler öbür tarafta şu an hesap vermekle meşguller!

Ama demokratik ülkelerde yöneticiler “öncelikle ve zorunlu olarak” halka hesap vereceklerdir. Ne yaparlarsa yapsınlar, bundan kaçış yoktur! İşte şimdiki korku ve panik de bu yüzdendir!

Pisliğin üzerini örtmekle sadece görüntüyü kurtarıyorsunuz; kokusu çoktan ortalığı sardı!

Ne demişler?  

“Alma mazlumun ahını; çıkar aheste aheste!”