Salondaki herkes ağzımdan çıkacakları merak ediyordu. Hakimin “Sizi dinliyorum” der gibi bakışı ile konuşmaya başladım.
“Sayın hakim, şu sanık sandalyesinde oturan şahıs var ya, Halil Kara. Her gün otobüse binerken insanları rahatsız ediyor efendim. Şöyle ki bendeniz her gün adliyeye belediye otobüsüyle gelen bir memurum. Kendi aracım yok değil ama hafta içi hem trafiği kalabalıklaştırmamak adına hem de yakıtı fazla geldiğinden-akbil daha ucuza geliyor- belediye otobüsüne talim ediyorum.
Sabahın köründe ilk otobüse ilk duraktan ilk önce ben binerim. Biraz geç kalacak olursam şoför bey otobüsü bir iki dakika bekletir bile. Sağ olsun onunla da gide gele ahbap olduk. İlk duraktan bindiğim için sekiz on durak boyunca kimlerin otobüse bineceğini yüzde doksan oranında ezberlemişimdir. Nasıl ezberlemeyeyim, her gün aynı duraklardan aynı simalar binince ve de aynı yerlere oturunca ister istemez ezberliyor insan. Hatta bazı günler durağından binmeyen yolcular için endişelendiğim, “hasta falan mı oldu acaba?” diye düşündüğüm doğrudur.
Neyse lafı fazla uzatmayayım. Bu Halil Kara, sekizinci duraktan otobüse binen bir zattır. Otobüsün en arkasındaki üçlü koltuktan cam kenarında olanı bu adama aittir. Otobüse biner binmez yerine geçer ve gözlerini kapatır, uykuya dalar. Uyur uyumaz da horlamaya başlar. Öyle bir horlama ki ben diyeyim kamyon gürültüsü, sen de uçak patırtısı. Neyse yine konuyu dağıttım, aslında şikayetim bu değil. Zaten horlama sesi, otobüsün sesine karışıp dağılınca bir zaman sonra motor sesi gibi geliyor kulağa, bu yüzden rahatsız ettiğini söyleyemem. Benim bu adamı mahkememize getirtmemin sebebi başka bir konudur.
Efendim kendisini defalarca uyarmama rağmen, bu Halil Kara, otobüsü sigara içe içe beklemektedir. “Ne var bunda diyeceksiniz.” Böyle kalsa yine iyi, otobüs durakta durana kadar sigarasını çekmeye, dumanı savurmaya çalışmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi önündeki yolcular otobüse binene kadar dahi sigarayı emmeye devam etmekte hatta bir ayağını otobüse attığı anda bile “son bir fırt daha” der gibi bir çekişten sonra sigarayı yere atıp dumanını kapıdan sarkmak suretiyle dışarı üflemektedir. Her ne kadar dışarı üflese de dumanın bir kısmı geri otobüse dönmekte, onunla beraber en arka koltuğa gidene kadar aradaki koltuklara taksim olunmakta ve otobüsü berbat bir sigara kokusu almaktadır. Lütfen gereği yapılsın da bu eziyetten kurtulalım.”
Nefes nefese kalmıştım. Anlatırken aynı zamanda sinirlendiğim için ellerim de titriyordu. Hakim bey, Halil Kara’ya döndü: “Evladım savcı beyin anlattıkları doğru mu? söylemek istediğin bir şey var mı?”
Kısa boyuyla ayağa kalktığı bile belli olmayan sanık Halil Kara, “elbette diyeceklerimiz var efendim. Avukat tutmadıysak da kendi avukatlığımızı yapamayacak değilizdir vesselam.” dedi. İlk defa böyle bir savunma başlangıcı duyuyordum. Şaşkınlıkla dinlemeye devam ettim. “Efendim savcı beyin anlattıkları harfiyen doğrudur, itirazım yok. Ama suçumun ne olduğunu anlamış değilim. Dumansız hava sahasında değilim, otobüsün içinde içmiyorum, ne yapmışım anlayamadım. Sokakta içtiğimiz sigaraya da karışılacaksa hiç konuşmayayım. Bana kalsa bazı otobüs şoförleri gibi hafif cam aralayıp otobüste de içeceğim ama yolcuların tepkisinden çekiniyorum. Hem savcı beyin dediği gibi kapıdan üfleyip otobüse biniyorum, evet, bunu her gün yapıyorum. Ama kimse düşünüyor mu attığım sigaranın yarısı ne oluyor? İsraf olmasın diye otobüs gelirken ardı ardına çektiğim fırtlardan zevk alıyor muyum? Sigarayı yakarken birazdan otobüs gelecek ve sigara yarım kalacak diye endişelendiğim için karnıma giren ağrılardan kimin haberi var? Rica ediyorum hâkim bey lütfen karar verirken bunları da göz önünde bulundurursan sevinirim.”
Konuşma bittiğinde şaşkın olan sadece ben değil salondaki herkesti. Hakim bey o beylik cümle ile birlikte kararı açıkladı. “Gereği düşünüldü. Yaz kızım. Savcı beyden sonra söz alan Halil Kara’nın suçu itiraf ettiği, hatta suçundan pişman olmadığı, yüzsüzlük ve pişkinlikle “daha fazlasını yapmadığıma şükredin” yollu tavırlarının bulunduğu salondaki herkes tarafından müşahede edilmiştir. Halil Kara’nın bir hafta boyunca gece on ikiden sabah yediye kadar belediye otobüslerinin çekildiği garajların birinde iç dış yıkama yapmasına karar verilmiştir. Aynı fiili bir daha tekrarlaması halinde bu ceza katlanarak artacak ve ağzına en acısından biber sürülecektir.”