Bir ülke düşünün, kaymağını yiyenlerin en tepede olduğu… Bir ülke düşünün gelir dağılımının suyunun suyu ile yetinmeye çalışanların olduğu…?
Bir ülke düşünün ömür boyu mutluluğa atılan imzaların, birbirine atılan tokatlara, kurşunlara bıçaklara dönüştüğü..
Bir ülke düşünün, gençlerinin gözlerinde ve gelecek hayali olmayan..! Bir ülke düşünün modernleşmek çabasında iken sığlaşan, sağırlaşan, duygularını ve duyularını kaybeden..!
Bir ülke düşünün bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetini taşıyan binlerce insanı içerisinde barındıran…! Bir ülke düşünün efendiler! Düşünün böyle bir ülkede yaşamanın ne demek olduğunu..!
Hatta durun o güzel beyninizi yormayın,ben sizlerin yerine yorarım sizlere göre basit bana göre ise en nadide değerlere hak ettiği ölçüde deren veren beynimi..
“Geçmişini yok sayan yön veremez geleceğine.”
Hakkı üstün tutan bir zihniyetin, adaletli zamanların, bir salkım üzümün hakkını düşünenlerin , ve adalet terazisine zerrece desise karıştırmayanların evlatlarıyız bizler..
Nefislerini, enfes bir yaşam standardı için değil, nefes alınabilen bir dünya için huzur ve barış, afiyet için yaşamaya adamışların evlatlarıyız bizler…
Dünyanın üzerindeki 72 millete ve 7 düvele insanlığın ve İslamlığın ne demek olduğunun dersini veren..
At üstünde gidip nasihat üstünde yaşamayı şiar edinmiş bir ecdadın evlatlarıyız..
Peki ya bugün geldiğimiz bu kökün, ne kadar dalı olabilmişiz… Yada geçmişimizle ne kadar ve nasıl dalga geçmişiz. Farkında olabildik mi acaba, yozlaşmamızın..!
Nefis dedik, hep daha fazla çok daha fazla istedik. Düşünmedik biz padişah sofralarında yemekler yerken aç yatan insanları düşünmedik. Unuttuk “ Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Şiarını..
Unuttuk Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kapsa, hesabının Ömer’den sorulacağını düşünen Ömer olmanın ne demek olduğunu..
Düşüncelerimiz, düşlerimiz oldu, toz pembe hayallerin peşinde, gezinir oldu ayaklarımız.. Oysa bizim yaptıklarımız vardı başkalarının hayallerinin ulaşamadığı..
Şimdilerde bizler hayal dünyasında yaşamaktayız…
Büyük bir uçurumun iki kenarında, birisi sefaletten kaybederken birisi sefahatten kaybediyor…
Bir yanımız yokluğun rezaletini yaşarken, bir yanımız varlığın felaketini yaşıyor…
Taşıyor artık gönül testilerimiz, irinler ve çirkeflikler damlatıyor..
Bizler geçtiği köprüleri yıkan insanlarız, ya bir gün geriye dönüp baktığımızda hiçbir şey görünmezse, yada bir gün geri dönmek zorunda kalırsak…
Yada kökümüzden ayrılıp, rüzgarlarla savrulursak…
Çocuk ninnilerinde ki day day’ların kandırmasıyla avunmayalım…
Kaybedişe dur , avutuluşa dur, zalimliğe dur, ve millete huzur sunmaya…
Aday olalım…