Afet yasası ve yeni düşünceler
Yasa çıktıktan sonra, bakanlık belediyelere yazı yazdı.
Bakanlık diyor ki; ''İlçelerinizin ve beldelerinizin afet yasasına göre riskli alanda mı, rezerv alanında mı olduğunu belirtin.''
Bu yazılar bütün ilçe ve belde belediyelerine gönderildi ve cevapları alındı.
Örneğin İstanbul Gaziosmanpaşa Belediyesi beşinci ayda ilçenin bazı mahallelerinin riskli alanda ve rezerv alanında olduğu kararını aldı ve bakanlığa bildirdi.
Bakanlık ise inceleme sonunda, ilçenin deprem fay hattına olan uzaklığı ve yapılaşmanın durumunu göz önünde bulundurarak ''Sizin ilçeniz riskli alanda değil, bu meclis kararını düzeltin ve ilçenizi riskli alandan çıkarın, rezerv alanına alın'' dedi.
Bizde riskli alandan çıkarıp rezerv alanına alınmasıyla ilgili kararı düzelterek onuncu ayın ilk meclis toplantısında karar aldık.
Bunun anlamı ,ilçeler eğer riskli alandaysa kısa dönem içinde ilgili kurum (TOKİ,belediye,bakanlık...) o ilçedeki riskli alanların dönüşmesi için adımlar atılması için düğmeye bastı. 5 Ekim günü Esenler ilçesinde Sayın Başbakan'ın bastığı düğme bu düğmedir.
Önümüzde uzun ince bir yol duruyor.
Riskli binaların ve mahallelerin dönüştürülmesiyle ilgili karar başladı ve önümüzdeki otuz yıl boyunca Türkiye genelinde dokuz milyona yakın bina yıkılıp yeniden yapılacak.
Eğer ilçe riskli alandaysa acil olarak başlanacak.
Rezerv alanındaysa otuz yıl içinde yapılacak.
Doğal olarak bu irade, yani şehirlerin yeniden yapılmasıyla ilgili kararlardan geri adım atılmaz ise.
Ayrıca 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesiyle ilgili kanunun yönetmeliği de 04.08.2012 tarih ve 28974 sayılı resmi gazetede yayınlandı.
Yeni yönetmelikle 634 sayılı değişik 5711 sayılı kat mülkiyeti kanununun getirdiği 4/5 çoğunluklu kararı, dönüşümde yıkımda yeniden yapılma kararlarında ve müteahhide verme kararını 2/3 ye çekmiş bulunuyor.
Uzlaşamayan ve yerini vermek istemeyen 1/3 hissenin sahiplerine ait hisselerin 3/2 tarafından alınması yolu açılmış oldu.
Şayet 3/2 sahipleri yeri almaz ise ilgili idare yani dönüşümde irade koyan kurum 1/3 hisseyi satın alabiliyor, istimlak edebiliyor.
Böylece dönüşüm yolunda engellerde kalkmış oluyor.
Vatandaş bu durumda yürütmeyi durdurma konusunda mahkeme kararı aldıramıyor fakat mağduriyet veya hukuksuzluk iddiasıyla mahkemeye başvuru yapabiliyor.
Riskli binaların tespiti konusunda belediyeler tek tek veya topluca karar alabiliyor.
Ayrıca vatandaş 6306 sayılı kanunun 7. maddesine göre bireysel itiraz başvurusunu dönüşümü yapan kurumun müdürlüğüne yapabilecek.
Bu itirazı da üniversitelerden gelen uzman kişiler tarafından incelenip sonuçlandırılacaktır.
Bina sahipleri veya siteler binalarını yetkili kurullara baktırıp ''Depreme karşı dayanıksızdır'' raporu aldırırsa dönüşüm yapmak için ve emniyet açısından binayı 10 gün içinde boşaltmak zorundadır.
Riskli bina tapuya bildirilecek ve tapuya tescil edilecektir.
Bu aşamadan itibaren, o binada alım satım ve hisse devri de sonlanmış olacaktır.
Riskli alan içindeki dairesini boşaltan kişi, kira yardımı alacaktır.
Bu alanda yapılacak dairenin ilk değeriyle yeni yapılan daire arasındaki farkı, daireyi alan kişi ödeyecektir.
Yani mahallede, dairen 100 liraysa, dönüşümde 200 lira olmuşsa aradaki 100 lira farkı daireyi alan kişi ödeyecektir.
'Dairene karşılık daire veriyorum'un açılımı budur.
Yani, Türkiye son elli yıldır yaptığı yanlış şehirleşmenin bedelini yeniden vatandaşına ödetiyor.
1950' li yıllarda kurulan sanayi kuruluşlarının etrafına kurulan ve iş adamlarının kira yardımı ve servis ücreti ödememek için fakir Anadolu köylüsünün kafasına göre kurduğu yalan yanlış çarpık şehirleşmeler, deprem korkusuyla ve olabilecek ''Büyük İstanbul depreminde bağımsızlığımız bile elimizden gidecek'' korkusuyla bu adımlar atılmıştır.
Doğru da yapılmıştır.
Bundan sonra da uygulamalar doğru yapılır, vicdanla cüzdan arasına sıkışmadan gidebilirsek, otuz yıl içinde modern çağdaş kentler ortaya çıkacaktır.