Biliyorsunuz, Atatürk’ün söyleyip söylemediği üzerinde büyük tartışmalar kopartılan ama içeriğinin Türk Milleti ve gençliği için yüzde yüz doğruları içeren bir “Bursa Nutku” vardır. İçeriği itibarı ile işine gelmeyenler, bu nutku yok saymak için ellerinden geleni yaparlar.
Sadri Maksudi Arsal, Türk Milletini yönetenlerin bazı devrelerde milli şuurdan uzaklaştıklarını ve öz değerlerden uzaklaşıldıkça da, devlet ve millet için tehlikeli sonuçlar doğduğunu ifade etmektedir.
Bugünde milli değerlerden uzaklaşılmıştır ve Türk Milleti, gelişmelerin doğuracağı tehlikeli sonuçlarla karşı karşıyadır.
Bu nedenle, sadece hamaset yaparak zaferlerle övünülmemeli, içinde bulunduğumuz durum iyi yorumlanmalıdır. Zaferler elde eden bir ecdatın çocukları olarak, içine düştüğümüz bu durumdan, biraz gayret biraz akıl ile çok kolay çıkabileceğimiz halkımıza anlatılmalıdır.
Büyük Önder; Bursa Nutku’nda; Türk Gencini inkilabın ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisi olarak tanımlamaktadır. Türk Gençliği, şimdi böyle bir şuur ve vazife idraki içindemidir? Değilse derhal yeniden görevlerini yapmak üzere vazife başına getirilmelidir.
Devamla ne diyor Atatürk; gençlik inkilapları ve cumhuriyeti “... güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve davranış duydu mu “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendini koruyacaktır.”
Şimdi benim Ağustos Nutku ile durum nasıl gelin bir bakalım. Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı büyük bir kıpırtı vardır. Türkiye’nin polisi var ama bu polis cemaatçi, Menzilci, alevici, sünnici vs. diye bölünmüş. Biri diğerini tutmak için operasyon üstüne operasyon yapıyor. Jandarmanın, pkk’lının heykeli dikilirken haberi bile olmamış(!) Türk Ordusu, başına çuval geçirilir, kışladan bayrak indirilir, asker küfür kafir taşla sopa ile kovalanır, komutanları hapislerde sürünür bir durumdadır. Ya adliyesi, mahkemeleri yargıtayı, danıştayı, sayıştayı, Anayasa Mahkemesi ne durumdadır derseniz onu da söylemeyeyim. Mahkeme kapısına düşmekten gerçekten çok korkarsınız. Adeta hukuk mu, yoksa bir korku masalı mı diyesiniz gelir. Yani hukukun milletin hakkını koruyacak mecali yoktur. Tıpkı görevinin farkında olmayan Türk Gençliği ve Türk Milleti gibi.
Diyelim ki; gençlik bu işin farkında, o zaman ne yapacak?
Mustafa Kemal; inkilapları ve cumhuriyeti koruyan gençliğe: “polis gelip asıl suçlulara bakmaksızın suçlu diye onu yakalayacaktır. Mahkeme yargılayıp onu hapse de atacaktır. Ama Türk Gençliği polise yalvarmayacak, haklı ve suçsuz olduğu için kayırılmasını istemeyecektir. Ve mücadelesine yılmadan ve yorulmadan devam edecektir.” diye yol göstermektedir.
Mustafa Kemal veya her kimse bu günleri görüp “Bursa Nutku”nu yazmış. Ancak nutukta yazılanlardan anlaşılıyor ki; bu günler öngörülmüş ve Türk Milleti uyarılmak istenmiştir. İyi de yapılmıştır. Yoksa bugün neyin nasıl olduğunu nasıl görecektik?
Türk tarihinin emsalsiz zaferlerini andığımız bu günler de görüyoruz ve anlıyoruz ki; Türklerin sahip oldukları ruhsal arazlar nedeni ile Türk tarihindeki emsalsiz büyük başarılar beklenen ve istenilen sonucu vermemiştir. Bir neslin fedakarlığıyla kazanılanlar sonraki nesiller tarafından bugün olduğu gibi israf edilmiştir. Bir devrede kuvvetli kahramanlar ve aydınlar yetişmiş, sonra gelenler onların getirdikleri ile geçinip, sahip oldukları birikimi bir mirasyedi gibi tüketmişlerdir.
Gün bu gidişatı yani zaferler kazanan ecdatın mirasını, Yunanlılara terk ettiğimiz adalar ve Işid’e terk edeceğimiz söylenilen Süleyman Paşa Türbesi ve bir çok örnekte olduğu gibi afiyetle yiyip bitirme günü değildir. Aksine gelecek nesillere sağlam ve güçlü bir miras bırakma günüdür. Bu vesile ile bize zaferler armağan eden ecdatı rahmetle anıyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bursa Nutku”nu tekrar ediyor, kendi “Ağustos Nutku”mu da böylece sizlere arz ediyorum.