Tüm konularda olduğu gibi otomobil teknolojisinde de çok büyük ilerlemeler görüyoruz. Toplu taşımacılık yerine bireysel “mal” sahibi olma dürtüsü ve petrole bağımlılığı; ayrıca sürekli “tüketen” bir toplum olmanın sıkıntılarını bu günlük es geçelim. Kredi kartıyla bile verildiğinden sokaklardaki otomobil sayısı arttıkça sahip olsun-olmasın, herkesin otomobil hakkında söyleyeceği çok şey oluyor; ben de yazayım dedim.
Çocukluğumuzda otomobiller çok az olduğundan zor görünürdü. Kamyon ve otobüsler ise sayıca az olsa da her yerde genelde taşıma işi için bulunurdu.
Sinop-Türkeli’den İstanbul’a markasını anımsamıyorum ama önden motora sokulan uzun bir marş kolu ile çalıştırılan, burunlu, yuvarlak görünümden çok köşeli, koltukları tahta sıralara benzeyen yolcu otobüsleri ile gider-gelirdik. Şimdiki gençler o marş koluyla çalışan “tarihi” araçları bilmezler.
Sonraları modeller geliştikçe gelişti. Eskiden hareket halindeyken otobüs sürücüsü bazen bir süre kaybolurdu. Deneyimli yolcular hiç panik yapmaz; ilk kez bu durumu görüp korkudan gözleri dışarı uğrayan yan koltuklardakilere gülümseyerek bakıp; “korkmayın, şoför video kaseti değiştiriyor” derlerdi!... Şimdi artık otobüslerde karşılıklı oturulabilen koltuklar, internet, TV her şey var. Tabi otobüsler böyle gelişirken otomobiller daha hızlı gelişiyor. Paran varsa her şey var yani!
Eşim 3-4 yıl kadar oldu, ehliyet aldı, hem de ilk girişte! Ama her sürücü adayı gibi ehliyet almakla iyi sürücü olmak arasındaki farkı zamanla çok iyi anladı. Aracı ehliyet değil, sürücü kullanıyordu!.. Sürücülük ise temel kavramları öğrendikten sonra yıllar süren bir deneyim kazanma süreci istiyordu.
Hepimizin başından geçen bu süreç, önceleri kabullenmekte zorlanılan, zamanla kabul edilebilen bir dönemdir. Eşimde araca biner-binmez kırk yıllık sürücüler gibi, aracı geri kaçırmadan, tekletmeden, hızla kaldırıp süremediğini görünce üzüldü. Ona herkesin böyle bir dönemi yaşamak zorunda olduğunu anlatmakta zorlandım. Bir süre pratik yapınca her şeyin düzeleceğini anlattım.
Neyse; bir arkadaşımızın aracını servise götürmüş, beklerken sohbet ediyorduk. Arkadaşımız “ille de otomatik vites” isteyen eşime, “falan modelin hem otomatik vites, hem de birçok özel fonksiyonları” olduğunu söyledi. Bize de aracı incelemek düştü.
O modeller çok akıllıymış! Kalkışta ne geri kaçar, ne de stop edermiş. Hızı otomatiğe ayarlanır kendiliğinden gidermiş. En ilginci, öndeki araca fazla yaklaşınca otomatik fren yapıp çarpmazmış! Kendiliğinden park yaparmış, daha bir sürü modern ayrıntı!
Bu güne kadar beceremesem de bilgisayarın, televizyonun, cep telefonlarının falan akıllı olduklarını öğrenmiştim. Ama iş otomobillere gelince doğrusu biraz şaşırdım. Teknolojinin gözünü seveyim. Sen paradan haber ver, neler neler varmış! İstenen fiyat bizim külüstürün 3-4 katını aşıyor, yani bizim için hayali bile yasak! Ama gırgıra engel yok!
Eşime, “ araç dediğin sürücüsünden akıllı olmayacak” diye başlayıp sürdürdüm.
“Ne yani, şimdi ben farları yakmak istesem, araç bana “kör müsün, her taraf günlük güneşlik” mi diyecek?
Camları silmek istediğimde silmeyecek, azıcık yağmur yağsa kafasına göre silecekleri mi çalıştıracak?
Öndeki araca biraz fazla yaklaşınca bana; “alooo, kendine gel, kör müsün, öndeki araca geçireceksin” falan mı diyecek?
Ben böyle bir araca dayanamam. Aracı sağa çeker bir güzel döverim. Bu araç benim başımı belaya sokar. Bu nedenle ben sana böyle bir araç alamam, hiç ısrar etme” dedim. Sanki almaya gücüm yetecekmiş gibi!...
Sonunda gücümüz ölçüsünde zar-zor bir araç alabildik; elbette öyle “kafası fazla çalışanlardan” değildi!... Eşim sağ olsun; benim arabasını döverken “kafayı yemiş biri” diye TV’lerde görüntülenmemi istemediğinden o tür akıllı araçlardan vazgeçti. Beni ne kadar düşündüğünü gösterdi. Ona minnettarım!
İşte teknoloji böyle! Boşuna “akıllı ol” demiyorlar, ama ben bu sözün insanlara olduğunu sanıyordum; yoksa araçlara mı imiş?