Cenazenin İstanbul’dan Ankara’ya nakil töreni 19 kasım 1938 ‘de yapılır.
Ancak bu nakil öncesi Dolmabahçe Sarayı’nda cenaze namazı krizi yaşanır.
Hükümet camide kılınacak cenaze namazının amacından saptırılmasından, dini olayların meydana gelmesinden çekinir.
Cenaze namazı tartışmasını, cenaze töreninin güvenliğinden sorumlu olan Orgeneral Fahrettin Altay, cenaze namazı olmazsa istifa edeceğine ilişkin açıklama yapar o günü şöyle anlatır.
” Programa göre cenaze İstanbul’dan alınacak, Ankara’ya gönderilecekti.
Ankara’ya sordum :Cenaze namazı İstanbul da mı yoksa Ankara’da mı kılınacak?
Akşama kadar bir cevap alamadığım için akşam tekrar sordum.
Yarın sabah Başbakan Celal Bayar oraya gelecek.
Görüşürsünüz cevabını aldığım vakit hayret ettim.
Acaba bunda görüşecek ne vardı?
Ertesi sabah Celal Bayar geldi.
Dolmabahçe Saray’ın da görüştük.
Cenaze namazı konusunda düşünceler İstanbul’ da veya Ankara’da cenaze namazı esnasında bazı dini olaylar meydana gelmesinden laik hükümet çekiniyordu.
Kendilerine ben : Bir şey olacağını sanmam.
Bu gelenek olmuş bir dini vecibedir, namaz kılınmazsa, bu millet elli sene sonra, yüz sene sonra mezardan çıkarır, namazını kılar.
Onun için namaz kılınmayacaksa beni vazifemden affetmenizi rica ederim” dedim
Celal Bayar bu olayı 1976 yılında gazeteci Mehmet Barlas’a şu ifadelerle anlatır.
” Benim babadan kalma hocalığım da var ya…Cenaze namazının camide kılınmaması halinde istifa edeceğini söyleyen Altay’a bunun farz değil farz-ı kifaye( gerekli olan işlerin kesinlikle yapılmasını gerektiğini ifade eder.) olduğunu anlattım.
Cenaze kaldırılmadan önce namazın kılınmasının şeriata aykırı olmadığını ,yani dini hükümlere aykırılık bulunmadığını izah ettim.
Böylece Dolmabahçe Sarayı’nda Vakıflar Müdürü cenaze namazını kıldırdı.”
Cenaze namazına tanıklı eden Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan bir anda kendisini kaybederek bağıra bağıra ağlamaya başlar.
Makbule hanım (Benim notum: Makbule hanım dindar bir kadındı ve namaz kılardı, Kuran okurdu) katafalkın bulunduğu yere gelir
” Cenaze namazı kılınmadan Mustafa’mı hiç bir yere göndermem ” diye bağırır ve gidip tabutun yanı başına oturur.
Gazeteci Cemal Kutay o anlara tanıklık eder.
Makbule hanım hole çıktı.
Yüksek sesle Bayar cenaze namazı kılınmayacakmış diye ağladı.
Bunun üzerine Celal Bayar merdivenlerden çıktı.
Yüksek sesle duyurulurcasına Atatürk’ün cenaze namazı kılınacaktır ananelerimiz, adetlerimiz neyse sonuna kadar yerine getirilecektir.
Müsterih olun, rahat edin üzülmenize hiç bir sebep yoktur.” gibi bir kaç cümle kullandı.
Makbule hanım, genel sekreter Hasan Rıza Soyak’a da cenaze namazının bir camide kılınıp kılınmaması yolunda şer’i hüküm olup olmadığını sorar.
Soyak bu konuyla ilgili olarak İlahiyat Fakültesinde İslam felsefesi konusunda Ordinaryüs Prf. Mehmet Şerafettin Yaltkaya’nın görüşünü alır.
Yaltkaya: Cenaze namazlarının mutlaka camilerde kılınması yönünde kati bir nass (kesin emir) olmadığını bildirir ama bu konuda bir de Diyanet İşleri başkanlığının görüşüne başvurulması tavsiyesinde bulunur.
Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanı Mehmed Rıfat Börekci’nin fikri sorulur.
Türkiye’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Börekçi şu anlamlı cevabı verir.
”Onun cenaze namazı tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir”
Atatürk’ün cenaze namazı camiye götürülmeden Dolmabahçe Saray’ının muayede salonu olarak adlandırılan salonda 19 kasım 1938 günü kılınır.
Benim notum:
Bunu kitaptan niye aldım?
Atatürk döneminde Fevzi Çakmak başta olmak üzere , Celal Bayar ve bir grup Atatürk’ün yaşam biçimine karşıydılar.
Onun dine mesafeli olduğunu, namaz kılmadığını, inançsız olduğunu yayarak dinci grupların diri kalmasını sağlayan bu yapılardı.
Atatürk’ün camide namazının kılınmasının halkta infial yaratacağını yayan da bu gruplardı.
Bu yapı daha sonra Millet Partisi ve Demokrat Parti’yi kurarak Türkiye’nin Laik Cumhuriyetten kopmasına ve bu günkü siyasal İslamın iktidar olmasının da yolunu açmıştır.
Nükhet Aşkın’ın yazdığı derlediği ve ”Sıralarıyla Atatürk’ün kız kardeşi
MAKBULE HANIM ” kitabından bir alıntı yaptım.
Benim notum: Makbule Atadan’ın Atatürk öldükten sonra başına gelenleri, Atatürk’e kin tutanların Makbule ve Sabiha Gökçen, Ülkü hanım üzerinden nasıl düşmanlık içinde olduklarını, Makbule hanımın 1956 yılında ölene kadar neler çektiğini, Makbule hanımım Atatürk düşmanı Necip Fazıl Kısakürek’i neden mahkemeye verdiğini, Menderes hükümetinin Atatürk’ü koruma kanununu neden çıkardığını, Atatürk’ün mirası üzerinde kimlerin nasıl oyunlar oynadığını ve bir çok olayı farklı bir açıdan okumak ve öğrenmek için bu kitabı okuyabilirsiniz…