Asabiyet, Aşiret ve BM Nato'su - 3



Dünyada savaştan daha kötü bir şey yoktur. Buna rağmen ille de savaşacaksanız kukla ile değil kuklacıyla savaşın! Rotanı belirlememişsen, suçu rüzgârda arama!

Evet, kö­tülük ve düşmanlık istikametinde da­yanışma yasaklanmış, “iyilik ve takva üzerinde yardım” ise emredilmiş…

Hadislerde hem asabiyetin tarifi ve­rilmiş, hem de asabiyet davasının İs­lâm'ın ruhuna aykırı olduğu açıkça or­taya konulmuştur.

Evet, ama hangi asabiyet?

Bu asabiyet, bir kimsenin haksız olmasına rağmen kendi kavmine yardımcı olmasıdır [ Ebû Dâvüd, “Edeb”, 112]. Cübeyr b. Mut'im'in rivayet ettiği hadis, hem asabiyetin Câhiliye dönemindeki muhtevasını göstermesi, hem de Peygamberin asabiyet temayüllerinin Müslümanlar arasında yeniden baş gös­termesinden duyduğu kaygıyı hatıra ge­tirmesi bakımından son derece önemli­dir: “Müslüman cemaatten ayrılan ve itaat yolunu terk etmiş olarak ölen kimsenin ölümü Câhiliye ölümüdür. Ümme­time karşı harekete geçerek müminin imanına saygı duymaksızın ve sözleşme­li bulunduğu kimseye karşı olan ahdine vefa göstermeksizin suçlusuyla, suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkı­şan kimse benim ümmetimden değil­dir. Asabiyet duygusuyla öfkelenen, asa­biyet uğruna savaşırken yahut asabiyet davası güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü Câhiliye ölümüdür” [ Müslim, “İmâre”, 57].

Hz. Peygamberin Müslümanlar arasında asabiyetin yeni­den ortaya çıkmasından duyduğu kaygıyı gösteren ve bu tehlikenin işareti gibi görünen bazı olayları yansıtan daha başka hadisler de vardır. Câbir'in naklettiğine göre Muhacir ve Ensar’dan iki genç aralarında kavga etmiş ve Câhiliye döneminde olduğu gibi “Yetişin ey mu­hâcirler!”, “Yetişin ey ensâr!” diyerek kendi taraflarını yardıma çağırmışlardı.[1]

Olayı haber alan Rasûlullah (s.a.s);“Bu ne hal! Câhiliye davası mı?” sözleriyle taraflara çıkıştı. Olayın ayrıntılarını öğrendikten sonra; “Kişi zalim de olsa mazlum da ol­sa kardeşine yardım etsin” şeklindeki ünlü Câhiliye atasözünü tekrar edip “zalime yardımın onun zulmüne karşı koy­mak demek olduğunu ifade ederek” yu­karıdaki meşhur söze yepyeni bir muh­teva ve anlayış kazandırmıştır.

İbn Teymiye bu hadisi zikrettikten sonra kişinin, Câhili­ye halkının yaptığı gibi-haklısına haksı­zına bakmaksızın- kendi topluluğu lehi­ne asabiyet davası gütmesinin caiz olmadığını, buna karşılık düşmanlık his­leri beslemeksizin ve hak kaygısıyla ken­di yakınlarına yardım etmesinin gerekli [vacip.] veya tavsiye edilebilir [müstahap] bir davranış olacağını belirtmektedir. [ İkti’ü's-sırâti'l-müstakim, s. 70].


Giardano Bruno: "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar" tespitinde bulunmuş… Aslında herkesin İslam’ı kendi çıkarları doğrultusunda kullandığına dair bazı tespitlere "SİVİL İTAATSİZLİK KÜRTÇE HUTBE " başlıklı bir yazımda ben de değinmiştim, son olarak ek bir tespitte daha bulunayım: Birileri BM ile NATO’yu da kendi çıkarları için kullanmaktadır.

Savaş bu kadar yakınlaşmışken normal davranmamı isteyenler! Ölümler başladığında da normal davranmanızı ben isteyeceğim, bakalım normal karşılayabilecek misiniz? Dikkatli olmak gerekir… Yıllardır ayrılık için ölenler şimdi birleşme için ölüyor; felsefe değişse de değişmeyen tek şey ölüm ve ölenler... Ne olduğunuz ve ne istediğiniz, ne ektiğinizle anlaşılır. Gözlerine ve arzularına hâkim olmayı beceremeyenler, çözümü başkalarına tahakkümde buluyorlar... Ve unutmayın: Bizler onu olduğu gibi anlasak da anlamasak da, kendimizce mana ve anlam atfetsek de atfetmesek de: Tabiat olduğu gibi işliyor aslında...

Habibinin (s.a.s) ümmetine doğru yolu bulmaları için feraset ihsan eyle ya Rab! Kimileri konuşmadan çok şey anlatır, kimileri de konuşarak birçok şeyi anlamsızlaştırır. Merhametinin kapasitesinden şüphem yok; cümlelerim acizliğimi ifade etme çabasıdır, ya Rab!