BA(ğ)RIŞ!

Herkes barış barış deyip ba(ğ)rışmakta, oysa barışın sağlanması için ilk önce zalime dur denilmesi gerekir. 

Bunu Allah da böyle belirlemekte: "Eğer inananlardan iki grup (veya halk) birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın."  
Haddi aşan zalimdir. 
Kimin haddi? 
Ötekinin, öteki addettiğinizin haddi! 
Ya ötekiyi yok sayıyorsanız! Onun haddi mi kalır, sınırı mı? 
Sınırı aşan zalimdir. 
Ve bırakın zalimin önünde durmayı, bizler, zulüm ve zalim karşısında ses bile çıkaramadık...
Zalimi belirlemede dahi kısır kaldık!
Zaten en büyük sorunu da; zalimi belirlemede yaşıyor, asrımız.
Kimin zalimi? Kime göre, kıstasları belirleyen kim, kim olmalı? 
Sana göre zalim olan mı, bana göre zalim olan mı yoksa ona göre zalim olan mı?...
Zalim!
Yaradılanı/ötekiyi yaradandan ötürü mü sevmek?
Bu nasıl sevgi?
Yaradan, ‘farklılıkları tanışma sebebi sayıyorken’, bizler, savaşma sebebi!
Ne olmuş bu insanlara, yoksa kıyamet kopmuş da haberimiz mi yok.
Zaman ölüm zamanı mı ne? Peki, insanlar neden sarhoş misali tefekkürden yoksun!
 
Durun bir! Bir an durun ve Allah’ın emrettiği ‘düşünme ve tefekküre’ sarılın!
 
Akl-ı Selim’imiz nerede? Nerede hoşgörümüz? “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”  emrinin muhatabı kim? Kimleri içerir ve kapsar?
Yoksa  “İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş değillerdir.”  evresine mi girdi insanlık!
 
Unutmayın ki Allah, Ana-babanız da olsa Zalime karşı durmayı da emrediyor. “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.”  
Tarafgiriliğimiz bizi kine, kinimiz de hakkı ve haklıyı perdelemeye ittiği müddetçe ne barış olur ne de huzur, olsa olsa ba(ğ)rış ve gözyaşı! 
Bazen güce ihtiyaç yoktur, göçtür ihtiyacınız olan... 
Allah için, Muhammed için; gelin bu anlayış ve zihniyetimizden göç edelim, hicret edelim.
Birisi başlatmalı bu hicreti.
Ben hicret ediyorum…