Haziran ayında yapılacak genel seçimlere kısa süre kala, siyasette ilginç gelişmeler yaşanıyor. Genel seçimler nezdinde tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanlığı Makamı, (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) hiçte öyle duracağa benzemiyor. Erdoğan son günlerde muhalif çıkışlarla dikkat çekiyor.
Sanki Türkiye’ye 13 yıldır hükmeden kendisi değil de başka birileriymiş gibi tavır sergiliyor. ‘Aldatıldım’ diyor. Bir Cumhurbaşkanının bu kadar tutarsız tavır sergilemesine ben bir Türk Vatandaşı olarak anlam veremiyorum.
Harp Akademileri’nde düzenenlenen Çanakkale törenine katılıyor orada, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili adeta günah çıkartıyor. ‘Aldatıldım’ diyor...
Bu nasıl bir söz...
.
Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkenin en üst mertebesine kadar gelmiş bir şahsiyet ülke yönetimi ile ilgili ‘Aldatıldım’ diyor... Dikkat eden sevgili okurlar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘Aldatıldım’ dediği konu devlet yönetimi... Bir aşk hikayesi değil. Bir aşk hikayesinde aldatılsa sadece kendisini ilgilendirir, aile içinde kaos olur, aile içindeki kavgayla biter...
Ama Cumhurbaşkanı’nın ‘Aldatıldım’ ifadesi devlet yönetimiyle ilgili...
Batı ülkelerinde böyle bir şey olsa, o ülkelerin başındaki insanlar, bu cümle yerine istifa etmeyi seçerlerdi.
Ben bir vatandaş olarak ülkemi yöneten kişinin böyle bir sözünü kabullenemiyorum.
Çünkü,
Benim cumhurbaşkanım aldatılacak bir kişiliğe sahip olmamalı...
Bir Cumhurbaşkanı’nın ‘Aldatıldım. Bunları yaptım’ demesinden daha ağır bir söz olabilir mi bir ülkenin geleceği için.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sormak lazım.... Sizin başkanlığınızda yapılan son 2 Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’ında, ’28 Şubat’ olarak Türk Siyasi tarihine geçen ve büyük spekülasyonlara neden olan 1997’deki kararlardan ne farkı var.
O günkü Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’nın bir numaralı hedefi de Fethullan Gülen di. Şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Başkanlığında yapılan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’da da aynı kişi hedef...
Şimdi sormazlar mı?
-Siz o gün devletin idarelerinin, istihbaratının aldığı karar var iken alınan kararları yok sayıp, o yapıyla omuz omuza yan yana çalışıp, o gün kararları alanlar hakkında davalar açım, Türk Silahlı Kuvvetlerini kendinize göre dizayn etmeye çalıştınız. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir numarası olan Orgeneral İlker Başbuğ’u Silahlı terör örgütü lideri yaptınız. Evet İlter Başbuğ silahlı bir örgütün lideriydi ama bu Türk Silahlı Kuvvetleri’di...
Eğer bu işlerde örgütsel bir suç var ise o günkü yargının siyasetin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin başında Başbakan olarak Tayyip Erdoğan vardı.
O Günün şartlarında operasyonları destekleyen demeçler yine zamanın Başbakanı ve bugünün Cumhur Başkanı Tayyip Erdoğan’dan gelmişti.
“Ben Ergenekon ve Balyoz davalarının savcısıyım, hakimiyim” demişti.
Şimdi dönüp baktığımda ülkenin bir numarası olan kişi bun konularda kendi fikri ve desteği olmasa nasıl aldatılır. Tüm güç senin elinde...
Türkiye’de PKK terör örgütünü bir devlet yerine koyup, müzakere yürüten, ‘açılım süreci’ oluşturan yine geçmişin Başbakanı ve bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır...
Neymiş barış süreci... Ne barışı, ne açılımı...
Karşımızda bir düşman ülke mi var? Kiminle barış yapacağız?
Türkiye Cumhuriyeti devletinin PKK gibi çocukları bile katleden bir terör örgütüyle masaya oturması kadar yanlış bir şey olamaz...
Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlet terör örgütüyle masaya oturmaz.
Ha şunu yapar... Ülkenin her noktasındaki vatandaşı işin eşit yaşam şartlarını sağlayacak, demokratik düzenlemeleri yapar.
Örneğin ben bir Türk olarak Kürt kardeşlerimizin kendi dillerinde eğitim almasını istiyorum. Ama bu eğitim için Türkiye Cumhuriyeti’nin ana dili değişmez. Tüm ülkelerde ana dil tektir. Kürtçe kurslar, okullar açılsın okutmak isteyen çocuklarını bu okullarda okutsun. Nasıl bu ülkede İngilizce, Fransızca, İtalyanca eğitim veren okullar varsa Kürtçe veren de olabilir.. Bu çok normal. Ama ana dil Türkçe’dir...
Bu ve benzeri haklar Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından tüm vatandaşlarına verilmeli... Ama terör örgütleriyle masaya oturulmamalı.
Kaç yıldır PKK ile müzakere ve açılım süreçleri yürüten ve Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye yönetimi... Bu iş Oslo da gizli başladı deşifre oldu. Sonra her şey açık açık yapılıyor. Bazı konularda süreç İmralı’dan yönetiliyor gibi bir imaj yaratılıyor.
Son günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, sanki bu konularda hiç bilgisi yokmuş gibi tavır sergilemeye başladı. Ne diyor, ‘İmralı’ya gidecek izleme komitesini doğru bulmuyorum’, ‘Akil insanlara hiç sıcak bakmadım’...
Peki bu süreci kaç yıldır kim yönetiyor. Bu konuda da mı Tayyip Erdoğan’ı kandırdı birileri... İmralı mı kandırdı, Amerika mı, İsrail mi yoksa İngilizler mi?
Öyle ya Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Aldatıldım’ dedikten sonra, iktidarı döneminde yaptığı ve anlamakta zorlandığım her konuda acaba ‘Aldatıldı mı’ sorusu aklıma geliyor.
Bir ülkeyi aldatılmaya müsait bir kişinin yönetmesi kadar o ülke için tehlikeli bir şey olamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerdeki iktidarla ayrı kulvarda görülen açıklamalar yapması da toplumda farklı yorumlara neden olmaya başladı.
Aslında iktidarla Erdoğan’ın ayrıymış gibi görülmesinin ardında bir siyaset yattığı gerçeği unutulmamalı. Cumhurbaşkanı olarak bir siyasi partiyi açık desteklemesi yerinde olmayan Tayip Erdoğan, toplumun Ak Parti dışındaki alanlarına yada AKP’den gideceği düşünülen insanlara mesaj verin milliyetçi muhafazakar mesajlar vermeye çalışıyor. Nereden bilelim Bülent Arınç ile konuşup, ‘Şöyle çıkışlar yapalım’ muhalefetin yapamadığını da biz yapalım, gündem bizim elimizde olsun’ demiş olabilirler...
Türkiye, aldatıldığını itiraf eden bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetildiği sürece bu tür senaryolar hep ülkenin gündeminde olacaktır...
Türkü, Kürdü, Sünni’si, Alevi’si Türkiye Cumhuriyeti’nin her ferdinin ötekileştirilmedin kardeş kardeş yaşayacağı bir dönem özlemi ile....
İşte o zaman Türkiye daha güçlü bir ülke olacaktır....