Sayın Kaddafi, sevgili dostum, aklıma geldin burnumun direkleri sızladı. Kıbrıs olayında Ecevit ABD’yi dinlememiş ve çıkarma yapmıştı. Dostumuz ABD de bize bir sürü ambargo koymuştu. Ama o en sıkıntılı dönemimizde sen açtın telefonu, “başta uçak benzini olmak üzere, silah, mühimmat ne isterseniz depolarım size açık” dediydin! Bana bile bir ödül verdin, boynuma madalya taktıydın. Ben seni nasıl unuturum?
Dedim ya; ben hiçbir şeyi unutmam. Ama sen bir gün benim eski genel başkanımı da çadırında yere oturtturup basmıştın fırçayı! O ne terbiyesizlikti öyle! Benim eski genel başkanım terbiyesinden olacak gıkını çıkarmadıydı, ama ben asla unutmadım! Ancak sen benim BOP eşbaşkanı olduğumu unuttun galiba. Bir ara ben de unutup “Nato’nun ne işi var Libya’da” diyecek olduydum, hatırlatıverdiler. Sen meğer diktatörün biriymişsin, halkına zulmediyormuşsun! Ben zalimlerden de hoşlanmam. Baktım herkes Libya’ya özgürlük götürmek peşinde, ben geri kalır mıyım? Daha tükürüğüm kurumadan gemi, uçak ne lazımsa konvoya katıverdiydim. Libya senin gibi bir zalim diktatörden kurtuldu, şimdi Libya’lılar mutlu, her tarafta demokrasi dağıtılıyor çok şükür.
Hey gidi günler, şimdi 2-3 sene önceyi hatırladım. Çok güzel bir yaz tatiliydi. Ailece korunmalı bir plaj ve gözlerden uzak lüks bir oteldeydik. Yanımda çok sevgili dostumuz Esat ve ailesi de vardı. Ne güzel günlerdi o günler. Tatil dediğin ne ki, göz açıp kapayana kadar bitiveriyor. Sevgili dostumuza doyamadan memleketlerine uğurladık. Sarmaş-dolaş, gözlerimiz yaşlı, hanım bir yanda ben bir yanda ağlarız! Arkalarından sular döktük. Tabi Esat da bizi davet etti. Bu davete ondan aşağı kalmayalım diye hem ailecek, hem de hükümetcek katıldık, havamız oldu! Dedim ki; “Kardeşim Esat, bu mutlu ve huzurlu ülkende bizlerde çok mutluyuz. Bu dostluğumuzu çekemeyenler çok, gel bunu pekiştirelim. Bak, ben Bakanlarımı da aldım geldim, sende bakanlarını çağır, iki ülke, iki dost başkan birlikte Bakanlar Kurulu toplayalım, kardeşliğimiz pekişsin. Şu vizeleri falan da kaldıralım” dedim. O da beni kırmadı. Şamgen dedik, vize yok dedik, bir sürü ortak anlaşma imzaladık.
Bazıları hasedinden çatladı tabi. Ama bazıları da bana görevlerimi bir daha hatırlattı. Sende biliyorsun ben BOP eşbaşkanıyım, görev ve sorumluluklarım var. Seni çok severim ama şu Apo’yu ülkende saklaman yok mu, onu hiç unutmadım. Neydi o öyle, Apo elinde diye bizi tehdit mi edecektin? Yemezler beyim, kendine gel! Zaten son zamanlarda da bin bir emek ile büyüklerimin yapmaya uğraştığı “Arap Baharı”na da karşı çıkmaya başladın. Hop; ne oluyor Esed? Haddini bil! Bak, zaten halkına da zulmediyormuşsun, ben zalimlerden hoşlanmam. Bu bahar olacak, o kadar! 3-5 ay bile
dayanamayacaksın, yönetimi bırak git, ülkene demokrasi gelsin. Senin muhaliflerin sınırımıza geliyor, aç-yaralı-silahsız, zor durumdalar. Onları doyurmak, tedavi etmek ve silahlandırmak insanlık görevimiz! Duydum ki buna bile karşı çıkıyormuşsun, yazık sana. Bak Esed, istesek 3 saatte gireriz ülkene! Bu arada bir de uçağımız kimvurduya gitti. Senide 3 ayda gider diyorduk, yılı devirdin, gideceksen git artık! Eğer beni öne itenler arkamdan çekilmeselerdi çoktan dalmıştım sana ama büyüklerimiz izin vermedi!
Bu arada biz yıllardır söylüyoruz, Apo katildir, terörist başıdır, çocuk katilidir diye. “Biz asla teröristlerle görüşmeyiz, bunu düşünende yapanda şerefsizdir” dedik. CHP de zaten PKK ve BDK ile aynı taraftadır, bunu biliyoruz. Ancak Sayın Apo PKK üzerinde söz sahibidir. PKK silah bırakabilir, görüşelim falan diyor. Tek amacımız analar ağlamasın. Bunun için işe başladığımızda sıfır olan terör bu muhalefetin yüzünden şimdi arttı da arttı, analar yine ağlıyor. Bunun için bir deneme yaptıydık, tutmadı. Habur ayağımıza dolaştı. Gelip silahlarını bırakıp devletin şefkatli kollarına atılmadılar. Hâlbuki ne isteseler tamam diyoruz; ama bunlar böyle işte!
Neyse, fidanımı Oslo’ya gönderdim, orada benim adıma görüştü, sözleşmeler yapıldı. İnanmazsanız garantör devlet olarak katılan o ülkenin elinde asılları var! Görüşürüm kardeşim, size ne? Artık İmralı sakini ile görüşüyoruz. Bundan sonra isterse Kandil de devreye girebilir. İmralı sakini bizim Apo ile artık her konuda çok iyi anlaşıyoruz. Bu terörü çözeceğiz, başka yolu yok! Al gülüm, ver gülüm; karşılığı olmadan kim kime bir şey veriyor? Geçenlerde bir renkli TV gönderdim, çok sevinmiş Apo.
Ancak bu konunun çözümünde BDP’yi de artık kabullenmeli. Çünkü komşu komşunun külüne muhtaçtır. Yıllar önce planlayıp artık yürürlüğe koyacağım asıl planım için işbirliği şart! Ben ceddime çok bağlıyım, hedefim Yeni Osmanlı, tabi bana da Padişah, pardon Başkan olmak yakışır! İşte bunun anayasasını yazdırdım, formaliteden de olsa benim Meclisime sunacağım da 3-5 parmak eksik! Bunu da kimden alacağımı buldum. Onlarda ufak-tefek şeyler istiyorlarmış; ne olacak yani? Eskiden ecdadımın devletinde eyaletler yok muydu? Koca ülke burası, hepimize yeter. 12 Eylül referandumunda yaptığım gibi 3-5 madde de onlar için koyuveririm gider. Kimse ne yazdığına mı bakıyor sanki? Yaşasın demokrasi! Ama tabi demokrasinin bir tramvay olduğunu ve istediğim durakta ineceğimi söylemiştim.
Önümüzdeki durak özel Başkanlık durağı; ağır ol şoför bey, inecek var!
Bu arada “hiç Ergenekon’dan söz etmedin” diyecek gafillere; halen anlamadınız mı, Ergenekon bir projeydi, bitti! İnanmayan hahamı dinlesin!