Başkanlık Sistemi eden şimdi?



Buradan şu görülüyor, liderler ellerindeki güçleri kaybedince yetkilerinin artmasını ve tüm yetkileri tek elde toplamanın hevesine kapılıyor. Turgut Özal, başbakan olduğu yıllarda bunu pek dillendirmedi. Ancak Cumnurbaşkanı olup, yürütme yetkisi Başbakan’da kalınca ‘Başkanlık Sistemi’ dedi ve faydalarından bahsetmeye başladı. Ancak Özal’ın gücü Başkanlık Sistemi’ni getirmeye yetmedi. Gücü yetmediği gibi ömrü de yetmedi.

Liderler arısnda Türkeş’in söylemi daha farklıydı. Çünkü Türkeş henüz ülkeyi yönetecek bir güce erişememiş, ancak başkanlık sisteminin olması durumunda MHP’nın idolü Türk İslam Sentezi’ne daha iyi hizmet edilebileceği, Türk Devletleri arasındaki birlik ve beraberliğin daha etkili bir şekilde yerine getireleceği savını gündeme getirmişti.

Türkiye’de 3 dönem Başbakanlık yapan Recep Tayyip Erdoğan, o günlerde pek üstünde durmadığı Başkanlık sistemini Cumhurbaşkanı seçildikten sonra birinci gündem maddesi yaptı. Bugün Türkiye’de yasalar neszdinde Başkanlık sistemi olmasa dahi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tüm hal hareket ve davranışları bir başkandan farklı değil.

Yasalarımıza göre, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tüm hareket ve söylemleri sanki Ak Parti Genel Başkanı gibi. Söylemlerinde de direkt parti başkanı gibi davranabiliyor. Oysa bir Cumhurbaşkanı adı üstün de Cumhur’un başkanı...

Daha tarafsız, 78 milyonu kucaklayan, ülkede yaşayan herkese aynı mesafede duran bir kişiliğe sahip olması gerekir. Ancak, Erdoğan, söylemleri ile parti başkanlığı döneminden dah sert, daha keskin, doplumda daha fazla itici güç kullanabiliyor.

Cumhurbaşkanı’nın bu söylemleri Ak Parti içinde de içten içe tepkiler buluyor. Her kim ne kadar çıkıp açık açık fikrini beyan edemiyorsa da, parti tabanında görüştüğümüz dostlar bundan rahatsızlıklarını açık açık dile getiriyor.

Peki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başbakanlığında tek başına en güçlü olduğu dönemlerde neden Başkanlık sistemini gündeme getirmedi. O günlerde bu işin üzerinde dursa, hem referandumla, hem de Meclis’te bu işin üstesinden gelip Başkanlık sistemine geçişi sağlayabilirdi...

Ama o zamanlar yürütmenin başında kendisi vardı. Başbakan olarak herşey kendi elindeydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül idi. O günlerde başkanlık sistemini getirmiş olsa, kendi elindeki yetkileri Abdullah Gül’e devretmiş olacaktı. Bu işine gelmedi.

O kadar yetki arkadaşı dostu da olsa başkasına verilirmiydi. Şimdi kendisi Türkiye’nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak, yerine getirdiği Ahmet Davutoğlu ile bile perde arkasında sıkıntılar yaşıyor. Çünkü, gündemde olan, gümdemi belirleyen kendisi.

Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı dönemindeki kadar bile bir varlık sahibi değil. Mevki makam olarak Başbakan olabilir. Tüm sorumlulukları attağı imzalarla üzerine almış bulunabilir. Ancak, her alanda önüne çıkan ve gündeme müdahale eden bir Cumhurbaşkanı ile karşı karşıya. Oysa yürütmenin tüm yetkileri Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nda...

Cumhurbaşkanı sadece gündemle kalmıyor tabi ki. Ak Parti liderliğini de kağıt üstünde olmasa bile fiilen yürütüyor. Haziran ayında yapılacak milletvekilliği genel seçimleri öncesi Ak Parti aday mistesi yine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayından geçecetk. Bunun en batiz örneği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın adaylığı konusunda gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu adaylık ile ilgili Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı Ahmet Davutğulu ile görüştüğünü ancak içeriğini açıklayamayacağını bizzat kendisi söyledi.

Ak Parti tabanında seçimlerde tek seçicinin yine Cumhurbaşkanı Erdoğan olacağı konuşuluyor. Türkiye’de gündem belirleyen ve gündemi önceden haber veren 2 kişi var. Belirleyici Tayyip Erdoğan...

Bu gündemi de hangi alanda olursa olsun kamu oyuna önceden duyuran twitter fenomeni Fuatavni. Ulke gündemini belirleyen ve yöneten 2 kişi. Birbirlerine o kadar yakın oldukları hissediliyor ki, Cumhurbaşkanı Ak Saray’da öksürse, Fuatavni bunu paylaşıyor. Bu Başkanlık sisteminin altında eyalet sistemi ve tek adamlık var. Durum bundan ibaret.