Baskıcı, şefkatsiz baba
Baba işkolikmiş, zengin olmak, para pul, makam mevki sahibi olmak için her yol mübah dermiş.
Zaman geçmiş bir sürü çocuğu olmuş.
Çünkü çok çocuğun bereket, zenginlik olduğuna inanıyormuş.
Çocuklar aklı başına gelmiş serpilmiş, büyümüşler.
Baba, para, pul ve işlere o kadar çok dalmış ki, çocuklarının nasıl büyüdüğünün farkına bile varmamış.
Bu arada bir gün olsun çocuklarını sevmemiş, onlarla sinemaya, tiyatroya veya denize beraber gidememiş.
Bu arada anne çocukların her şeyiyle ilgilenirken babaya sürekli ikazlarda bulunurmuş.
Biraz çocuklarınla ilgilen her şey para değil, mal mülk değil diye dil döker dururmuş.
Gel zaman, git zaman evde çocuklar babanın zaman zaman karşısına çıkıyormuş ve bazı isteklerde bulunuyormuş.
Baba bizi parka götür, geziye götür diyorlarmış.
Baba ise hemen bağırıp çağırıyor zaman zaman da dövüyormuş.
Annesine sürekli para veriyor ve çocukların sevgi dolu şefkat dolu isteklerini bir takım oyuncaklarla ve cicili bicili elbiselerle kapatmaya çalışıyormuş.
Bazen de hanımına ''Ya bu çocukları ben hiç anlamıyorum yedikleri önlerinde, yemedikleri çöpte, bir elleri bal da, bir elleri yağ da neden sürekli isyan ediyorlar, neden sürekli bana karşı agresif davranıyorlar anlamıyorum.'' diyormuş.
''Etraflarına bir baksınlar, insanlar yemeye ekmek bulamıyorlar, onların ise her şeyleri var'' diyerek hanımına serzenişte bulunarak günler geçip gidiyormuş.
Bu arada baba çok zengin olmuş, çocuklar ise ergenliğe gelmişler ağızları laf yapar, elleri iş tutar olmuş.
Zaman zaman babalarından görmedikleri sevgiyi, şefkati dışarıda arkadaşlarının evlerinde diğer babalardan görmeye başlamışlar.
Bazı günler çocuklar eve gelmemeye başlamış.
Gelmeyen çocuklar arkadaşlarının evinde daha şefkatli daha sıcak ortamlarda kalmayı tercih eder olmuşlar.
Bazende parklarda yatıyorlarmış.
Baba bu durumu ortadan kaldırmak için altlarına araba almış, zaman zaman yurt dışı seyahatlere göndermiş.
Ne yaparsa yapsın, çocuklar bir türlü babaya sıcak ve şefkatli davranamamış.
Bir gün baba, hanımına dert yanmış.
''Ya ben bu çocukları hiç anlamıyorum, benim babam beni ayaklarımdan tavana asar sopayla döverdi. Ben babamdan çok korkardım. Giyecek ayakkabımız, yiyecek ekmeğimiz yoktu. Sersefil büyüdük. Benim çocuklarımı inan anlamıyorum. Evet onlara sert davranıyorum, bağırıp çağırıyorum ama hiç ayaklarından asıp dövmedim. Ben babamdan zerre kadar sevgi yardım görmedim ben ise onlara her istediklerini alıyorum neden beni sevmiyorlar anlamıyorum'' diye dertlenip duruyormuş.
Günler, yıllar geçer babalarının sevgisizliğinden bağırıp çağırmasından, yediklerine içtiklerine, gezmesine tozmasına kısaca her şeylerine karışmasından çocukların canlarına tak demiş olacak ki, önce en büyük oğlan altındaki arabanın anahtarını babasının önüne koymuş ve 'malın mülkün, paran pulun senin olsun artık ben seninle yaşamak istemiyorum' diyerek, evi terketmiş.
Bir kaç gün sağda solda, bazende gezi parkında yatmış.
Bir süre sonra babanın diğer çocukları da evi terketmiş, abilerinin yanına gelmiş ve isyan bayrağını açmışlar.
Çocuklar isyan etmiş babanın despot, baskıcı ve sevgisiz aile ortamından kaçıp daha özgür ve daha şefkatli bir yaşamı seçmişler.
Belki arabaları yokmuş, ekonomileri kötüymüş ama her biri bir iş yapıp karınlarını doyurur hale gelmişler ve mutlu olmayı öğrenmişler.
İlk defa kendilerini rahat ve özgür hissetmişler.
Yeni yaşamlarında her kesimden, herkesten insanlarla tanışma kaynaşma olanağı bulmuşlar.
Babalarının evinde her şey yasakmış, günahlarla örülü bir çit içinde korkuların ruhlarını esir aldığı bir alanda yaşıyorlarmış,
Eski yaşamlarında korku varmış, yeni yaşamda ise özgürlük varmış.
Baba ise parasının yarattığı gücün sarhoşluğuyla, etrafında, makamı, mevkisi için sürekli yalakalık yapanların sahte övgülerinin samimi olmadığını göremiyormuş.
'Bunlar nankör, kadir kıymet bilmezler, ev aldım, araba aldım, yedirdim, içirdim onları hiç aç bırakmadım neden beni terkettiler, neden bana isyan ediyorlar anlamıyorum.
Herhalde benim paramı, pulumu, makamımı, şanımı şöhretimi çekemeyen dışarıdaki bazı fitneciler ve mal mülk düşmanı çapulcular bu çocukları bu hale getirdi.'
Baba hala gerçekleri göremeden, her şeyin parayla pulla hallolacağına inanmış biçimde etrafındaki yağcıların, yalakaların gaz vermesiyle, dizlerini dövüp 'benim evlatlarım nasıl bu hale geldi' diye bağırıp çağırmaya, kızıp esip gürlemeye devam ediyormuş.
Sevginin ve hoş görünün her şeyi çözebileceğini aklına bile getirmiyormuş.
Çünkü yüreği buz tutmuş, gözünü hırs bürümüş...