Okul çıkışı ne zamandır görüşmediğim muhtarımız Recai Bey’e uğramayı
düşünmüştüm. Malum seçimler yakın, aday olup olmayacağını öğrenmek istiyordum. Fakat
muhtarlığa geldiğimde ışıkların sönük, kapının kilitli olduğunu gördüm. Acaba başına bir
şey mi geldi diye düşünmeden edemedim. Kunduracı Faruk’a muhtarı görüp görmediğini
sordum, grip olduğunu öğrendim. “Gidip kendime bir ıhlamur kaynatayım.” diyerek dükkanı
erken kapatmıştı bugün. Manavdan üç kilogram portakalı kaptığım gibi soluğu Recai Bey’in
devlethanesinde aldım.
Bahçe kapısını gövdesindeki ipi çekerek açtım ama daire kapısının açılması
için mecburen Recai Bey’in gelmesi gerekiyordu. Kapı açılınca karşımda battaniyelerle
mumyalanmış koca bir paket görür gibi oldum. Beni içeri buyur etti. Gözleri kızarmış, ağzı,
burnu akıyordu. Başucundaki kullanılmış mendil parçalarından ortalığı toparlamaya bile gücü
olmadığını anladım. Ihlamur kaynatma hayal olarak kalmıştı. Muhtarı yatağına yatırdım,
üstünü battaniyelerle kat kat örttüm. “Siz biraz daha dinlenin.” dedim. “Ben ortalığı toparlayıp
ıhlamur kaynatayım.”
Etrafı toparlayıp ıhlamuru hazırlamam yarım saatimi almıştı. Hatta otuz dakika içine
koca bir bardak portakal suyu da sığdırmıştım. Recai Bey’i annesini hatırlatacak bir şefkatle
uyandırdım. Terlemişti. Hemen çamaşır değiştirmeye gitti. Geldiğinde gözlerinin biraz daha
açılmış olduğunu fark ettim. Divanın üzerine bağdaş kurup oturdu. Önce portakal suyunu içti
sonra sımsıcak limonlu ıhlamuru yudumlamaya başladı. Ardından halimi hatrımı sorduğuna
göre kendini iyi hissediyor olmalıydı. Havadan sudan derken lafı seçimlere getirmeye
çalışıyordum. O da sanki bu durumun farkındaymış da bu yüzden lafı dolandırıyormuş gibi
gündeme bir hayli uzak başka başka şeylerden bahsediyordu. “Nerede üşüttünüz?” diye sorup,
“Sağlık sıhhate dikkat etmeniz lazım, önümüz seçim.” diyecektim ki “Dur sana şifayı nerede
kaptığımı anlatayım.” dedi.
“Geçen akşamların birinde-geçen dediysem de bir aydan fazla oluyor- kapı
çaldı. Açtığımda karşımda dikilen üç takım elbiseliden birinin “Başvekilimiz sizinle
görüşmek istiyor, müsaitse teşrif ediversin, diyorlar.” dediğini işittim. Damatlıktan kalma
jilet gibi “laci”leri çektiğimle arabaya binişim bir oldu. İki yanımda oturan ızbandut gibi
adamlardan ve camların kalın filmlerinden dışarıyı görmem mümkün değildi ama arabanın
kıvrılışlarından boğaz kenarındaki bir sarayın arka kapısından içeriye girdiğimizi anlamam
zor olmadı. Binaya girerken burnuma gelen deniz kokusu ve kulağımı gıdıklayan dalga sesleri
yanılmadığımı ispatlıyordu. Beni, hiç bekletmeden makama aldılar. Yarım saat önce evde
uyuyup pinekleyen muhtar ben, şimdi başvekilimizin odasındaydım.
Sağ olsun kendileri önce halimi hatırımı sordular. Uyuduğumu öğrenmiş olmalılar ki
“alimin uykusunun cahilin uyanıklığından evlâ”dır dediler. Devletimiz için ne kadar kıymettar
olduğumdan, derin ilim ve yüksek tecrübemden azami derecede faydalanmayı ve her daim
kendilerine beni örnek aldıklarından bahsettiler. Her söylediğine “Estağfurullah” ile mukabele
ediyordum. Değerli vaktimi daha fazla almamak adına konuya girmek istediklerini beyan
ile “Büyükşehir Belediye reisliğini” deruhte etmek isteyip istemediğimi sual buyurdular.
Hiç oralı olmadım. Hatta bana böyle soru sorulmamış olduğunu farz ederek mevzuyu başka
konulara çektim. “Peki” dedi. “Belediye reisliği için münasip gördüğünüz başka bir isim
var mıdır?” “Halimizden memnunuz efendim, nitekim “Kadir”şinas olduğumuz herkesin
malumudur.” dedim. Cevabımı anlamış olmalıydı ki daha fazla üstüme varmadı. Buraya
kadar getirip zahmet verdiklerini söyleyip teşekkür etti. Gidene kadar eşlik etti. Kapı önünde
başvekilimizin kulağına eğildim, “Devlet içinde paralel bir devlet olabilir, kendine dikkat et
sayın başvekilim, gerekli vazife değişikliklerinden geri kalma, malumdur ki tebdil-i mekanda
ferahlık vardır.” diye fısıldadım. Ayrıldık.”
Bardağındaki ıhlamuru tazelerken anlamamış gibi baktığımı gören Recai Bey
açıklamak zorunda kaldı. “Başvekilimizin kulağına kapıda bir şeyler fısıldadım, dedim
ya. İşte orası baya esiyordu, sanırım şifayı orada kaptım.” Güldüm, kendime de bir bardak
ıhlamur döktüm.