Demokratik ülkelerde seçimlerle işbaşına gelen hükümetler sadece kendine oy verenlerden değil, vatandaşlarının tamamından sorumludurlar. Bu nedenle halkı “benim” ve “diğerleri” diye ayrıştırmazlar. Ülkemizde ise iktidar, var olan durumu beğenmeyerek ülkemizi daha da “ileri demokrasi” ye götürmüş, sonucunda da herkese “benim” diyebilmiştir. Halk, bu durumda tepeden tırnağa “Başbakan”ın malıdır!
Hayır, sevgili Polis kardeşlerim; başta siz olmak üzere ne bir Bakan, ne Vali, ne Polis, ne de bir vatandaş; hiç kimsenin malı falan değildir! Onlar “Demokratik, Laik, Sosyal bir Hukuk Devleti” olan; ne kadar kazısalar da silemeyecekleri “T.C. Devleti”nin eşit vatandaşlarıdır.
Sevgili Polis kardeşlerim; sizler de tüm vatandaşlarımız gibi bu halkın içinden çıkmış, değişik inançlara ve etnik kökenlere sahip, farklı siyasi görüşleri olan “Devlet Memurusunuz”; “Hükümet memuru” değil! Sizler de diğerleri gibi değişik mesleklerden birini, yani Polis olmayı seçmişsiniz. Bir kısım özel korunup-kollananlar hariç, sizin de büyük çoğunluğunuz evinize ekmek götürebilmek derdindesiniz. O elbiseyi giydiğiniz anda mesleğinizin görev ve sorumluluklarını biliyor ve gereğini yasalar çerçevesinde yapmaya çalışıyorsunuz.
Devlete memur olmamız birilerinin malı-mülkü-kölesi-emir kulu olmamız anlamına gelmez. Her memuriyetin belli kuralları vardır. Bu kurallar kişilerin kendi isteklerine göre değil, hukukun çizdiği çerçevede yazılı kanun ve yönetmeliklere göre olur. Bu nedenle hiç kimse, başta polis olmak üzere hiçbir devlet memurunu kendine bağlı emir kulu olarak göremez. İnsanlar insana değil, inancı gereği sadece Allah’a kul olur! Bu nedenle birileri çıkıp “benim askerim, benim polisim…” diyemez. Bu söylem hem dine, hem de insan onuruna aykırıdır.
Hırsı aklının önüne geçen diktatör heveslileri, kendini Allah tarafından gönderilmiş kurtarıcı görüp dünyayı kendi çevrelerinde dönüyor sanıp kendileri olmazsa yok olacağını düşlemektedirler. Bunlar asla siyasete konu edilmemesi gereken kutsal değerleri ve etnik kökenleri kullanarak kandırabildikleri kişileri kendilerine biat ve itaate zorlamaktadır. Yandaşları için tepki almaksızın kullandıkları “benim” sözcüğünü, kendilerini daha kuvvetli gördükleri süreçte her vatandaş için kullanmak istemektedirler. İşte kopma noktası da burasıdır. İnsan insana kul olmaz; bunu anlayacaklardır.
Polislik çok zor bir meslektir. Tüm meslek guruplarında olduğu gibi yaptıkları işin ekonomik karşılığını da yeterince aldıkları söylenemez. Ama hangi mesleği yaparsak yapalım; önemli olan maaşımızı hak edebilmek için yasa ve yönetmeliklere uygun tam bir tarafsızlık içinde işimizi yapmaktır. Aksi halde hem suç işlemiz, hem de haksız kazanç elde etmiş oluruz.
Demokrasilerde halkın güvenliğini korumak çok önemlidir. Anayasal hak olarak vatandaşlar demokratik kurallar içinde önceden izin almaksızın şiddet içermeyen gösteriler yapabilirler. Bu, demokrasilerin “olmazsa olmazıdır”. Bu tür eylemlerde polisimizin görevi; göstericileri orantısız güç kullanmak, gözaltına almak değil, onların eylemlerini rahatça yapabilmelerini sağlamak, gurubu engellemek ya da darp etmek isteyenler olursa da onlardan korumaktır. Demokrasiyi seçim ve kendine biat-itaat olarak algılayanlar bu türlü gösterilerden, hele kusursuz gördükleri kendilerinin eleştirilmelerinden nefret ederler! Hırslarını da “benim” dedikleri, orantısız güç kullanmaya zorladıkları polisler aracılığı ile gösterirler.
Birilerinin kontrolsüz iktidar hırsı ülkemizi demokrasiden sınıfta bırakmakta ve hızla polis devletine doğru yöneltmektedir. Demokratik ülkelerde halkın güvenliğini sağlamakla görevli polis, bu zihniyette ise halkın korkusu olmaktadır. Tehlike buradadır. Unutulmamalıdır ki; demokrasi kendisinin yok edilmesine izin vermez! Bu durumda en büyük sıkıntıyı yine polisimiz çekmekte, kurunun yanında yaş da yanmaktadır. Yasalara bağlı, vatandaşını koruma ve kollama görevi yapan polislerin yerini ekranlarda tüylerimizin ürpererek izleyebildiğimiz yandaş, acımasız, katı, yasa tanımayan iktidarın emirlerine bağlı “benim” dediği polislerin aldığı görülmektedir.
Şimdi sıra vatandaşlarımızın “benim polisim” diyebileceği, iktidar memuru değil gerçek “devlet memuru” polislere gelmiştir. Bunlar ayağa kalkıp “biz başbakanın değil, devletin ve halkın polisiyiz” diyerek bu gidişe dur demek zorundadırlar! Unutulmasın ki yöneticiler gidici, Devlet kalıcıdır. İktidarların bir ömrü vardır; öyle ya da böyle bir süre sonra giderler. Memurlar devletin memuru olduğu sürece ne müdürler, ne bakanlar, ne başbakanlar göreceklerdir. Yani sel gidecek, kumu kalacaktır. Ya da “keser dönecek, sap dönecek, yanlış yapanlar bir gün hesap vereceklerdir”.
Sevgili polis kardeşlerimiz; vatandaşlar olarak sizleri gördüğümüzde korkarak, ürkerek, kuşkulanarak bakmak istemiyoruz. Aksine sizleri gördüğümüzde kendimizi daha da bir güvende hissetmek istiyoruz.
Karakola çağırıldığımızda avukatlarımıza haber verip, yakınlarımızla helalleşmek istemiyoruz. Tam tersine bir vatandaşlık görevi yapmamız gerektiğini düşünerek sevinerek gelmek istiyoruz.
Sizi “siyasi düşüncemizden dolayı bize düşman ya da yandaş” değil, herkese eşit davranacak, sığınılacak bir liman olarak görmek istiyoruz. Son günlerde artarak yaşamak zorunda bırakıldığımız bu kötü imajı karşılıklı olarak silmemiz gerekmektedir.
Sizin asıl göreviniz bizlerin can ve mal güvenliğini, geceleri yatağımızda rahat uyumamızı sağlamaktır. Vatandaşın her türlü siyasi görüşü ve dinsel inancı olabilir. Ama sizlerin o polis elbisesi sırtınızda iken böyle bir lüksünüz yoktur. Sadece uymak zorunda olduğumuz yasalar vardır. Kendinize ait siyasi görüş ve inancınız elbette olacaktır; ama bunu asla görevinizle karıştırmamanız gerekir. En önemlisi de vatandaşın bunu hissedebilmesidir. İşte o zaman halkın polisi; yani “bizim polisimiz” olursunuz. Kimse size “benim polisim” diyememeli, yasal olmayan siyasi davranışlara zorlamamalıdır. Bu durumda size iki seçenek kalacaktır: Ya halkın polisi, ya da iktidarın polisi olmak!
Vatandaş başı sıkıştığında “polis imdat!” derdi. Şimdi ise polisi görünce “imdat polis!” diyor! Bu konunun tekrar düşünülüp değerlendirilmesi zamanı geldi de geçiyor.
Bizler karşımızda yasaları uygulayan, bu sırada hiçbir siyasi ya da dini inancın etkisinde kalmayan, halkın içinden çıkmış, her birimizin oğlu, eşi, kardeşi, akrabası, arkadaşı olan gerçek anlamda “devletin polisini” görmek istiyoruz. Bir deneyin; siz bir adım attığınızda halk size koşacaktır!
Biz sizleri seviyoruz; bir de siz bizi sevmeyi deneyin, bakın her şey nasıl güzelleşecektir!