Benliklerin içinden geçenler…!
Bir yere ya da bir kişiye ait olma. Ona dahil olma duygusudur. O olmadan bir hareket yapamama ve kendi başına bir şey düşünememedir. Aidiyet duygusu…
İnsanların ve insanlığın bir bütün olduğu bir gerçektir…!
Gökyüzündeki binlerce yıldızı ve galaksisinden, yer altındaki binlerce canlısına kadar dünya ve insan bir yapbozun bütününü meydana getirir…
Bu bütünde insanlar dünyanın ve dünyanın sahipliğini üstlenmiş insanların madde, makam ve mal mülk için sahiplenilişinin ifadesini anlatmaya çalışacağım sizlere…
Bu olgunun içerisinde, en çok göze batan, makam ve koltuk sevdasına ait olma ve vücutlarının belli bir bölümünü belirli koltuklara çivileyip o koltuğa ve makama kendini ait hissedip benliklerini ve kişiliklerini makamlarına göre şekillendirip insanlara karşı davranışlarda bulunmaları şahsiyetlerini ve kişiliklerini, kimlikle şekillendirmeleri büyük ve yanlış bir davranış ve tutumdur…
Diğer bir tarafta, firavunsu tavırlarla ellerinde ki güçle kendi şahsiyetsizliklerini parayla ve maddeyle şahsiyetlendirme tutumları da acı ve üzücüdür.
Bu aidiyet duygusu, esas ait olunması gereken değerlerden bizleri uzaklaştırmaktadır.
Kainatın ve varlığın sahibine, ait olma (kul olmak)’tan ziyade biz insanların varlığımızın sebebine değil, varlığa ait olması içler acısıdır…!
Nefesimizin sebebi, bizlerden nefislerimizi köreltmemizi isterken biz nefisle nefes alırsak bencil ve egoist bir düşünceye ve akıma aidiyet taşırız…
Kendimizi parçası gördüğümüz sosyal yaşama entegre olmak için kendi öz parçalarımız olan ( sevgi, hakikat ve aşk ) gibi güzelliklerimizi parçalamadan kendimizi sosyalliğin içinde bütünleyelim..
İfade etmek istediğim anti sosyal bir kişilik olmak değil bir bütünün zenginliği farklı kişilikler ve farklı karakterlerde olmaktır…
Bu zenginliğin kaybı ise, tek tip insanlar haline gelmekle olur…
Bunun farkına varmak için, sahil kenarına inip, telaş ve koşturmaca içinde olan insanların yüz ifadelerine ve hareketlerine bakarsanız anlarsınız..
Nasıl mı.. anlarız… hemen anlatayım...
Kendi çevresinde dünyasında, şehrinde sokağındaki güzelliklerden habersiz, hayatın akışı içinde maddiyat peşinde olan insanların ifadesi benim gözüme şu şekilde görünüyor…
Belirli bir kulvara kanalize edilmiş yarış atları gibi, herkes sağlığı ve enerjisi içinde koşturmaya ve çabalamaya devam ediyor…
Bu aidiyet hissi ile toplumda yer etme değer görmek ve değer bulmak adına, at gözlükleri ile yaşama çabasında olan insanlar meydana getiriyor…!
Suyun içindeki balıklar misali, sadece hayatın suda olduğunu düşünür balıklar..
Ama biz insan olarak balık cihetinde, yaşarsak hayatın labirentinde kaybolmuş oluruz..
Öncelikle, ben şöyle olmazsam, toplum beni dışlar, ben böyle olmazsam topluma ters düşerim gibi algılardan uzaklaşmak gerekir…
Adam dediğin şöyle olmalı, kadın dediğin böyle olmalı, çocuk dediğin böyle gibi emirlerden ve dayatmalardan ziyadesiyle kaçınmalıyız..
İnsanları tek tip bir tornaya sokma arzusundan başka bir şeyi barındırmaz bu tavır ve tutumlar…
Demek istenilen bu noktada şu şekilde anlaşılmamalıdır…
Gelenek göreneklere diklenmek saygısızlık etmek değildir… Kendi ahlaki değerlerimizi meydana getirmektir…
Sen sen olunca değerlisin..! Benliğinizde çok senlerin etkisi olursa enleriniz tavan yapabilir, ama ben olarak kalamazsınız…!
Yunus Emre “Bir ben var benden içeru…” derken… İçindeki benin ALLAH (c.c)
olduğunu unutmayalım..!