Türkiye’yi sarsan cumhuriyet tarihinin en büyük sahtekarlık skandallarından biriyle anılan KPSS 2010 sonrası, işsizliğin geldiği boyutlarla yüzleştik. Üniversite mezunu yüzbinlerce yetişmiş insan, eğitim gördüğü alanlarda işe girmek için amansız bir yarış içine girmişti. Bu yarışta kopyaya yeltenen iyi organize olmuş binlerce kişi, kendileri gibi aynı okullarda okumuş arkadaşlarının hayatlarını kararttı.
Okul yıllarının getirdiği alışkanlıkla kopya olayının vahametini Türkiye iyi okumakta zorlandı. Yetkililer burun kıvırdı. Türk Eğitim Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, kopya skandalının üstüne düşmeseydi, bugün kesin sayısı bilinmemekle beraber en az on bin öğretmenin, memurun binlerce lira rüşvet vererek elde ettiği kopyalarla çocuklarımızın eğitildiği bir ülkede yaşıyor olacaktık.
Kopya çekenleri “Şerefsizlikle” suçlayan meslektaşlarına tek bir kopyacı yanıt bile vermedi. Aralarından bir tane yüreklisi çıkıp “Ben çektim” demedi. Koskoca ÖSYM eski başkanı anlı-şanlı prof bile ne dedi “Bu başarı benim bile gözlerimi yaşartıyor, kıskanmayın”
Aşırarak değil, çalışarak kazananlar kıskanmadı. Fakat kırıldı hepsi. İçlerinde “Nerede olursa olsun ülkem için görev yapacağım” diyen idealist öğretmen adayları hırsızları koruyup kollayan ülkesine, ülkesinin adeletine, siyasetçisine hacısına hocasına isyan etti.
İkinci sınav günü gelip çattığında kopyacıların çoğu raporlar alarak testlere girmedi, giremedi.
Türk eğitim tarihinin bütün sınavlarında rekorları alt üst eden sınav birincilerinden halâ çıt yok. Binlerce insanı süründüren, yuvaları dağıtan, aileleri perişan eden, üstelik bunu da öğretmenlik mesleğinin adını kullanarak yapan kopyacılar hakkında şimdiye kadar ne savcılık, ne YÖK, ne de ÖSYM elde edilen sonuçlar hakkında ne bir açıklama yapmadı.
Tüm bu skandalların, hak gaspının giderileceği ikinci sınavın ardından Milli Eğitim Bakanlığı, intikam alırcasına erkek öğretmen adayları için skandal sayılacak bir karar aldı.
İşteki yukarıdaki başlığı da bu skandal kararı veren bakanlık için kullandık. Çünkü böyle aptalca bir kararı alabilmek için ya kör, ya sağır ya da sahiden aptal olmak gerekiyor.
Binlerce erkek öğretmen adayı bir aydır yakaran mesajlar yolluyor sağa sola.
Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, kabinenin diğer saygın bakanları, gazeteler, STK’lar bir umutla.
Yalvarıyorlar adeta.
Atama tarihi açıklanmadan önce MEB‘e binlerce uyarı mesajı atıldığını ben biliyorum.
Ancak Milli Eğitim Bakanlığı‘nın atamayla ilgili bürokratlarının tamamı haberleşme özürlü. Hiç biri bu uyarıyı dikkate almadı.
Erkek öğretmen adayları askerlikle öğretmenlik arasında bir mengeneye sıkıştırılıp kaldı. Kimi evlenmeye hazırlanıyor, kimi yeni görev yerine gitme heyecanı içinde. Ama ortada bir garebet var. Sanki şu atama takvimini tam da erkek öğretmen adayları sürüm sürüm sürünsün diye en berbat zaman aralığına sıkıştırıldı.
30 Kasım itibarıyla Askerlik tecil hakkı dolacak olan binlerce öğretmen adayı var. Ancak atanıp atanamayacağını bilmeyen erkek öğretmen adayları günlerdir deyim yerindeyse karabasanla mücadele ediyor.
Ataması yapılmayanlar için sorun yok, gidip askerliğini yapacak.
Ya atananlar?
Tecil hakkı dolanlar için yeni karmaşık bir prosedür başlayacak.
İşte Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki dingillerin yapması gereken binlerce erkek öğretmen adayına kök söktürmek yerine bu işi basit sıradan bir düzenlemeyle halletmekti. Ama yapmadılar..
Başlarında Cumhuriyet tarihinin en beceriksiz bakanı ve en geri zekalı ekibi olunca tıpkı KPSS deki aptallıklar yeniden yaşanıyor.
Şimdi yukarıdaki soruyu yeniden sorun.
Bu bakan kör mü, sağır mı aptal mı?
……
Efendim?