Cehaleti dost bilenler
Karanlıklar içinde büyüdü, her yerde korku ve öcüler kol geziyordu.
Aklı erdiğinde tanıştığı tek bir dostu vardı o da korkuydu.
Korku yüreğine taş gibi oturmuştu.
Korku dolu hikayeler dinledi.
''Veli amca yamaçtan tarladan gelirken akşam karanlığında arkasına bir adam biniyor ve köye gelene kadar onu sım sıkı sarıyor.
Veli amcanın arkasında at üstüne binen adam köyün ateşlerini ve idare lambasını görünce attan iniyor ve bir anda kayboluyor.
İşte o şeytanın ta kendisi.
Veli amca günlerce kendine gelemiyor dili dişi kilitleniyor.''
Çocuk korku hikayeleriyle büyüdü.
''Yan komşuda gebelikten yeni çıkan Elmas hamilelik,lohusalık içinde kırkı çıkmadan bir gece eve albasanlar geliyor.
Elmas'ın gözü önünde çocuğu kucağına alıyor ve bir eliyle de Elmas'ın boğazını sıkıyor.
Kolları o kadar uzunki, hem Elmasın boğazını sıkıyor hemde çocuğu diğer eliyle havada tutyor.
Tam bunlar olurken, Elmasın kocası yetişiyor ve albasandan Elmas'ı ve çocuğu kurtarıyor.''
O artık altı yaşına gelmiş, büyümüş ve eli iş tutar olmuştur.
Yaylaya gitmesi, yoğurt ve yağları alması gerekiyor.
Yayla yolu uzun dik dağlardan geçen ormanlık bir alan.
Günlük işler bittikten sonra,akşam üzerine yakın annesi çocuğu eşek sırtına bindirir ve yayla yoluna katıverir.
Eşek yayla yoluna girdiği için çocuğun on hükmetmesine de gerek olmadan yaylayı bulacağından hiç şüpheleri yoktur.
Eşek yola düşer,köyden uzaklaşır ve karşı dağın tepelerine doğru tırmanır.
Köy geride kalmıştır,tepeden köy görünür fakat karanlık basmış köyden çıra ışıkları nokta şeklinde belli belirsiz görünmektedir.
Karanlık bastığında andan itibaren, anlatılan şeytan ve albasan hikayelerinin korkuları çocuğun yüreğine düşmüştür.
Eşek bildiği yoldan ilerlerken, orman içinde karanlıkta sesler, uğultular gelmeye başlar.
Bu durum devam ederken küçük çocuğun arkasına birisi gelir biner.
Orman içinde göz gözü görmeyen zifiri karanlıkta arkasına binen adam onu sıkı sıkı sarmaya başlar.
Çocuğun yüreği daralmış, gözlerinden yaşlar akmaya başlamış ve sadece korkunun esiri olarak ''Anne anne'' diye bağırmaya başlamıştır.
Aslında korkudan anne diye bağırtısı dışarı değil içine akıyormuş.
Bu durumda yol alırken köyle yayla arasında bulunan komşu köyden geçerken, köyde kalmayı ve orada bir gece kaldıktan sonra yola devam etmeyi düşünmüş.
Eşek ise bildiği yola devam ederken, çocuğun dili dişi kilitlendiği için hiç bir şey yapamadan herhangi bir ses çıkaramadan köyün içinden geçivermiş.
Köyden ayrılınca tekrar orman içindeki yayla yoluna dalıvermiş.
Bu durum yaklaşık bir saate yakın sürdükten sonra, yaylanın ateşten gelen ışıkları görünmüş.
Eşek bildiği yolu tamamlamış ve durması gereken kapıya ulaşmış.
Yayla evinde bulunan babaanne kapıya çıktığında torununu eşek sırtında kaskatı bir vaziyette durduğunu görmüş.
Gözleri açık olduğu halde, elleri sımsıkı semerin çıkıntısında tepkisiz ölü gibi duruyormuş.
Bu durumu gören babaanne panik içinde bir hışımla torunu kucaklamış.
Elleri o kadar sıkı bir şekilde semere yapışmış olmasından torununu bir türlü semerden ayıramaz olmuş.
Son bir hışımla torununu çekmiş almış ve kucaklayıp içeri götürmüş.
Yayla evinin içinde yanan ateşin yanına vardığında, torununun kendinde olmadığını yamalı pantolonunun ıslak olduğunu ve üzerinden ağır bir koku yayıldığını farketmiş.
Yamalı pantolonu çıkardığında, çocuğun altına çişini ve kakasını yaptığını farketmiş.
Çocuk dili dişi kilitli bir vaziyette tepkisiz bir noktaya bakmaya devam etmiş.
Hemen komşuları çağırmış,sıcak süt içirmeye çalışmış.
Çocuk bir süre sonra uyuyuvermiş.
Sabah olduğunda eşeğe ayran ve yoğurt yayıkları yüklenmiş, hiç bir şey olmamış gibi çocuk da eşeğe yüklenmiş köy yoluna katılıvermiş.
Eşek aynı yola yeniden koyuluvermiş.
Çocuk ise semerin bir parçası oluvermiş.
Bu durum bir kurgu, bir hikaye değildir.Patron Çocuğu (Mehmet Yüceer) adlı kitaptan alıntıdır
Anadolu'daki cehaletin ve cehaletle beslenen,Anadolu köylüsünün yaşadığı bir olaydan alınmıştır.
Bu çocuklarımız daha sonra baba oldular, aile yönettiler, toplumun içinde sağlıklı insanlar gibi dolandılar.
Onları hiç kimse fark edemedi.
Onlar cehaletin ve gerici yobaz din anlayışının esir aldığı, özgür görünen fakat ruhları mahkum olmuş çocuklardı.
Onlar bizim insanımızdı ve memleketimizdeki insan manzaraların da, siyah renkleri temsil ediyorlardı.
Onlar hala dilleri dişleri tutulmuş vaziyetteler.
Gerici yobaz ve çağ dışı dinciler tarafından, Allah'la, şeytanla, albasanla hala korkutuluyorlar.