Ezici çoğunluğumuz “sıradan vatandaş”dır. Sıradan vatandaş olmak demek; kendi halinde ve geçim derdinde olmak anlamına geliyor. Yani başımızı sokacak bir ev, evde tencereyi kaynatacak üç beş kuruş, çocukları gönderecek bir okul, hasta olduğunda tedavi olacak hastane, yaşlanınca az çok bir emekli maaşı gibi telaşlar içinde olan insanlarız!
Böyle bir hayat içinde olanların, en güvenileceği ve destek bulabileceği güç, baba olarak gördüğümüz devlettir... Gerçi bizim devletimiz, hem sever hem de döver ama olsun yine de hiç olmamasından bize böyle dengesiz davranması iyidir, diye düşünürüm.
Devlet, sıradan vatandaş için en büyük güvencedir. Onun yaşam hakkını, mülkiyetlerini, inancını, namusunu, ırzını korur, kollar ve gözetir. Yani vatandaşı için bir teminattır devlet...
Onlarca yıllık hayatımda, 15 Temmuz gecesi ilk defa kendimi savunmasız ve çırılçıplak hissettim. Bunun nedeni ise tarife çalıştığım devletin bütün etkisini yitirdiğini görmemdi. Ben bir sıradan vatandaştım ve devlet ortada yoktu!
Devlet ortada olmadığı gibi de, kendini devlet yerine koyanlar, kimden aldıkları belli olmayan yetki ile benim gibi sıradan vatandaşların yaşam hakkını sorgusuz sualsiz elinden alıyordu...
Ben “Tek Parti”, “27 Mayıs”, “9 Mart ve 12 Mart” hikayeleri ile büyümüş, “Kıbrıs Barış Harekatı”, 1980 öncesi çatışmaları ve 12 Eylül’ü görmüş, bölücü teröre şehit vermiş bir ailenin ferdiyim. Bana birisi çıkıp Türk F 16’ları, kendi halkını bombalayacak dese ölürüm de inanmazdım. Türk Milletine ve Türk Devletine karşı her türlü ihanet ve kalkışma muhtemeldir ama Türk Ordusu’nun Türk Milletine silah doğrultması aklın ve mantığın alacağı bir iş değildir.
İşte bunun için çırılçıplak kaldığımı hissettim ve bu his hala sürüyor!
Benim gibileri kim koruyacak? Kim kollayacak?
Bu sorunun cevabı çok mühimdir.
Çünkü kendi halkına kurşun sıkacak kadar insanlığını kaybetmiş olanlarla bu iş sınırlı kalsa sevineceğim. İlk günler itibarı ile devlet kadrolarından açığa, göz altına alınan ve tutuklananların sayısı ellibin civarındadır. Daha kaç kişi vardır sırada, onu bilemem! Ancak bu ellibin kişi arasında Anayasa Mahkemesi’nden tutunda Yargıtay, Danıştay üyeleri, hakim ve savcılar, maliyeciler, bakanlıklardaki görevliler, askerler, diyanet mensupları, akademisyenler ve daha bilcümle devlet görevlileri vardır.
Bu tablo “sıradan vatandaş”lar için bir felakettir. Adliyede adalet bulamayan, hastanede ayrıma uğrayan, eğitimde gerçekleri anlayamayan, fikrine ve zikrine göre karşısında ceberrutlaşan devleti bulan vatandaş kendini çıplak hissetmesin de, ne hissetsin?
Devlet şimdi benim gibi sıradan vatandaşların hissettiği bu olumsuz duyguyu ortadan kaldırmak için tedbirler almalıdır. Gerçekten vatandaşlarını koruyan, kollayan, adaletle yaşatan, onun temel ihtiyaçlarını karşılama garantisi veren, şefkatli ve merhametli kollarını herkese eşit bir şekilde uzatan yani “devlet baba” hissi, vatandaşın aklında ve gönlünde ivedi olarak yeniden tesis edilmelidir.
Siz bakmayın öyle sokaklarda olan insanlara! Onların sayısı üç beş milyonu geçmez. Memleketin nüfusu 79 milyon ise ezici çoğunluk evinde endişeli bir bekleyiş içindedir ve kendisini benim gibi çırılçıplak ve savunmasız hissetmektedir. İşin en kötüsü de, budur!
Bu duygunun kalıcı olması ise sonu hiçte iyi olmayan bir meçhule gidişimizin habercisi olur. Bu nedenle memleketi yönetenlerin el atacağı ilk konu bu olmalı, Türk halkına devletin dimdik ayakta ve “sıradan vatandaş”ın yanında olduğu, uygulamalarla kanıtlanmalıdır.