Ülkelerin tarihleri de aynı insanlarda olduğu gibi inişler-çıkışlar, üzüntüler-sevinçler ile doludur. “Ulus” dendiğinde 15-20 yıldan değil, geriye dönük yüzlerce yıldan söz edileceğinden bu da olağandır. Ulusların kendi istemleri ve beklentileri dışında, özellikle bulundukları tarihi sürecin gerçekliğine bağlı olarak yaşamak zorunda kaldıkları olaylar vardır. Örneğin; Amerika’nın yerli halkı, buranın Colomb tarafından keşfedilerek Avrupa’nın sömürgesi yapılana kadar kendi belirledikleri bir yaşantı içindeydiler. Ama Colomb ile birlikte yüzlerce yıldır yaşadıkları uygarlıkları başlarına yıkıldı. Öldürülmek ya da köle olmak onların yeni kaderi olacaktı.
Yine Osmanlı’nın çağına ayak uydurmakta güçlük yaşamaya başlaması ile muhteşem imparatorluk çatırdamaya başladı. Sonunda Atatürk ve arkadaşlarının olağanüstü direnişi ve başarısı ile bu günkü yurdumuzu ancak kurtarabildik.
Günümüze gelirsek; elbirliği ile dişimizle-tırnağımızla kurduğumuz ülkemizde halkımız, yine tarihsel süreçte aynı yaşam döneminde, başka ulusların canı-kanı pahasına elde ettikleri çağdaş uygarlık değerlerini, Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi fazla bir çaba harcamadan ellerinde buldular. Bu; hem iyi, hem de kötüydü. İyiydi; diğer ulusların onlarca yıl kan döküp can vererek elde ettikleri bu değerler için halkımızın özel bir çaba göstermesi gerekmemişti. Kötüydü; çünkü emek vermeden elde edilen bazı şeylerin değeri de kolay anlaşılamıyordu. Özellikle adeta küllerinden doğan, yoktan var edilen ülkemizin yeterli kültür altyapısı yoktu. Bu nedenle cumhuriyet, özgürlük, bağımsızlık, laiklik, demokrasi gibi çağdaş kavramların “insanları kula kulluktan anayasal eşit vatandaş” haline getirmesinin değeri de yeterince anlaşılamayacaktı.
Şimdi bu sancıları artarak yaşamaktayız. Tarihi geriye çevirmek; nehirleri tersine akıtmak düşlerini yaşayanlar, yüz binlerce yıllık insanlık tarihinde ara sıra olduğu gibi gücü yine ellerine geçirdiler. Dünyayı ele geçirme hırsındaki emperyalist güçlerin gerçek niyetini anlayamadıklarından onların kendilerine sundukları ateşten gömlekleri sevinçle giydiler. Şimdi sıra ateşten kestaneleri çıplak elle alıp patronlarına vermeye geldi. Bir yanda egemen olma hırsı, diğer yanda yanan parmaklar; hırs acıyı da geçici olarak engelliyor!
Bir ailenin yaşama hedefi önce kendileriyle, sonra çevreleriyle birlikte mutlu ve huzurlu olmak değil midir? Bu en insancıl istek sayılmaz mı? Bir ülkenin halkı da sonuçta bir aile gibi düşünüldüğünde onların da en temel hakları mutlu, huzurlu, umutlu yaşamak değil midir? İşte tarihin özeti de budur. Birlikte ve mutlu yaşamak isteyenlerle onları kendi hırslarına alet ederek dünyayı yaşanmaz kılanların mücadelesi! Sonuçta hep haklılar kazanmış olsa da geçen süreç hep acılar, gözyaşı ve kanla doludur.
Hırs; kontrol edilemediğinde yıkım, kontrollü ve dengeli kullanıldığında ise başarı getirir. Baskıcı ve benmerkezci kişilerde hırs hep aklın önünde gitmiş, dengesiz beklentiler uğruna çevresine acı çektirmişlerdir.
Şu anda da böyle bir tarih sayfasını okumakta-yaşamaktayız. Dünya, daha sonra kendilerine “faşist diktatör” denecek üç-beş hırs kurbanın gücüne teslimdir. Çevrelerine “deprem dalgaları” gibi ölüm, yıkım ve acılar saçmaktadırlar. Depremler milyonlarca yıldır olmaktadır. Akıllı insanlık depreme karşı dayanıklı yaşam alanları yaparak bu tehlikeyi en aza indirmektedir. Çözüm de budur. Her dönem Tiranlar-Diktatörler çıkacak; ama demokrasiyi özümsemiş halklar bunlara geçit vermeyeceklerdir.
Günümüzde Japonya’da olan büyük depremlere karşı geliştirilen teknolojiyi görüyoruz. O depremlerden çok daha düşük güçte olanları ise az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde büyük felaketlere yol açabiliyor!
Hedef bu olmalı; demokrasi, birlikte kardeşçe huzur içinde yaşamamıza yeter de artar! İçimizden geçen deprem faylarını tek tek saptayacak teknolojileri kullandığımız ve onlara karşı çözüm ürettiğimiz sürece milyon yıllardan beri olagelen depremler insanlar üzerinde büyük yıkımlar üretemeden olup geçeceklerdir.
Tarihi ve nehirleri geriye doğru akıtabilmeyi henüz başaran olmamıştır ve olmayacaktır! Gerçek budur. Ancak bu süreci ya hiç olmadan; ya da başladığında kendi hırsı içinde boğup toplumun huzurunu bozmasına izin vermemek bizim ellerimizdedir.
Herkes tarafını iyi seçmek zorundadır. Gelecek, bizden sonraki kuşaklara bizim bırakacağımız miras olacaktır. Kendinizi düşünmüyorsanız çocuklarınızı düşünün!...