Türkiye’de neler oluyor, neler bitiyor takip etmek artık zor. Son zamanlarda gündeme getirilen Dersim İsyanı ile ilgili yapılan açıklamalar beraberinde birçok soru işaretini gündeme getirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Dersim belgelerini açıkladı ve Dersim halkından özür diledi.
Ne güzel ne ala... Bir yanlış yapılmışsa özür dilemek erdemdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin zamanın yöneticileri Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakanı Celal Bayar imzalı yine zamanın Bakanlar Kurulu kararı ile yapılmış isyan bastırma eylemi bugün bir ‘katliam’ olarak kabul edildi ve o günün devlet idarecileri bugünün devlet idarecileri tarafından ‘katil’ ilan edildi.
O günün genç Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutmak için uğraşırken, içeride başlatılan isyanların bugünkü PKK ile çok farkı olmadığı gün ışığı gibi ortada.
O günle bu gün arasında en büyük fark ise şu;
O gün Kurtuluş Mücadelesi vermiş bir halk ve yeni kurulmuş savaş yorgunu Türkiye Cumhuriyeti vardı.
Bugün ise, büyümüş, gelişmiş, bölgede güç haline gelmiş, devlet olabilmenin önemli şartlarını yerine getirebilmiş bir Türkiye Cumhuriyeti var.
Bugün, hep o günün devlet yöneticilerini suçlayarak varılmak istenen nokta nedir? Bugün devletin başında olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aynı isyanla karşılaşsa ne yapar?
Kurduğu yeni devletin ortasında isyancı gruplara özerklik verip çıbanbaşı olarak bırakır mı, yoksa o günkü yapılanları mı yapar?
Bu sorunun cevabını o günün şartlarına göre gözönünde bulundurarak verecek olan yine bugünün yöneticileridir.
Peki; PKK’nın bu gün yaptığı o gün ortaya konulan Dersim isyanından farklı birşey mi?
Baktığımız ve incelediğimiz zaman bir çok şey çakışıyor. Tek fark, PKK’nın sınır dışında kamplar kurması ve silahlı gücünün kaynağını orada barındırması.
Dersim’de ise Seyit Rıza yönetimindeki isyancılar, ülkenin merkezinde silahlı güçlerini ortaya koyup, o günün şartlarında jandarma karakollarını basıp Türk askerini öldürerek isyan bayrağını açmıştır.
PKK’da 30 yılı aşkın süredir aynı eylemleri yapmıyor mu?
PKK’da o günkü gibi kadın, çocuk demeden her kesimden taraftarlarını sokakta çatışmaya sürmüyor mu?
Devlet terör örgütüne sağduyusunu gösterip “silah bırak , ne istiyorsan yapacağım” diyecek noktasına gelmesine rağmen, yine askerlerimiz, polislerimiz, sivil insanlarımız öldürülmüyor mu?
Peki bunun devamında yapılan sınır ötesi harekatlarda ve dağlarda teröristler öldürülmüyor mu?
Bugün güçlü olan Türkiye Cumhuriyeti bu isyancıları (KCK) tutuklayıp cezaevine tıkmıyor mu?
Peki bugün Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan bağırdığı gibi “ Diyarbakır’da kürtler ayaklanıp bağımsızlığını ilan etse, devlet kurumlarını yaksa yıksa, polislere, askerlere saldırsa Türkiye Cumhuriyeti’ni idare edenler eli kolu bağlı duracaklar mı?
Bir ülke kendi vatandaşlarına karşı hiç bir şekilde katliama girişmemelidir. Ülke vatandaşları da vatandaşlıklarını bilip hak iddialarını demokratik yollardan sürdürmelidir.
Silahla aranan hak, karşısında silahı bulur.
Dersim’de olduğu gibi, PKK ile Devlet arasında olduğu gibi...
Bu dünyanın her yerinde böyledir.
Nerede silahlı bir eylem varsa orada silahlı karşılık vardır.
Ne yazık ki bugün bu ülkede beslenenler, öyle ihanet içinde, öyle tek taraflı duruş sergileyip, konuştuklarının önünü arkasını görmeden lak lak ediyorlar ki, halkın zihnini karıştırıp duruyorlar...
Geçmişin şartlarında vuku bulmuş olayları karıştırıp, o günden bugüne kardeş olan insanları tekrar zıtlaştırmanın anlam ve amacı nedir?
Bu iş Dersim özürü ile kalır mı?
Yıllardır Ermenilerin değişik ülke parlemantolarında gündeme getirdiği ‘Ermeni katliamı’nı bu aşamadan sonra nasıl savunacağız. Şimdi algı, kürtler katledildiyse, Ermeniler de katledilmiştir...
Bu ipin ucu açıldı. Çektikçe uzayacaktır. Bakalım Türkler başka kimleri katletti...
Başbakan özür diledikçe hepsini öğreneceğiz...