Devlet !...



“DAHA ORTADA FOL YOK, YUMURTA YOK İKEN; ŞUBAT 2016’DA “DEVLET”İ KORUMAK GEREKTİĞİNİ SÖYLEMİŞİZ, KİMSE DİNLEMEMİŞ !!!”

Devlet, günümüzdeki anlamıyla, belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğunun, egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenmedir.

Bizim devletimizin adı da “Türkiye Cumhuriyeti”dir…

Devlet, Türkler tarafından daima “kutlu” sayılan ve milletimizi siyasi manada temsil eden yegane varlığımızdır.

Tarih, Türklerin büyük bir coğrafya da sayısız devlet kurduğunu yazıyor. Yani bu konuda pek maharetli bir milletin çocuklarıyız!

Kurduğumuz devletler ve temsil ettiğimiz medeniyetler, eski dünyanın her yerine ulaşmıştır. Hunlar, Göktürkler, Karahanlılar, Timurlular, Altın Orda, Babürlü, Selçuklu, Mısır Türkiya devleti ve nihayetinde Osmanlılar hemen bir çırpıda sayabildiklerimizdir.

Yıllar önce Sir Ch. Eliot’un; “Türkler eski güçlerini artık kaybetmiştir fakat tarihte yeniden önemli roller oynayacaklardır, çünkü Türklerde bu güç hala mevcuttur.” dediğinde olduğu gibi Türklerin devletleri ile birlikte var olma arzusu günümüzde de sürmektedir.

Türklerin, insanlık tarihi boyunca bu kadar çok devlet kurmasının nedenlerinden bir kısmını, kendilerine karşı duydukları aşırı güvene ve başlarına gelenleri kısa sürede unutmalarına bağlıyorum.

Türk devletlerinin kiminin uzun ömürlü kiminin de kısa ömürlü olmasının sırları, Bilge Kağan’ın “Orhun Yazıtları”nda bize bıraktığı vasiyetlerdedir. Unutmayalım ki, o dönem Türk beyleri kendi isimlerini bırakıp Çin isimleri almış, Türkler Çinlilerin ipekli kumaşlarına ve tatlı sözlerine kanmış, düşmanlar Türk halkı ile Türk beylerini biribirine karşı kışkırtarak kardeşi kardeşe düşürmüşler, gençler ağabeylerine oğullarda babalarına itaat etmez olmuştur. Sonuç elli yıllık bir Çin esaretidir… Bilge Kağan’da bunun üzerine “Türk Milleti, irkil ve kendine dön!” demiştir.

Devlet, Türkler açısından bir “kutsal”lık taşısa da aslında her bir fert ve toplum için yaşamsal öneme sahip bir erk yani güçtür.

Devletin önemini anlamak için Osmanlı-Türk İmparatorluğu döneminde kaybettiğimiz topraklarda ardımızda bıraktığımız soydaşlarımız ve akraba topluluklarımız ile bir konuşun, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Kırım, Ahıska, Kerkük, Halep, Kırcaali, Üsküp, Prizren, Gümülcine, Saraybosna, Kıbrıs ve diğer ata yadigarı topraklara bir uzanıverin; bir Türk veya Türk olarak görülenler için devletsizliğin ne anlama geldiğini görün derim. Ya da Suriye’den Türkiye’ye doğru yürüyerek gelen binlerce insana bakın yeter!

Bunu sadece güvenlik açısından söylemiyorum. Devletimiz var ki; milyonlarca hanede elektrik yanıyor, soba başında ısınıyor, çeşmelerimizden sular akıyor, karnımız doyuyor, tarlalar ekiliyor, hayvanlarımıza bakılıyor, çocuklarımız okullara gidiyor, yollarımız yapılıyor, hastalarımız tedavi görüyor, ticaretimiz sürüyor, namusumuz, malımız canımız korunuyor, hakkımız aranıyor… Eksiklik varmış, yanlış oluyormuş; tamam kabul ediyorum ama bunlar devletimize bir laf söylemeye ve onu yıpratmaya yada yıkmaya teşebbüs etmeye yeterli neden değildir.

Yurt dışına gidenler iyi bilir; geri dönüşte sınırda veya havaalanında Türk bayrağını görünce; memlekete geldik diye içimiz ne kadar rahatlar ve kendi kendimize “memleket gibisi yok” diye mırıldanırız. Hatta eminim ki, hainlerde aynı duyguyu hisseder. İşte bize bu duyguyu tattıran bu memleket, Türk Milletinin en büyük siyasal örgütlenmesi olan Türk devleti ile ayaktadır.

Vatandaşı olmaktan gurur duyduğum “Türkiye Cumhuriyeti” devleti Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. Eğrisi doğrusu ile kuruluşundan bu yana 93 yıl geçmiştir. Bana gore bu güne kadar üzerine düşeni hakkıyla yapmıştır. Bu devlet kabul etmeliyiz ki, içeriden ve dışarıdan insanlık tarihinin görmediği kadar, büyük bir saldırı altındadır. Bu saldırının hedefi, devletimizi yıkmak ve Türk Milletinin elinden bu toprakları alıp onu esaret altına almaktır. Devletimize bilerek veya bilmeyerek laf edenlerin hepsi bu amaca hizmet etmektedir.

Onun için bize göre “kutsal” olmasının yanında her birimiz için yaşamsal önem taşıyan devlet varlığımız, göz bebeğimiz gibi korunmalı ve gerekirse onun hizmetinde her türlü fedakarlıkta bulunabilmeliyiz. Öyle birilerinin etkisinde yada propagandasında kalarak devletimiz aleyhinde konuşmaktan imtina etmeli aksine her ortamda yüksek sesle devletimizi müdafa ederek onu elimizden geldiğince korumalıyız.. Başımızda sallanacak yabancı bir bayrak ve vatandaşı olacağımız başka devletler bize asla Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği rahatı ve güveni sağlamaz. Bilmeliyiz ki; en kötü devlet bile devletsizlikten çok daha iyidir!

Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, biz Türkiye Cumhuriyetiyiz! O zaman Bilge Kağan’ın dediği gibi “İrkil” ve kendine dön, devletinle ebediyen yaşa…