Dünün işkencecileri, bu gün kahraman olamaz
1968 yılında İstanbul'a geldiğimde sokaklarda emekçiler eşitlikçi bir düzen için yürüyorlardı.
Her sokakta ve çalışmanın emeğin olduğu her yerde sol rüzgarlar esiyordu.
O günün fakir fukara insanları, henüz dinciliğin, gericiliğin, Gladyo'nun, Amerikan emperyalizminin saldırısı altına girmemişti.
Her yerde yüzbinler, milyonlar devrim için, sosyalizm için, özgürlük için, emeğin en yüce değer olduğunu haykırıyordu.
''Biz kazanıyoruz biz paylaşırız,toprak işleyenin su kullananın'' diyordu.
Bu durum Amerikan emperyalistlerini ve yerli sermayederleri ürküttü.
Halk düşmanları ''halkın bu hamlesi durdurulmalıydı'' fikrine sıkıca sarıldılar.
Öncelikle üniversite gençliği bastırılmalı, yok edilmeliydi.
Üniversiteler şehir dışına çıkarılmalı, okuyan yazan insanlar ve devrimci öncü güçler, halka düşman gösterilmeliydi.
Önce münferit saldırılarla devrimci öğrenciler öldürülmeye başlandı.
Daha sonra onar onar katliamlar yapıldı.
ABD emperyalizmi kullanacağı bir damarı da bulmuştu.
Türkiye Cumhuriyetinin ordusu ve faşist komandoları.
1971 yılında orduda o gün de ''Atatürk'çüyüz'' diyen generalleriyle solcuların üzerine kara bulut gibi çöktüler.
1971 yılında Türkiye Cumhuriyetinin generalleri ve askerleri sokak sokak solcu avına çıtı.
Yakalananlar işkencehanelerde insanlık dışı muameleden geçirildi.
İşkenceyi ve işkence şekillerini bilmeyen Türkiye ordusunun generallerine subaylarına ABD' nin eliyle işkence yöntemleri öğretildi.
Filistin askısından tutun aklınıza gelebilecek her türlü işkence şeklini ABD gladyosu yerli faşist askerlere öğretti.
1971 yılının askerleri (her türlü rütbe bu işin içinde olmuştur) solcuları, devrimcileri emekçileri ezdi yok etti.
İşkencelerle idamlarla yok olmayacağını anladılar, 1971 yılından 1980 12 eylül faşist darbesine kadar sokaklar da cinayet şebekeleri kurdular.
Dokuz yılda 5000' e yakın insanı sokakta, kahvede, üniversitede katlettiler.
Bu ülkenin sokakları bunları hiç unutmamıştır.
Halk ise unutmuştur, acılarına teslim olmuştur, kendisine işkence yapanlara tapar olmuştur. (stockholm sendromu).
Nihayet 12 eylül faşist darbesini yapan generaller ve askerler bu hamleyle son darbeyi vurmuş, son kalan solcu, devrimci, emekten ve hakça düzen kurma sevdalısı kim varsa yok etmiştir.
Bütün bunların sonucunda 1968 yılından, 1980 yılına kadar Türkiye coğrafyası solcuların ve emeğin iktidarını savunanların katledildiği yok edildiği yıllar olmuştur.
12 yılda olan bitenler bizler tarafından unutulmadı.
Acıların yaşandığı binlerce insanın ölüm kokusu üzerimize sinmişti unutmamız da mümkün değildi.
Bu gün binlerce gencecik insanın terörde yok olmasını, bu günün anaları nasıl unutmayacaksa, o günün devrimci solcu anaları da evlatlarının acılarını unutmadılar.
Bir çoğu yüreklerinde acılarıyla mezarlarına kondular.
Bütün bunları bizler de unutmadık.
1980 askeri darbesinde emperyalizmle işbirliği yapan askerler,solcuları yok etmedi mi ?
Bunların yüzünden ''Bunlar Atatürkçü ise ben değilim'' diyen bir anlayış 80' li yıllarda ortaya çıkmadı mı?
Atatürk adına bu askerler kendi evlatlarının kanına girmedi mi?
1984 yılına geldiğimizde, ABD topraklarında yılgın, bezgin, umutsuz ve korkak şekle sokulan Kızılderililer gibi olmadık mı?
Solun bu hale getirilmesinin,katliamların,işkencelerin sebebi askerler, generaller değil miydi ?
Dün Silivri yargılamaları sonunda mahkum olan generalleri izlerken bunlar aklıma geldi.
Ey generaller sizler 1968 yılından itibaren solcuları devrimcileri sosyalistleri ''vatan haini'' ilan etmediniz mi?
Şimdi, solcular, sosyalistler, CHP neden size sahip çıkacaktır söyler misiniz ?
Siz dün, işkence ettiğiniz, kan kusturduğunuz insanlara bugün ''bize sahip çıkın'' deme yüzsüzlüğünü nereden alıyorsunuz?
Binlerce ölümün hesabını vermeden, sizler bu güne el bebek gül bebek gelmediniz mi ?
Neye üzülüyorum biliyor musunuz ?
Bütün bunlar olmamış gibi Silivri mahkemelerinin önünde ''ben solcuyum, demokratım, Atatürkçüyüm, Kemalistim'' diyen insanların bu generallere kol kanat germelerine üzülüyorum.
Burada mahkemenin adaletini tartışmak başka bir konu.
Evet bu mahkemeler ısmarlama kararlar almıştır kanaati çok yaygındır.
En sevmediğimiz inanmadığımız insanların ve düşüncelerin bile adaletli yargılanması insan olan herkesin savunması gereken bir fikir olmalıdır.
Dünya öyle küçük ki; etme bulma dünyası.
Dün sizler mazlum halkı ezerken, yok ederken bu gün sizler o mazlum halka dönüp ''bize sahip çıkın'' deme hakkınız olduğuna inanmıyorum.
Ben geçmişimi unutmadım, geçmişe baktığımda ise bunları düşünmekten ve yazmaktan kendimi alamıyorum.
''CHP neden Silivri de yok?'' diye soranların biraz da böyle düşünmesini,empati yapmasını öneriyorum.