Hani bir söz var ya; “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye;
Birde çocuklarımıza en kötü şeyin “yalan söylemek” olduğunu öğretiriz.
Peki, bunu ülkeyi yönetmek için seçilen birileri yaparsa ne diyeceğiz?
İşte bazı örnekler; sabredebilirseniz okuyun bakalım:

-Başbakan RTE; 20.08.2013 günü Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında: “Mısır olaylarının arkasında neresi var? İsrail var. Elimizde belgeleri var.”
Aradan bunca zaman geçti, kanıtlanabilmiş hiçbir belge ortada yok! Hatta İsrail’le ilişkilerimizin de düzeltilmesine çalışılıyor. Bu ara Mısır’dan da kovulduk! Mısır babamızın çiftliği sanki; arkasında İsrail olsa ne olur, olmasa ne olur? Mısır’dan sorumlu Başbakan mısın yani?

-21 Şubat 2013; “Sinop’ta BDP milletvekillerinin hedef alınmasının arkasındakileri biliyoruz. Elimizde belgeler var.”
Söylenenlerin hiçbir değerinin olmadığı ortaya çıktı. Hatta AKP’liler tarafından provoke edildiği netleşti ama kankası BDP-PKK-Apo’ya da toz kondurmuyor!

-13 Mayıs 2013: “Reyhanlı saldırısının arkasında El Muhaberat var. Elimizde belgeler var.”
Tam tersine ÖSO tarafından yapıldığı, ÖSO’nun korunup kollanarak uluslararası hukuka göre suç işlendiği ortada. En son Tır dolusu roket başlıklarının yakalandığını, ülkemizden yasa dışı mı demeli; gizli-saklı mı demeli, yapılan silah sevkiyatlarının gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlandığını da unutmayalım.

-24 Mayıs 2013: “Reyhanlı saldırısını planlayanlarla CHP ve Esed arasında elçilik yapanlar aynı kişiler. Elimizde belgeler var.”
İnsaf ölçüsüne sığmayan bu suçlama da üzerinden aylar geçtiği halde kanıtlanamadı! Ama yandaşların gazı alınmış oldu! Dilin kemiği yok!

-11 Haziran 2013: “Çok önemli bir yakınımın gelinini Başbakanlık Ofisi’nin yakınında 6 aylık çocuğuyla yerlerde süründürdüler. Elimizde belgeler var.”
70-80 kişi, belden yukarıları çıplak, kucağındaki çocuğu ile birlikte kadını hem dövüyor, hem de üzerine işiyorlar!... Bu olay Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında değil İstanbul’un göbeğinde, günde binlerce kişinin olduğu bir vapur iskelesinde oluyor! Ama neredeyse herkesin yatak odalarını gözleyenler o çevredeki onlarca güvenlik kamerasından da, resmisi-sivili onlarca görevlisinden de tek bir kare görüntü ve tanık bulamıyorlar… İnsaf be; yalanın da bir sınırı olmalı!... Ama “durmak yok, atmaya devam!...” Bu olay bana nedense Kahramanmaraş-Çorum katliamlarında “solcular camileri yakıyorlar” diyerek katliamı başlatanları anımsatıyor!...

Bak şimdi; solcu ve cami deyince yine Sayın Başbakan ve yandaşlarının ısrarla ve defalarca söylediği “ Bunlar camide içki içtiler, elimizde görüntüleri var” dediklerini; ancak üzerinden aylar geçtiği halde kanıtlayamadıkları, kendilerinin istediğini söylemeyen cami görevlisini sürgün ettikleri olayı anımsattı!... İşin garibi yine fırsat buldukça birileri halen bu yalanı yinelemeyi sürdürüyor! Pes!...

-16 Haziran 2013: “Gezi Parkı olaylarının arkasında kimlerin olduğunu biliyoruz. Elimizde belgeler var.”
Yine aynı uydurmalar; şu anda Savcılık Gezi Olayları İddianamesini hazırladı. Basından bir izleyin; bakın içinde yeni moda suç türlerini görün de şaşırın! Yasaya göre tanımı yapılmamış suç olmazmış; peh!...Burası Türkiye!

-İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın TV’de açıklaması: “Elimizde şubat ayında yapılan bir toplantının kayıtları var. İstanbul’da hareketlerin nasıl başlatılacağı, ne yapılacağı ile ilgili.”

Şubatın üzerinden Mart da geçti, Nisan da; yakında üzerinden tren de geçer, otobüs de! Ama elbette böyle bir belge hiç ortaya çıkamayacaktır!

-Başbakan RTE; MHP ile ilgili: “İktidar ortağı oldukları dönemde batık bankalar yoluyla Hazine’ye yükledikleri 231 milyar liranın belgesi var elimizde. Bunları göstereceğiz.
Eğer belge varsa mahkemeye vermemek de suça ortak olmak sayılır! Her halde durduk yerde tutuklanmak istemezler; vermeyi unuttukları(!) belgeleri mahkemelere derhal sunacaklardır umarım!

Buraya kadar sadece aklıma geliveren ve önemli bulduğum “palavraları” sıralamaya çalıştım. Azıcık vicdan sahibi her kişinin bu suçlamaların temelsiz olduğunu, “yalan ve iftira” niteliğinde olduğunu kabul edeceğini sanıyorum. Çünkü bu zamana kadar yukarıdaki iftiraların bir teki bile belgeleriyle ortaya konamadı, yani hep iftira olarak kaldı!
Meşhur bir deyim vardır; tüm bu suçlamaların yanıtı olarak diyelim ki;
“Atma Recep, din gardaşıyız!…”

Yer Yerinden Oynarmış!

Ve gelelim son bombaya!...
-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 08.12.2013 tarihinde Tekirdağ Hükümet Caddesi’nde düzenlenen toplu açılış töreninde: 2004’teki MGK kararını yayımlayan gazeteci Mehmet Baransu’yu vatana ihanetle suçladı, fişleme iddiaları ve ortaya çıkan belgeleri “kampanya” olarak değerlendirdi: “Bu işi yürütenleri açıklarsak yer yerinden oynar” dedi.

Peh, peh, peh!... Hâlbuki aynı olay yıllar önce de yapılmıştı. Yine aynı gazeteci yine bir bavul belge ile ortaya çıkmış ve yapılan yargısız infazlar sonucunda o günden beri birçok kişi hapishanelere tıkılmıştı! O zaman “dut yemiş bülbül olanlar” şimdi yerleri yerinden oynatmaya kalkıyorlar! Çünkü onlar sadece kendilerine Müslüman, sadece kendilerine demokratlar!
Bir kez daha anımsayın;
Baransu’nun eline tutuşturulan valizi getirip savcılığa vermeden önce basın açıklamasıyla Balyoz sanıklarına yargısız infaz yapılmıştı. Bu olay balyoz için hedef seçtikleri kişileri Taraf’da karalama kampanyasıyla başlamıştı. Peki, bu o zaman mesleğe de, vatana da ihanet değil miydi?

Ülkeyi yönetmekten aciz kaldıklarını “cemaat devletin her tarafına sızdı” “içeride kaç valin, kaç vekilin, kaç bakanın var?” yakınmasıyla açıklayanlar aslında çaresizliklerini de söylemiş oluyorlar. Düne kadar “ortak düşman” bellenenleri yok etmek için, aynı kişi bavulla belgeleri gazetelerde yayınlayıp Savcılara verirken niçin üç maymunu oynuyorlardı?...

Şimdi iğnenin ucu kendilerine değince hoplamaya başladılar, bunların “İleri Demokrasileri” işte bu. Yasadan, hukuktan, insanlıktan, kul hakkından, devlet yönetmekten anladıkları da bu!... Silivri’ye tıkılanlar nasılsa muhalif; onlar için yapılanlar doğru, öyle mi? Vicdan nerede, dürüstlük nerede?

Artık ağlamanıza da vicdan sahibi kimseler inanmaz; çünkü siz “yalancı çoban” gibi hep “yangın var” dediniz ama yalan çıktı! Şimdi ise dün muhalif saydıklarınızı yok etme uğruna işbirliği yaptıklarınızdan azıcık da olsa kazık yediğinizde boşuna bağırmayın! Sizi dinleyecek kimse kalmadı; beter olun!

Teyyo Dayı bile bu kadar atamazdı!
Yer yerinden oynarmış! Oynatın da görelim bakalım!...
Yalancının mumu ne zamana kadar yanacak?

( NOT: Son yolsuzluk olayları daha yeni patladı. Cemaatin sopası hükümete kötü çarptı. Kankalar arası kılıç müsabakası ikinci perdesini açtı. Acaba bu “elde olduğu söylenen belgeler” gerçekte kimlerin elinde? Demokrasinin D’sinin olduğu ülkelerde hükümetlerin istifasını gerektiren çoluk-çocuklarının da katıldığı yolsuzluk iddialarının belgeleri acaba nerede?
Yoksa Sayın Başbakan’ın elindeki belgeler bunlar mı?
Şimdilik olaylar henüz tam netleşmediğinden bu ayrı bir yazı konusu olarak kalsın. Ama bu olanlar yukarıda yazılanları gölgelememeli.)