fesbuk...
Bir tanesi cami, ikincisi spor alanlarıdır.
Bunların önüne geçen ve ortak paydanın en tepesine yerleşen yeni bir olgu daha karşımıza çıktı.
Onun adı facebook.
İnsanlar özellikle cuma namazında kitlesel manada bir araya gelir.
Bir araya gelince de sınıflar arası maddi manevi uçurumlar bir anda sıfırlanır.
Çünkü camiye giren kişi nerede yer bulursa orada saf tutar ve namazını kılar.
Mahallesinden, sokağından tanış olan insanlar ''Sen benden daha zenginsin, gel sen benim önümde saf tut'' demez.
İşçisi önde patron arkada camide saf tutarlar.
Stadlar da hemen hemen aynıdır.
Facebook ise aynen cami ve stad gibi insanları bir araya getirmeyi becerebilmiş bu yüz yılın en önemli kitle iletişim ve eylem alanı olmuştur.
2014 yılı itibarıyla Türkiye de facebook kullanıcı sayısı otuz altı milyon dört yüz elli beş bin kişiye(36 455 000) ulaşmıştır.
Bu rakam Avrupa birincisi olmamızı sağlamıştır.
Facebook bir fikrin yayılması bir tepkinin oluşması için en iyi kullanım alanıdır.
Bu alanda zengin fakir,eğitimli, eğitimsiz kısacası toplumun bütün katmanları bir arya gelir ve dertlerini, sorunlarını, yediğini, içtiğini, tepkisini, küfrünü,acısını,sevincini, kızgınlığını anında ortaya koyar ve paylaşır.
Hatta bazıları ise alenen küfreder.
Böyle bir kitlesel aracın doğru kullananlar olduğu gibi, doğru kullanmayanların da olduğunu görüyoruz.
Örneğin özel yaşamlar, maddi edinimler çok sık paylaşılabiliyor.
Bazı üyeler neredeyse yatak odası hariç her şeyini ortaklarıyla paylaşabiliyor.
Sabah kalkışından yatana kadar ne yapıyorsa facebook da görmek mümkün.
Nerede yemek yediği, yemeğin çeşitleri, tatil yaptığı otel,arkadaşına kızgınlığı, tuttuğu partinin iç sorunları,kızdığı siyasal rakibine küfürler dahil hepsini sanal ortamda görmek mümkün.
Bazıları da paylaştığı her konuyu herkesin beğenmesi için özel gayretler içine giriyor.
Eğer paylaştığı konuyu beğenmediyseniz hemen sizinle ilgili kurmacalar yapabiliyor.
Neden beğenmediğinizle ilgili paranoyak paylaşımları kalıp sözcük tepkileriyle dile getirebiliyor.
Kendi sözü olmayan kalıp sözcükleri okuyan diğer ortaklar bunları okuduğun da ''Bana mı dedi, kastettiği ben miyim'' şeklinde yazışmalar, atışmalar, kavgalar hicivler içine girebiliyor.
Yani facebook insanımızın psikolojik dünyasını ele veren bir klinik ortamın oluşmasına neden olabiliyor.
Bu durumda ne yapmak gerek, elbette ''Bu facebook da çok kötü kapatalım gitsin'' yaklaşımı içinde olanlara katılmak mümkün değil.
Bir fikir ve paylaşım alanı olarak sahip çıkmak ve bu ortamın devamını savunmak'' Ben demokrasiye inanıyorum'' diyenlerin en başta görevi olmalıdır.
Bu yapılırken her birey nasılki toplum içinde yaşarken dikkat etmesi gereken yazılmamış kuralları hayatın bir parçası olarak görüyorsa, burada da bunu yapmak zorunda olduğunu bilmesi gerekiyor.
Facebook'u paylaşan insanların maddi durumları birbirine eşit olmadığına göre lüks yaşamın parçası olan görüntüleri, zengin yemek sofralarını paylaşmamaya özen göstermesi gerekir.
Yeni aldığı bir pahalı objeyi görgüsüzlük düzeyinde paylaşmanın doğrun olmadığını bilmesi gerekiyor.
Tatillerini dünyanın en pahalı mekanlarında yapıyorsa, maddi zorluklar yüzünden kafasını evinden dışarı çıkaramayan insanların gözüne sokarcasına paylaşım yapmaması gerekiyor.
Bunu çok daha fazla örneklerle çoğaltmak mümkündür.
Kısacası şu anda en büyük sivil toplum örgütü olan ve camiden de statlardan da daha çok insanı bir araya getiren facebook ve twitter yeni bir kitlesel eylem alanı haline gelmiş bulunuyor.
Artık facebook ve onun gibi sosyal medya ortamları var olduğu sürece, bu ülkede hiç bir bilgiyi gizli tutmanız mümkün değildir.
Açık toplum dedikleri bu olsa gerek.
Bu gün hiç bir siyasal partinin hiç bir sivil toplum örgütünün bu kadar kişiye ulaşması ve etkilemesi mümkün değildir.
Dünya artık facebook ve twitter sayesinde daha da küçülmüş durumdadır.