Türkiye tarih boyuncu öyle olaylarla karşı karşıya kalmış ki… Yapılan algılar insanlarımızı da öyle yanıltıyor… Bir olaya hani denir ya ‘At gözlüğü’ ile bakmak… Ne yazık ki bugün tüm olaylara böyle bakıyoruz. Toplumun büyük bir kesimi yaşananlara at gözlüğü ile bakıyor…
Oysa topluma verilenler ile arka planda dönenleri kimse algılayamıyor, bu algılamanın yapılmaması içinde oyun kurucular görevlerini oldukça iyi yapıyor.
Şimdi Ak Parti’nin kurulduğu günden bu yana yaşanan olayları ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın yükselişini bir analiz edersek bunu olukça iyi anlarız…
Türkiye üzerine kurulmuş o kadar çok senaryolar var ki… Bunların birincisi Türkiye’yi bölmekten geçiyor.
Bugününün Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın yükseliş başarısının karşısında hep bir cephe var. Daha 1994 yılında Büyükşehir Belediye Başkan adaylığında merhum Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a karşı bir tavır vardı. Belediye Başkanı olmadan önce yapılan seçimde Milletvekili olmuş, ancak tercihli sistemden dolayı Mustafa Baş’ın itirazı ile mazbatası elinden alınmıştı. Çalıştı ve Erbakan Hoca’ya rağmen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday oldu. O aday olmasaydı Refah Partisi kazanabilir miydi? 2002’de Ak Parti kurulup seçime gireceği dönemde Belediye Başkanlığı döneminde sarf ettiği bir sözden dolayı tutuklanmıştı. Mağdurdu. Bu mağduriyet varken kurulacak parti mutlaka önemli bir oy alacaktı.
Kendisi ilk seçimlere giremedi ancak, Ak Parti aldığı oyla birinci parti olmayı başardı. Cezaevinden çıktıktan sonar yapılan ara seçimle parlamentoya girdi.
Hiç rakip tanımadı… Ne zaman önüne bir rakip çıksa on bertaraf edecek bir proje ortaya koydu.
Ak Parti iktidar olana kadar Türkiye’de sokakta yapılan özellikle Beyazıt meydanındaki “Dinci gruplar”ın yaptığı eylemler birden bire kesili verdi.
Partinin söylemlerine karşı askeri kanattan gelen eleştiriler ve muhtıralar devam ederken, Ergenekon ve Balyoz operasyonları başlatıldı…
Bu operasyon öyle kolay bir operasyon değildi. Çünkü Türkiye’de hap askeri vesayetten bahsedilirdi. Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde yapılan bu iki operasyon “ Askeri vesayet” ortamını ortadan kaldırdı. Bu arada geçmişte partilere karşı kapatma davası açan yargıya aşı da reform yapıldı. Askeri mahkemeler kaldırıldı. Askerlerin yargılanması ceza mahkemelerine bırakıldı. İşte bu mahkemeler Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri’nin o günlerdeki üst düzey komutanları ile en etkin subayların iki davanın içerinse yerleştirip cezaevine koydu.
Bugün bu operasyonların ‘Paralel yapı’ yaptı diye dillendiriliyor ve algı oraya götürülüyor. Evet, eğer paralellik düşünülüyorsa bu operasyonları o gün devletin ondan önceki “Askeri vesayet” denilen yapısına karşı ‘Siyasal yapısı’ paralel olarak yapmıştır. Çünkü bir tarafta asker, bir tarafta siyaset var. Askerin başında komutanlar, bu süreçte siyasi iktidarın başında ise Tayyip Erdoğan var.
Erdoğan, AKP’den önce ve o günlerde askerin vesayetini kaldırmak için, destek veren tüm kesimlerle birlikte oldu. Burada oyun kurucu kim olursa olsun, başrol oyuncusu Tayyip Erdoğan’dır.
İktidarı döneminde yapılan her şeyden Tayyip Erdoğan sorumludur.
Tayyip Erdoğan kendisine karşıt grupları, yaptığı yasal değişikliklerin ardından bertaraf ederken, yanında büyüttüğü guruplarında kavgalarının bir gün ortaya çıkacağını göremedi.
Oysa daha 2010 yılında bu gruplar arasında kavgalar olacağını “Cemaatler ve tarikatlar savaşı” başlığı ile yazmıştım. Çünkü karşı tarafta güç kalmayınca devletin nimetlerinden yararlanmak için bu gruplar birbirine girecekti. İşte bu nimet paylaşımındaki kavga 17-25 Aralık operasyonlarıyla patlak verdi.
Günün başbakanı Tayyip Erdoğan orada yine kendine bir cephe yarattı.
Paralel yapı… Oysa Bu paralel yapı seninle o kadar güçlendi devlet kademelerine o kadar hâkim oldu. O paralel yapıyla birlikte askere operasyonlar yapılırken, Erdoğan savcı da hâkim de oluyordu.
Peki şimdi soruyorum, Paralel Yapı olarak lanse edilen, silahlı terör örgütü adı verilen FETÖ Silahlı Terör Örgütü olarak haklarında soruşturma açılan bu yapıya, AKP iktidarda olmasa da CHP tarzı bir partinin iktidarı döneminde böyle operasyonlar başlatılsa ne olurdu.
Hele ki, başörtülü bayanların eline kelepçe vurulacak ve öyle karakola götürülecek…
Türkiye’de kıyamet kopardı…
AKP, MHP, SP tabanı ve diğer tarikatlar ve cemaatler hepsi bir olup sokağa dökülürdü…
Çünkü o zaman algı, “sol parti dine karşı bunu yapıyor” olacaktı.
Ama bugün bakıyoruz, bu yapıyı tek savunan ve yapılan operasyonları gündeme getiren tek parti CHP… Hadi MHP’yi de unutmayalım cılızda olsa arada ses çıkartıyor…
İnançlı bacılarımızın başörtüsü takmasına saygı duyuyor ve inançları doğrultusunda yaşamasını her zaman destekliyor ve savunuyorum.
Ancak, hukuk tüm insanlara karşı aynı şekilde uygulanmalıdır. Hukuk insanları, başı açık, başı kapalı diye ayırmaz.
Başörtülü iki kadına takılan kelepçeye gösterilen tepkiler ve yayınlanan fotoğrafları AKP tabanında rahatsızlık yarattı. Gelen tepkilerle Başbakan talimat veriyor ve Emniyet Müdürü açığa alınıyor. Bu operasyonu Emniyet Müdürü mü yaptı. Savcılıktan gelen talimatla bu insanlar gözaltına alındı. Sanmıyorum Emniyet Müdürü’nün polislere “gidin bunlara kelepçe vurun” talimatı verdiğini…
Ama bir gerçek var ki, Devletin en üst düzeyinden aşağı doğru yönetenlerinin yaptıkları açıklamalar bürokratları sert tavır alma yönünde etkilemiş olabilir.
Yukarıdan yapılan ‘ötekileştirme’ algılarının yarattığı psikoloji bürokratlara böyle hareketler yaptırabilir. Çünkü bugün yine birçok bürokrat yaptığı işin niteliğinden çok, “Ne yaparsam göze girer, bir üst mevkie atanırım” hesabı yapıyor.
Manisa’da türbanlı kadınlara kelepçe, sosyal medyada patlamasaydı Başbakan’ın umurunda mı olacaktı. Bu hukuki bir yanlış mı, sadece başörtülü diye mi tepki… Bunu iyi ortaya koymak lazım.
Yine söylüyorum adalet, herkese aynı işlemeli…