Karate ve Kung Fu; ikisini karıştırmak çok kolay. Ama Bruce Lee, bu türdeki en önemli klasiklerden biri olan Öfkenin Yumruğu filmindeki rolüyle bu ayrımı gözümüzde berraklaştırıyor. Filmde Lee, öldürülen hocasının intikamını almak için rakip Japon karate kursuna kaydoluyor ve olaylar gelişiyor. Karate ve Kung Fu’nun çekişmesi ise ortaya müthiş bir seyirlik çıkarıyor. Büyük ses getiren Öfkenin Yumruğu, efsaneyi tahtından kolay indirilemeyecek bir statüye yükseltmeye yetiyor. Filmin bir başka önemli özelliği de Bruce Lee’nin bu türün diğer büyük ustası ABD’li karate şampiyonu Chuck Norris’i bir güzel benzetmesi.
ABD’de küçük prodüksiyonlarda rol almaya başlayan Bruce Lee, 1971’de ilk uzun metrajlı filmi Büyük Patron‘da boy gösterdiğinde bomba etkisi yaratıyor. Uzakdoğu kökenli avantür filmlerine Hollywood sosu katmak müthiş bir büyü yaratıyor ve film Hong Kong ile güneydoğu Asya bölgesinde hasılat rekorları kırıyor. Bütün bunların dışında Bruce Lee’nin işin içine kattığı hafif mizah ve kamera önüne çok yakışan karizmatik duruşu da etkili oluyor.
Çok değil, bundan 15 yıl önce, yaşı yetenler tüm ülke sathında pıtrak gibi açan karate, Kung Fu ve bilumum Uzakdoğu kurslarını hatırlayacaktır. Hatta bir dönem iş çığırından öyle çıkmıştı ki, 80’lerin sonlarında çocuk olanlar, ‘karate bilenler’ ve ‘bilmeyenler’ diye ikiye ayrılıyordu. Hâlâ var olan yazlık sinemalarda bizde ‘vurdulu kırdılı’ üst başlığı altında toplanabilecek filmlerin hınca hınç dolduğu dönemler ve gazete bayilerinde başlı başına bir sektör haline gelmiş bol resimli, dövüş sporları tekniklerinin tanıtıldığı dergilerle doluydu.
Bu büyük dalganın dünyada ve Türkiye’de yayılmasının en önemli kahramanlarından biri, hiç kuşkusuz dövüş sanatının efsane ismi Bruce Lee’ydi. Her daim çekici ‘hızlı yaşayıp, genç ölen’ popüler kültür ikonlarından biri olmayı da, ‘hızlı dövüşüp genç ölerek’ hak eden Lee’nin, bugün 70. doğum yıldönümü. Tüm dünyada binlerce hayranı efsanenin doğum gününü farklı
33 yaşındayken aramızdan ayrılışının ardından 37 yıl geçmesine rağmen Bruce Lee’nin dövüş sanatlarına kattıkları, felsefesi ve başarılı aktörlüğü koca bir miras gibi durmaya devam ediyor. Teknolojinin bütün nimetlerinden faydalanılarak yapılan aksiyon filmlerinden bilimkurgulara kadar hepsinin bir yerine bulaşmış felsefi sosta ya da dövüş tekniğinde bile Bruce Lee’nin izlerini görmek mümkün. Biz de 70. doğum gününde ‘küçük ejderi’ yad etmek istedik.
Dünü unut ve kendini özgürce ifade et Türkçe ‘durduran yumruk yolu’ anlamına gelen Jeet Kune Do, Bruce Lee’nin kendi geliştirdiği bir savunma sistemiydi. Dünya üzerinde en son olmasa bile dönemi için fazlasıyla yeni ve etkili kabul edilen bu sitemde Bruce Lee, saldırarak savunma felsefesinden yararlanıyordu. Tekniği filmlerinden de hatırlayabiliriz. Ani tekmeler, takibi şaşırtan birtakım hileler, üst üste darbeler Bruce Lee’nin vazgeçilmezleriydi. Zihnin boş olmasını da gerektiren bu sistemi Bruce Lee’nin şu sözleri anlatıyor aslında: “Kendini gerçekten özgürce ifade etmek istiyorsan, dünü unutarak işe koyul.”
Bruce Lee, ABD’de eğitimine devam ederken gönlünü Linda Emery adlı bir sarışına kaptırdı ve 24 yaşında onunla evlendi. Linda’nın mutluluğu ise çok uzun sürmedi. Kocasının sakatlıkları, film setleri arasında geçen hayatı ve iki çocuğuyla uğraşmak zorundaydı. Çok genç yaşta önce eşini ve yıllar sonra da oğlunu kaybeden ama buna rağmen güçlü kalmaya çalışan bir karakterdi. Bruce Lee’nin ölümüyle yarım bıraktığı The Tao of Jeet Kune Do (Jeet Kune Do’nun Yolu) adlı kitabı tamamladı. Ölümünün ardından eşinin anısını Bruce Lee Vakfı ile yaşatmaya devam ediyor.
Uzakdoğu kökenli savunma sporu denilince, hiç şüphesiz akla ilk gelen görüntülerden biri Hababam Sınıfı‘nın beden eğitimi öğretmeni nam-ı diğer Badi Ekrem’in öğrencilerine Kung- Fu adlı sporla ilgili verdiği matrak dersleridir. Bruce Lee için 70’lerden 90’lara kadar tüm dünyada bir salgın haline gelen bu sporun popülerleşmesinde en büyük etkenlerden biriydi desek yalan olmaz. Batılılara savunma sanatlarını öğretme konusunda son derece muhafazakâr olan Çinlilerin aksine Bruce Lee, öğrenim görmek için gittiği ABD‘de bir okul açarak, bu savunma sanatıyla Batı arasındaki kapıları sonuna kadar araladı.
Bruce Lee’nin yarattığı etkinin büyüklüğü, ölümünü de kabullenemez kıldı. “Onu CIA öldürdü”, “Çekemeyenler vurdu,”, “Zehirlediler,” gibi iddialar, bugün bile konuşulan hikâyeler. Bütün bunların dışında en güçlü senaryo, ölümüne bir beyin tümörü ya da travmanın neden olması şeklinde kabul ediliyor. Bir başka senaryoya göre de baş ağrısına iyi gelsin diye eşinin onun için aşırı dozda hazırladığı bir tür aspirin karışımı olan equogesic’in yan etkisiyle beyin kanaması geçirdi. Ama aslında onun peşini bırakmayan koca bir trajediydi. Ölmeden önce henüz bitmemiş adıyla manidar Ölüm Oyunu filminin çekimlerine katılıyordu. Filmde rol alan dev Kerim Abdul Cabbar’ı haşat edişi ise unutulmazları arasında.
Efsaneyi büyüten oğul Bruce Lee ve oğlu Brandon, baba oğul genç yaşta ölen ünlüler kervanının en bilinen isimlerinden. Sekiz yaşında babasını kaybeden Brandon Lee, ilk gençlik yıllarından itibaren film setlerine adım attı. 1993’te The Crow filminin çekimleri devam ederken, yanlışlıkla doldurulmuş bir silahla vurularak öldüğünde ise sadece 28 yaşındaydı. Tabii bu esrarengiz ölüm, Bruce Lee’nin ölümüyle ilgili yazılan senaryolarla birleşince efsaneyi daha da büyüttü.