EL Kaide'nin Suriye'deki kolu Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün, Halep'teki Süleyman Şah Türbesi'ni hedef alan tehditleri, Türkiye'yi harekete geçirdi. F-16'lar, 24 saat bölgeyi izleyerek, gelişmeleri anında Ankara'ya bildiriyor. Sınırdaki gelişmeleri yakından takip eden isimlerden biri de 41 yıl önce yeniden inşa edilen Süleyman Şah Türbesi'nin mimarlığını yapan Prof. Dr. Ünal Demirarslan.
Bayındırlık Bakanlığı'nda görevli olduğu 1973 yılında yine Türkiye ile Suriye arasında iplerin gerildiğini söyleyen mimar Demirarslan, o tarihte yaşananları şöyle anlattı..
"Geçmişte Süleyman Şah Türbesi yine Fırat nehri üzerinde, yarımadayı andıran Caber Kalesi Mevkii'ndeydi. Ancak Suriye yönetimi o bölgede inşa ettiği Tabka Barajı'nın yapımının tamamlandığını, Süleyman Şah Türbesi'nin sular altında kalacağını Türkiye'ye bir notayla bildirdi ve 'Eğer türbeyi taşıyacaksanız elinizi çabuk tutun' mesajı verdi. Türkiye de buna karşılık Suriye'ye bir nota verdi ve Keban Barajı'nı kapadı. Karşılıklı bu restleşmelerden sonra Türkiye bölgeye Devlet Su İşleri'nde (DSİ) görevli uzmanlar gönderdi ve türbenin nereye taşınabileceğinin tespit edilmesini istedi."
'ASKERLERİN NÖBET YERLERİ' Prof. Demirarslan türbeyi yeniden inşa ederken Suriye yönetiminin bir dizi kurallar koyduğunu söyledi: "Öncelikle yapılacak türbe, eski türbeden daha büyük olmayacaktı. Ne daha uzun ne de daha geniş. Dışişleri Bakanlığı ise türbenin hem geleneksel mimari motiflerimizi taşımasını hem de modern bir görünümde olmasını istedi. Benden özel bir isteği daha vardı bakanlığın. O da türbenin önünde 24 saat nöbet tutan askerlerin nöbet yerlerinin içe dönük olmasıydı. Çünkü o tarihlerde de zaman zaman nöbet tutan Türk askerlerine dışarıdan taciz atışları yapılıyormuş."
'ÇÖPÜMÜZÜ BİLE DIŞARI VERMEZDİK' 4 ay gibi kısa sürede 20 kadar Türk işçisinin çalışmalarıyla hem türbe, hem karakol hem de türbedarın kalacağı lojman inşa edilmişti. Türbe bittikten sonra Fırat Nehri'nde boğulan Süleyman Şah ile iki askerinin naaşlarının bulunduğu sandukalar da yeni yerlerine taşındı...
Prof. Dr. Demirarslan, şunları söyledi: "Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye açısından manevi değeri çok büyük. Benim türbeyi yaptığım yıllarda her ay Türk askeri değişirdi. Türbenin içinde bulunduğu vatan toprağında kullanılan her malzeme Türkiye'den gelirdi. Sanırım yine öyledir. Jeneratörle kendi elektriğimizi üretir, tüm yiyecek ve içecekler Türkiye'den giderdi. Çöpümüzü bile dışarıya vermez, orada öğütürdük.
ATATÜRK'ÜN ETKİSİ BÜYÜK' Sanırım aynı hassasiyet hala devam ediyordur. Çünkü Türkiye dışındaki bu vatan toprağı parçası çok ince bir düşüncenin sonucunda elimizde kaldı. Gerek Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması gerekse Lozan'da ileri sürdüğümüz şartlardan biri Süleyman Şah Türbesi'nin Türkiye toprağı olarak kalmasıydı. Elbette bunda milli mücadeleyi veren Meclis'in ortak aklı vardır ama bana kalırsa Suriye'de görev yapmış olan ve Süleyman Şah Türbesi'nin önemini bilen Atatürk'ün bu kararın alınmasında etkisi büyüktür."
Habertürk'ün sorularını yanıtlayan Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Ünal Demirarslan, "Gelişmeler kaygı verici. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in dedesi Süleyman Şah'ın türbesinin bulunduğu arazi vatan toprağının bir damlasıdır. Ve vatan toprağı metrekareyle ölçülmez" dedi.
BUGÜNKÜ SORUN DAHA BÜYÜK' Prof. Dr. Demirarslan, 41 yıl önce yaşanan Süleyman Şah Türbesi krizinin diplomasiyle aşıldığını ama bugünkü sorunun daha büyük olduğunu belirterek, "Çünkü bugün karşımızda diplomasiden anlamayan insanlar var" dedi.
Türbede, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın naaşı yer alıyor.
DIŞİŞLERİ GÖREVLENDİRDİ DSİ uzmanları, türbenin, yine Fırat Nehri üzerinde bir yarımadayı andıran ve Karakozak Köyü sınırları içerisinde bulunan bölgeye inşa edilmesine karar verdi. Geriye Süleyman Şah Türbesi'nin yeniden inşası ve sandukaların taşınması kalmıştı. Prof. Dr. Ünal Demiraraslan, işte tam bu noktada devreye girdi. Demirarslan, Dışişleri Bakanlığı'nın da talebiyle Süleyman Şah Türbesi'nin mimarlığıyla görevlendirildi.
Osmanlı devleti yıkılınca türbe ve Caber Kalesi, Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kaldı. Ancak Türkiye'nin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması'na göre kale ve türbe Türkiye'nin toprağı sayıldı.
1938'de türbe yanına Jandarma Karakolu İnşaa edildi. 1973 yılında ise Karakozak Köyü'ndeki 10.096 m²'lik yeni yerine taşındı. Türbenin, Şanlıurfa'ya uzaklığı 30 km.
Yeni yurtlar aramak amacıyla mensubu olduğu Kayı Boyu ile birlikte Fırat Nehri'nin kıyısına yerleşen Süleyman Şah, iki askeriyle birlikte Caber'e gitmek için Fırat Nehri'nden geçerken boğularak hayatını kaybetti.
Doğum tarihi net olarak bilinmeyen Süleyman Şah'ın ölümü kayıtlara 1227 olarak geçti. Ölümünden sonra beraberindeki iki askeriyle birlikte, bugün Suriye sınırları içerisinde kalan Caber Kalesi'nin eteklerine gömüldü.
Türbenin, Şanlıurfa'ya uzaklığı 30 km.
- Süleyman Şah Türbesi 1973 yılında Karakozak Köyü'ndeki yeni yerine taşındı.
Caber Kalesi, Türkiye'nin Türkiye sınırları dışında sahip olduğu tek kara parçasıdır. Suriye'nin kuzeyinde ve Fırat nehrinin sol kıyısında kalan bu kalede 1921 yılından beri Türk bayrağı dalgalanmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'n Türkiye, Lozan görüşmeleri öncesinde Suriye'yi işgal eden Fransa ile masaya oturdu ve Ankara'da 1921'in 20 Kasım'ında bir ‘‘ön barış andlaşması’’ imzalandı. Fransa, andlaşmanın 9. maddesiyle Caber Kalesi'nin eteklerindeki ‘‘Türk Mezarı’’nın Türk toprağı olduğunu, Türkiye'nin malı olarak kalacağını ve mezara Türk bayrağı çekileceğini kabul ediyordu. Türkiye'nin yeni sınırları 1923'ün 24 Temmuz'unda Lozan'da son şeklini alırken Fransız tarafı Ankara Andlaşması'nın hükümlerinin aynen geçerli olduğunu, Lozan'la çakışmadığını duyurdu. Bu, Caber Kalesi'ndeki Türk Mezarı'nın Türk toprağı olduğunun teyidiydi. Fransız hakimiyetinden çıkıp tam bağımsızlığını kazanan Suriye de anlaşmaya aynen uydu.
İslamiyet'ten önceki devirde ve İslamiyet'in başlangıcı sırasında "Davsara" olarak bilinen yer Müslüman coğrafya âlimleri tarafından "Davsen" olarak adlandırılmıştır.
Hicri 5. asırda Benî Kuşeyrli Ca'ber tarafından zaptedildiği için, bu isimle şöhret bulmuştur.
Bu kale, 1087'de Sultan Celâleddîn Melikşah tarafından zapt edilmiş ve Halep'teki Ukaylilerin sonuncusu Sâlim'e verilmiştir.
1146'da Musul Emîri Atabeg Zengi tarafından kuşatılmış ise de, ölümü üzerine zapt edilememiş, ancak daha sonra bu kale, Ukayliler tarafından Atabeg Zengi'nin oğlu Nûreddîn Zengi'ye teslim edilmiştir.
1206'da Harzemşâhların istilâsına, 1260'ta da zâlim Hülagü'nün yağmasına ve tahribâtına maruz kalmıştır.
Memluklüler zamanında Haleb'e bağlanan kale, Kılavun'un hükümdarlığının son zamanlarında tamir edilmiş sonra da Döğer adlı Türkmen Boyunun eline geçmiştir.
Bugünkü Rakka şehrinin 50 km. batısında ve Halep'in 110 km. güneydoğusunda bulunan Caber Kalesi, Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı topraklarına katılmıştır
Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in dedesi Süleyman Bin Kaya Alp'ın mezarı da buradadır
Süleyman Bin Kaya Alp, Malazgirt Zaferi'nden sonra 1071'de Ahlat, Erzurum ve Erzincan bölgesinde 7 sene kalıp bu bölgeden güneye inmeye karar vermiştir
Fırat kıyılarından ilerleyip Elbistan ve Halep üzerinden Caber Kalesi önlerine geldiklerinde, 05 Haziran 1086 tarihinde yollarına devam etmek için Fırat nehrinin karşısına geçerken Süleyman Bin Kaya Alp atından düşmüş ve savaş zırhlarının ağırlığı nedeniyle yüzemeyerek boğulup ölmüştür
Süleyman Bin Kaya Alp'ın naaşı, sudan çıkarılarak Caber Kalesinin önüne defnedilmiştir
Osmanlı Devleti zamanında Rakka kazasına bağlı bir nahiye olan Caber Kalesi, 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yenilmesi üzerine, 1918 yılı sonlarına doğru İngiliz Kuvvetleri tarafından işgal edilmiş, daha sonra, Birleşmiş Milletler Cemiyeti kararı ile Fransız mandası altına giren Suriye Devleti sınırları içerisinde kalmıştır.
Türkler için büyük manevi değer taşıyan Caber Kalesi, 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransız Hükümeti arasında imzalanan Ankara Anlaşmasının 9. maddesi gereğince, Osmanlı Devletinin kurucusu Sultan Osman'ın büyük babası Süleyman Bin Kaya Alp'ın Caber kalesindeki, Türk Mezarı adı altında tanınan kabri, müştemilatı ile beraber, Türkiye'nin malı sayılmış ve Türkiye'ye orada muhafızlar bulundurma ve Türk bayrağını çekme hakkı tanınmıştır. Atatürk'ün mezarında da bu çok önem verdiği kaleden alınan toprak bulunduğu söylenmektedir.
Türbenin muhafazasını sağlamakla görevli olan Jandarma İhtiram kıtasının ikameti için 30 Mayıs 1938 tarihinde modern bir karakol yaptırılmış, eski türbenin tamiri imkansız hale geldiğinden tarihi önem ve özelliğine uygun olarak, 1939 yılında da karakolun yanında yeni bir türbe inşa ettirilerek Süleyman Bin Kaya Alp'ın mezarı buraya nakledilmiştir
Türkiye ile Suriye heyetleri arasında 1956 yılında Halep’te yapılan üst seviyede bir toplantıda düzenlenen tutanağın 13 ve 14 ncü maddelerinde türbe için gönderilecek ihtiram kıtasının her ayın 7'sinde değiştirilmesi kabul edilmiştir. Günümüzde her ayın 7 ve 20 sinde karakolun ikmali sağlanmakta ve personel değişimi yapılmaktadır
Caber Kalesi, Türkiye Cumhuriyeti 20. Zırhlı Tugayı 3.Hudut Alay Komutanlığı 2. Hudut Taburuna bağlı bir manga asker tarafından korunmaktadır.
Suriye Hükûmeti, Fırat Nehri üzerinde 1966 tarihinde başlattığı Tabka barajının 1973 yılı içerisinde her türlü inşaatını bitireceğini ve barajın su toplamaya başlamasıyla Caber Kalesinin tamamen baraj suları altında kalacağını ileri sürerek, Türk hükûmetinden türbenin yerini değiştirilmesi veya türbenin Türkiye’ye naklini talep etmiştir.
Yeni ortaya çıkan durum üzerine Türkiye ve Suriye hükûmetleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda imzalanan antlaşmaya göre; Türbe, müştemilatı ile birlikte Karakozak köyü yakınındaki yeni yerine nakledilmiştir.
8797 m2 lik bir alan üzerinde yer alan Caber Kalesini, bu defa yeni inşa edilmekte Teşin Barajının suları tehdit etmektedir.