İSTANBUL-Tehdit, haksız gözaltı, tutukluluk, işsizlik ve sansürün ağır baskısında gazeteci olmanın ve kalmanın zorlukları Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından düzenlenen toplantıda ele alındı.
23 Ocak 2024 Salı günü saat 11.00’de TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda Türkiye’de Gazeteci Olmak Gazeteci Kalmak Toplantısı’nın sekizincisi yapıldı. Moderatörlüğünü TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in yaptığı toplantıda PEN Yazarlar Derneği Başkanı Zeynep Oral, Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Kamil Tekinsürek ve Agos Gazetesi Yazarı Pakrat Estukyan konuştu.
VAHAP MUNYAR: TGC OLARAK GAZETECİ CİNAYETLERİNİN ARAŞTIRILMASI İÇİN MECLİS’TE KOMİSYON KURULMASINI İSTİYORUZ
Toplantı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Vahap Munyar’ın açılış konuşmasıyla başladı. Başkan Munyar “24 Ocak 1993’de kaybettiğimiz Uğur Mumcu’yu ve öldürülen tüm gazetecileri anmak, sorunlarımızı konuşmak için bir aradayız. Bizim yol haritamız olan Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne göre; ‘Herkes, bilgi edinme ve haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır. Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır” dedi. Başkan Munyar sözlerine şöyle devam etti:
“Bunun için de gazetecilerin görevlerini yapabilmesi ve vatandaşların habere ulaşabilmesi gerekiyor. Basın tarihine baktığımızda ise ne yazık ki, her dönem gazetecilerin haber yapmalarının engellendiğini, hedef alındığını ve öldürüldüğünü görüyoruz. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Basın Müzesi’nde bugüne kadar öldürülmüş her siyasi görüşten 67 gazetecinin fotoğrafı yer alıyor. Bu cinayetlerde genellikle tetikçiler bulunsa da tetiği çektiren karanlık ellere ulaşılamadığını biliyoruz. Biz TGC olarak yıllardır bu cinayetlerin araştırılması için TBMM’de bir komisyon kurulması için çağrıda bulunuyoruz ama olumlu yanıt alamıyoruz. Bu talebimizi yine tekrarlıyoruz. Yıllardır çatışmalarda ve savaşlarda da gazetecilerin hedef alınıp halkın sesinin duyulmasının engellenmeye çalışıldığını biliyoruz. Savaş bölgelerine giden gazetecilerin evrensel kriterlere göre dokunulmazlığı olması gerekirken, savaşan taraflar, gazetecileri kollamak bir yana çoğu kez özellikle hedef alıyor. Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun (IFJ) 31 Aralık 2023’de yaptığı açıklamaya göre, 2023 yılında 11'i kadın 120 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldü. Federasyon, bu yıl dünya çapında öldürülen gazetecilerin ve medya çalışanlarının yüzde 68’inin Gazze’de öldürüldüğünü açıkladı. İsrail’in sivillere, sağlık çalışanlarına, gazetecilere yönelik saldırılarını bugün bir kez daha kınıyoruz. Toplantımızın gazetecilerin sorunlarının duyulmasına olanak sağlamasını diliyor, öldürülen tüm meslektaşlarımızı sevgi ve saygıyla anıyorum.”
SİBEL GÜNEŞ: GERÇEĞE VE YURTTAŞA KARŞI SORUMLU GAZETECİLİK ANLAYIŞI ORTADAN KALDIRILMAYA ÇALIŞILIYOR
TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş gazeteci olmanın giderek zorlaştığına, üniversitelerin bir bölümünde tamamen demeç gazeteciliğine dönük bir eğitim modelinin hedeflendiğine dikkat çeken Genel Sekreter Güneş, “Soru soran, araştıran gerçeğe ve yurttaşa sorumlu gazetecilik anlayışı da ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü, demokrasi, eşitlik ve insan hakları üzerine vaatleri olan iktidarlar genel olarak bu konularda başarılı olamadı. Bu vaatleri yerine getiremeyen iktidarların basın alanında otoriter, baskıcı bir yaklaşımı benimsediğini görüyoruz. Toplumsal, siyasi, ekonomik, hukuki ve krizleri gündeme taşıyan basına karşı denetimi ve baskıyı arttıran iktidarların çok ciddi hak ihlalleri yaptıklarını biliyoruz, yapmaya devam ettiklerine tanıklık ediyoruz. Antidemokratik uygulamalardan da ülkenin emekçileri, aydınlarıyla birlikte bu konuları haberleştiren, araştırma dosyalarıyla sorunlara ışık tutan gazeteciler zarar görüyor. Her gün yeni bir suç uydurularak gazeteciler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, işsiz bırakılıyor. Gazetecilere yönelik fiziksel saldırılarda saldırganlara cezasızlık uygulanıyor. Yargılanan gazetecilerin çoğu terör örgütü propagandası gibi uydurma suçlamalarla sanık koltuğuna oturtuluyor. Cumhurbaşkanına hakaret veya kamu görevlisine hakaret, aşağılama gibi suçlamalarla da araştırmacı gazetecilerin haberlerinin önü kesiliyor. Gazetecilerin uydurma iddianamelerle tutuklanmadığı, hedef alınmadığı, fiziksel saldırıların cezasızlıkla ödüllendirilmediği günlerin umuduyla gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Ocak ayında kaybettiğimiz Uğur Mumcu, Hrant Dink, Metin Göktepe ve 1 Şubat’ta kaybettiğimiz Abdi İpekçi başta olmak üzere öldürülen tüm meslektaşlarımızı sevgi ve saygıyla anıyoruz.”
ZEYNEP ORAL: ÖLDÜRÜLENLER GERÇEĞİ SÖYLEYENLERDİ
PEN Yazarlar Derneği Başkanı Zeynep Oral konuşmasında gazetecileri hedef gösterenlerin asla cezalandırılmadığına dikkat çekti ve şöyle devam etti:
“Ocak ayı biz gazeteciler açısından acılı günlerle dolu. 8 Ocak genç meslektaşımız Metin Göktepe’yi Ocak ayında polis şiddetine kurban verdiğimiz gün. Aydınlık düşünceleri, dostluk akıl ve barıştan yana tutumu ile öne çıkan değerli arkadaşım, meslektaşım Hrant Dink ırkçı, faşist zihniyetin kurbanı oldu. Agos'un önünde arkasından vuruldu. 1 Şubat ise Abdi İpekçi’nin hunharca katledildiği gün. Belki tetiği çekenler yakalandı ama o kuklaları oynatanlar azmettiren, kışkırtanlar, hedef gösterenler, ki asıl sorumlular onlar asla cezalandırılmadı Bu katliamlar aydınlanmadı. O gün bu gün bu yaralar hala kanamakta. Kanama bir türlü dinmiyor. Adalet yerini bulmadıkça da dinmeyecek. Çünkü üstleri hep örtüldü. Pislikler ortaya çıkmasın, cezasızlık devam etsin ki Anayasa çiğnenebilsin, Cumhuriyet ilkeleri, adalet, laiklik, hakkaniyet yok edilebilsin; birileri dilediği gibi at koşturabilsin. Dikkat edin, öldürülenler, gerçeğe ulaşanlar, gerçeği söyleyenlerdi. Gerçeğin peşinde oldukları için katledildiler. Her biri, geleceği görebildiği için, okurlarını sürekli uyardıkları için; bugünleri gördükleri için katledildiler. Nedir bugünün gerçeği: Yokluk, yoksulluk, yalan ve talandır. Cehaletin yüceltilmesidir. Algı operasyonlarıyla gericiliğin, baskının, otoriter tek adam rejiminin keyfi yönetimidir. İtibardan tasarruf edilmez gerekçesiyle, milletin, topraklarımızın, doğamızın, denizlerimizin, havamızın sömürülmesidir. Geleceğimizin ve bağımsızlığımızın ipotek altına alınmasıdır! Demokrasinin olmazsa olmazı sayılan, Anayasamızın, laikliğin, toplumsal adaletin, hak ve hukukun yok edilmesidir. Dinsel gericilik, ülkemizde yıllardır bir siyasal sömürü aracı olarak kullanılıyor ve kullanılmakta. 60 küsur yıldır gazeteciyim. Yaşamımın hiç bir döneminde kendimi bunca aciz, bunca tedirgin, bunca -umutsuz demeye dilim varmasa da- bunca utanç içinde duymadım, hissetmedim. Ne 12 Eylül de. Ne 28 Şubat’ta, Ne de 12 Mart’ta! Hiçbir askeri darbede, sivil darbede yaşadığım mantık ve akıl dişiliği yaşamadım. Hiç bu kadar belirsizlik İçinde kalmadım. hiç bu kadar haince bir ayırımcılık yaşamadım! Kendimi sadece bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda bir kadın olarak da tehdit altında hissediyorum. Gazetecilik yalnızca halkın özgürce olup bitenlerden haberdar edilmesi değil, aynı zamanda da demokratik ülkelerde yöneticilerin doğru kararlar almaları için onların uyarılması işlevini gören bir meslektir. Yürütme, yasama ve yargı karşısında bu yüzden basına ‘Dördüncü Kuvvet' denmektedir. Ancak ilk üçünün olmadığı ortamda elbet durum da farklı.
Türkiye'de gazeteci dendi mi kimilerine göre ’ya bizdensin ya da düşmansın, vatan hainisin, olmadı teröristsin."
KAMİL TEKİNSÜREK: GAZETECİ KALMAYI BAŞARANLAR HER TÜRLÜ SAYGIYI HAK EDENLERİMİZDİR
Türkiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Kamil Tekinsürek toplantıda şunları söyledi:
“İktidarlar değişti iktidarların gazetecilere yaptıkları muamele değişmedi. İktidarın yandaşı iseniz makbul gazetecisiniz, yandaşı değilseniz gazeteci değilsiniz; mahpus gazeteci, maktul gazeteci olma ihtimaliniz de var. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ‘sarı ya da turkuaz kartın var mı?’ demedi. Gazeteciye ‘gazeteci’ dedi. Sarı basın kartı olmadığı için gözaltına alınan ve dövülerek öldürülen Metin Göktepe’nin katillerinin yargılanması ve hak ettikleri cezayı almaları için ilk günden itibaren görevini yaptı. Gazeteciyi ve gazeteciliği savundu. Gazeteci olmanın yolları değişmedi: Mektepli ya da alaylı binlerce gazeteci var. Cep telefonu kullanılmaya başlandığından beri herkes kendini gazeteci kabul eder oldu. Artık basılı ya da dijital gazete ve dergilerin çoğu da bu amatör cep telefonlu gazetecilerin fotoğraf ve haberlerinden yararlanıyor. Günümüzde herkes gazeteci mi oldu? Elbette hayır. Gazeteci olunur ama gazeteci kalmak kolay değildir. Gazetecilik sadece fotoğraf çekmek, tanıklığını başkalarına duyurmak, muktedirlerin reklamını yapmak, bir propaganda aygıtının aparatı olmak değildir. Gazeteci kalabilenlerden en çok iktidarlar rahatsız olur. Onlar gerçeklerin kamuoyuna aktarılmasını istemezler. O nedenle basın; yasama, yürütme, yargının yanında dördüncü kuvvettir denir. Basının gerçekleri aktarmasının diğer üç kuvvetin denetlenmesi manasına da geldiği düşünülür. Yolsuzlukların, hukuksuzlukların, kayırmacılığın kamuoyuna aktarılması ile demokrasinin yozlaşmasının önleneceği düşünülür. Ama o iş kolay değildir. İşten atılmayı, hapse atılmayı, tazminatlar ödemeyi, hatta bizim gibi ülkelerde ölümü göze almayı gerektirir. İşte bu nedenle gazeteci kalmayı başaranlar her türlü saygıyı hak edenlerimizdir. Gazeteci olarak kalanlara selam olsun.”
PAKRAT ESTUKYAN: BASIN MİLLETİN MÜŞTEREK SESİ DEĞİL, İKTİDARIN BORAZANI
Agos Gazetesi Yazarı Pakrat Estukyan ise konuşmasında Cumhuriyet’in 100. yılında millet olmanın zorluklarına vurgu yaptı:
“Mustafa Kemal Atatürk’ün bir tespiti var. ‘Basın milletin müşterek sesidir’ demiş. Ama günümüzde medya ortamı başka bir ortam oldu. Artık medya milletin ortak sesi falan değil. İktidarın ortak sesi. Çoğunlukla iktidarın hizmetinde olan bir borazandan bahsediyoruz. Bakın sarı basın kartının renginin turkuaza döndürülmesi bile tesadüf değil. Politik bir mesaj bu. Benim basın kartım yok. Ben bunun sağlayacağı tüm nimetlerden vazgeçebilirim. Çünkü biz hala eski geleneğin gerektirdiği dürüstlüğü arıyoruz. Cumhuriyet’in 100. Yılını kutluyoruz. Ancak millet olmayı 100. yılda hala başarabilmiş değiliz. Hala tanışır tanışmaz herkes birbirine ‘Nerelisin?’ diye soruyor. Nereli olduğunuzu söylediğinizde hangi dinden olduğunu çözümlemiş oluyor örneğin. Bu sorunun altında ‘Alevi olabilir misin, Şafi olabilir misin, yoksa yaygın mezhepten misin’ cümlesi yatıyor. Dersimliler otomobillerini Elazığ’dan alıyor. Diyarbakır’da araçların çoğunluğu Ankara plakalı. Sordum insanlara, Dersim plakalı arabalara zarar veriliyormuş. Diyarbakır il dışına çıkarsanız, Diyarbakır plakası sorun olabiliyormuş. Biz hala millet kavramını özümseyemedik. Bizlere yönelik ‘Haddini bil’ işaretini pek çok yerde aldık. Cumhuriyetin 100. yılı gibi keşke millet olmanın da 100. yılını kutlayabilseydik. Bu memleketin insanları çok güzel. Memleket dünyanın en güzel memleketi. Ancak bu en güzel memleket alabildiğine sömürülüyor, talan ediliyor. İnsanlar ırkçılıkla, milliyetçilikle ve dinsel fanatizmle zehirleniyor.”
Toplantıda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’ndan Başkan Yardımcısı İhsan Yılmaz, Genel Sekreter Yardımcısı Nuray Karagöz, Denetim Kurulu Başkanı Mustafa Bakacak, Balotaj Kurulu üyesi Haşmet Yavuz, Türkiye Yazarlar Sendikası’ndan Genel Sekreter Tahir Şilkan, 2. Başkan Mustafa Köz ve Yönetim Kurulu Üyesi Gürel Sürücü yer aldı.
TGC önceki idare müdürü Cem Çapanoğlu, TGC üyeleri Fahri Aral, Mustafa Bağdiken, Demir Feyizoğlu, Zehra Güngör, Kasım Öngen, Şah Tanyeri, Kaplan Taneroğlu, Hüseyin Zorkun, İsmail Polat, Turgut Karaçimen, Tuğrul Sarıtaş, Kadir İncesu, Mete Ongan, Esra Alkan, Kaplan Taneroğlu, Ahmet Unutgan’ın da aralarında yer aldığı çok sayıda davetli toplantıya katıldı. Etkinlik toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.