Dünya tarihinde belirli tarihler, isimler ve simgeler gelecek kuşaklara miras olarak kalmıştır.
Örneğin Atatürk; tek kelime ile masum ve ezilen halkların işgalci güçlere karşı başkaldırısının ve bağımsızlık savaşının kazanılabileceğini anımsatır.
Hitler; tek kelime ile ciltler dolusu acı, ölüm, zulüm, savaş ve faşizmin özetidir.
68 kuşağı ise tüm dünyada zulme ve baskıya karşı özgürlük hareketinin sembolüdür.
İşte şimdi ülkemizde ve tüm dünyada artık bir “90 Kuşağı”ndan söz edilecektir. Bu kuşak, hiçbir siyasi partinin parçası olmadan, sadece özgürlüklerini kendi yöntemleriyle ifade edebilen, bir insanı ve bir ağacı karşılıksız sevmeyle birçok şeyin başarılabileceğini bilen, teknolojiyi çok iyi kullanan, zekâ fışkıran bir kuşak olarak tarihe adını yazdırmıştır.
Büyüklerinin gösteremediği hoşgörüyü göstermişlerdir. Başbakanın yıllardır Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Sağcı-Solcu, bizden-diğerleri diyerek böldüğü halkı ayrımsız olarak kucaklamışlardır.
Ülkücüler slogan atarken susan, alkışlayan, sıranın kendilerine gelmesini bekleyen solcuları;
Cuma namazı kılan dindarları dışarıdan bir zarar gelmesin diye çembere alarak koruyan namaz kılmayanları;
Türbanı ve dindar tavırlarıyla eyleme katılanlarla başı açık ve modern giysili kızların aynı ortamda canciğer sohbetlerini;
Statlarda, özellikle derbi maçlar sonrası birbirini öldürecek kadar düşman spor takımlarının taraftarlarını;
Siyahla beyaz gibi gösterilen, ateşle barut gibi görünen bu kitleleri;
İşte bu 90 Kuşağı bir araya getirebilmiştir. Bunun tersini yapmayı, kendilerine olmayacak hakaretleri sürdüren Başbakana rağmen!
90 Kuşağının tutkalı; hoşgörü, özgürlük, vatan ve doğa sevgisi, laik ve demokratik rejim ile Atatürk sevgisidir.
İktidarın davranışları ise tüm bu değerleri yok etmek üzerinedir. Hoşgörü zaten hiç olmamıştır. 3 seçim kazanmanın verdiği rahatlıkla artık bu ülke için “Allah tarafından görevlendirildiğine inanan” biri vardır. Her konuyu sadece o bilir Hukuka yön verir. Belediye işlerinde karar vericidir. Havaalanı, köprü, baraj, cami yapılacak yerleri parmağıyla o işaret eder. Sözünün üstüne söz söylenmez! İstemediği bir soru sorulamaz. İnsanları işinden attırmakla, ümüğünü sıkmakla, hesap sormakla tehdit eder!
90 Kuşağı da sorar; “Bu ülkede Başbakandan başka konusu ile ilgili Bakan, Danışman, Belediye Başkanı falan yok mudur? Hoşgörü bu mudur?
Özgürlük kavramı sadece kendi içindir. Kendi dışında kişi ve kurumların özgürlüğü yoktur. Ana muhalefet partisine bile alaycı, hakaret dolu ağır suçlamalar yapabilir. STK’lar zaten kendi çizgisinde değilse bölücü, hain ve teröristtirler. İnsanların en özel alanı olan evlerine, hatta yataklarına kadar girer. İlle de 3, hatta 5 çocuk yapacaksınız diye dayatır, peşine de teşvik yasası çıkartılması için talimat verir. Doğuracağı çocuğun -kendi günah saydığı için- asla sezaryenle olmayacağını sözle ve yasayla dayatır. Parkta el ele dolaşan gençlere ahlak zabıtası gönderir. Metroda halka ahlaklı davranılması anonsunu bile yaptırır!
90 Kuşağı da sorar; “Bu mudur özgürlük? Ben sana oy verdiysem sen benim yaşantımı nasıl belirlersin? Benim özelime nasıl karışabilirsin?”
Laiklik ve Demokrasi, zaten hep araç olarak kullanılmıştır. Bunu hiç gizlemez. Her seçim kazandığında bunlar daha yozlaştırılıp uygulanamaz hale getirilmiştir.
“Dinin içinde var, bende dindarım, öyleyse dini emirlere karşı gelemezsiniz” diyecek kadar laiklik ve demokrasiyi anlayamamış, içine sindirememiştir. Önce eğitimi dinselleştirmiş, dindar ve kindar nesillerin temelini atmıştır. Özellikle içki konusunda kabul edilemez, kişi özgürlüklerini sınırlayan ya da yok eden tavrı ortadadır. Yaşamımızın her alanının dinsel emirlere göre düzenleneceğini açıkça belli etmektedir.
90 Kuşağı da sorar; “Burası şeriatla yönetilen bir ülke, sen de Halife değilsin. Burası laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Laiklik insanların inançlarını en kolay yerine getirebildikleri tek sistemdir. Bu ülkenin başbakanı buna uymak zorundadır. Sana ne benim inancımdan, yaşam tarzımdan, içkimden!”
Doğa sevgisi vatan sevgisidir. Ülkemizde büyük kentlerde yılların yanlış politikaları sonucunda büyük yığılmalar, göçler, nüfus patlaması olmuş, kentler nefes alamaz hale gelmiştir. Özellikle İstanbul gibi dev bir kentin var olan yeşil alanları bile yetmezken bunların yok edilmesi bir cinayettir. Şehir planlarıyla oynanarak neredeyse tüm yeşil alanlar – ki bunlara cami alanları da dâhildir- imara açılmış, betonlaşma izni verilmiştir. 3. havaalanı ve 3. boğaz köprüsü kentin kuzeyindeki tek ormanlık alanı yok edecek, buraların da şehirleşmesine neden olacaktır. Şehir içindeki Taksim Gezi Alanı, Çamlıca Tepesi, boğaz kıyıları imar oyunlarıyla yok edilmeye uğraşılmaktadır. HES’ler ise ayrı birer cinayettir. Her fırsatta ceddiyle övünenlerin Fatih Sultan Mehmet’in “ormanımdan bir dal kesenin kafasını keserim” sözünü hiç takmadıkları da ortadadır.
Her taraf inşaat alanıdır. Ülkemizde tek ayakta kalan sektör budur. HES’ler, AVM’ler, siteler, rezidanslar hızla yeşil alanları yiyerek yok eden yeşil düşmanı canavarlar haline gelmiştir. Bu kentlerde yaşayanlar ise bunu istememekte, var olanların korunmasını, yanlarına yeni yeşil alanlar açılmasını istemektedirler. Sen bunların tersini yapmaya kalktığında;
90 Kuşağı sorar; “Sen ülkeni de, halkını da seviyorsan onları niye nefessiz kalarak ölüme mahkûm ediyorsun?
90 Kuşağına benim de bir özür borcum var. Zamanında ellerinde telefon, markalı giysili ve değişik tipli bu gençlerin ülke gerçeklerinden uzak ve sadece kendi hayal âlemlerinde yaşadıklarını sanırdım. Yanılmışım; hem de çok yanılmışım! 78 kuşağından biri olarak 90 kuşağından özür diliyorum. Onların kontrolsüz zekâlarına, yaratıcılıklarına hayran kaldım. Onlar sayesinde Twitter denen işi bile öğrendim!
Birde şunu öğrendim ki;
1- Dünyanın en güçlü bombaları, silahları bile canlıları sadece ya yaralar, ya öldürür. Ama asla onların düşüncelerini yok edemez; o düşüncelerin bir çığ gibi büyümesini engelleyemez.
2- Dünyadaki en etkili silah; ne atom bombası, ne de hidrojen bombasıdır. En etkili silah mizahtır; orantısız zekâdır!
İşte 90 kuşağı bunları bize de öğretti! Umarım “evde zorla tuttuğunu” söylediği halde kendilerini; (tutulabilen, yürütülebilen, durdurulabilen, koşturulabilen, özetle ne derse yaptırılabilenlerden kabul edenlerin) birçoğuna da öğretebilmiştir. Bunlardan çoğunu Gezi Parkında gördük; “sana oy verdikse senin kölen değiliz” diyorlardı!
Sağ olasın 90 kuşağı; artık mesaj alınmıştır. Ne yaparlarsa yapsınlar sular geriye akmayacaktır. Yüz binlerce şehidimizin kanı pahasına kurulan Ata’mızın mirası bu ülkede, PKK’lılar ve bebek katilleriyle el ele bölünmüşlük anayasası ve diktatör seçimi de yapılamayacaktır.
Artık yolun sonu görünmüştür. Halk Laik Demokrasiye, ülkesine, yeşiline, doğasına, dışlanmadan bir arada yaşamaya sahip çıkmıştır. Demokrasi ve Özgürlük bayrağı Gezi Parkına dikilmiştir. Onu oradan artık kolay kolay kimse indiremeyecektir.
90 kuşağı dünya tarihinde şanlı yerini almıştır; ne mutlu onlara! Onlar ne “Çapulcu”, ne “Ayyaş”, ne de “Dış mihrak”tır; öz be öz bu vatanın gerçek evlatlarıdır! Kalan % 50’ye duyurulur!