Yıllardır başımızda Demokrasi adına ve demokrasinin tüm nimetlerini kullanarak iktidara gelen ve geldiği andan itibaren “demokrasiyi bir araç ve istenilen durakta inilecek bir tramvay” olarak gören bir iktidarla karşı karşıyayız. AKP dönemi, liderlerinin ifadesiyle “BOP’un Eşbaşkanı” olmanın verdiği görev ve sorumluluklarla asıl amacının “düzeni değiştirmek, Tek Adam sistemi kurmak” olduğunu ortaya koydu. BOP’un sonucu; çevremizdeki ülkeler parçalandı, siyasi sistemleri değiştirildi, sınırları yeniden çizildi. 22. sırada Türkiye’nin olduğunu bilmeyen halen kaldı mı?
Şehit kanlarıyla çizdiğimiz sınırları içinde çağdaş, Laik, Demokratik bir Hukuk Devleti olan Cumhuriyetimizi, anayasayı ortadan kaldırıp yeniden Osmanlı dönemine öykünerek tek adama dayalı bir rejime dönüştürmek isteyen AKP iktidarı bu aşamaya nasıl geldi, bir bakalım: Bu yolda tek hedef; ne olursa olsun seçimleri kazanmaktı, kazandılar! Akla hayale gelmeyecek seçim hilelerine YSK da alet oldu sonunda! Sonuçlar ise hep bıçak sırtı; %50-50!... Yani yarı yarıyayız! Çağdaş dünyada halkın %50+1’i istiyor diye halkın tamamına dayatılacak bir hüküm getirilemez; hele anayasa gibi halkın büyük çoğunluğunun ortak kararı olması gereken temel yasalar asla değiştirilemez. Ama değiştiriliyor işte!...
Tek amaç seçim kazanmak olunca da her yol denenecekti; seçim öncesi birdenbire başlayan terör olayları, ekonomik göstergelerin dibe vurması, basının tek taraflı bombardımanı, özgürlüklerin yok edilmesi, sürgünler, işten atılmalar, hapisler, soruşturmalar muhaliflere kan kustururken AKP seçmenini hiç etkilemedi. Her iki kişiden biri iktidarı destekledi.
Çözüm yolu olarak; muhalefet zaten bunlara karşı olduğundan, düzenin değişimi için mutlaka AKP’lilerin değişmesinin gerekeceği açıktır.
-- Örneğin; 15yıllık AKP iktidarında hep yok sayılan, açlıkla boğuşan emekliler aslında toplam sayılarıyla bir iktidarı devirebilecek güce sahipken, iki emekliden biri niçin AKP’ye destek verdi?
-- Üniversite bitirmiş, gerçek işini yapma umudunu yitirmiş, bulabildiği işte çalışmak zorunda kalmış her iki gençten biri, kendini bu hale getiren iktidara oyuyla niçin destek verdi?
-- Yıllardır ürettiği ile doyabilen sayılı ülkelerden biri iken şimdi samanı bile dışarıdan alır hale getirilirken, köylüleri perişan eden, girdi fiyatlarının sürekli artması sonucu tarlasını ekemez hale gelen, açlığa ve üretim dışı kalmaya razı olan her iki çiftçiden biri iktidara niçin oy verdi?
-- Devlete memur olmanın geleceğini güvenceye almak sayıldığı günleri ortadan kaldırmaya uğraşan, üstelik her yıl enflasyona ezdiren zamlarla açlığa talim ettirilen bu memurların ikisinden biri kendi cellâdına niçin oy verdi?
Örnekler çoğaltılabilir. Bunun ülkemize özgü bir durum olduğu çok açık; bu nedenle bilimle falan izah edemiyoruz. Bu iki kişiden biri gözünün önünü göremeyecek kadar sorumsuz ve çaresizdir. Ama muhalefetin bu duruma çözüm bulması şarttır. Sonuçta ne olmuştur?
-- Korku imparatorluğu yaratılmış, herkes önce kendini düşünmek zorunda bırakılmıştır. Kurtuluş yolu, güçlüden yana, “kendini koruyacağına inandırılan iktidara” sığınmak olarak gösterilmiştir.
-- İnsanların “umudu” ve “geleceği” satın alınmıştır. Hak ettiğini istemek hakkı; verilenle idare edeceği, iktidar olmazsa onu da alamayacağı düşüncesine çevrilerek bir “sadaka ekonomisi ve bağımlı toplum” yaratılmıştır.
-- Çıkarcılık, şiddet karşısında susma, güçlüden yana olmanın kabul görmesi gibi insanın değerini düşüren gerçeklere bir de “cahillik” eklenince siyasette iki kere ikinin dört etmediği gerçeği karşımıza çıkmaktadır.
-- İnsanın tek değerli varlığı olan “aklı” esir alınmıştır. Düşünmeyen, akıl yürütemeyen, sorgulayamayan; ama bunların yerine “biat ve itaat” eden bir nesil yaratılmaktadır.
Peki; biz neler yapabiliriz?
--Kendini “devlet” yerine koyanların, bu “halkı” oluşturan bireyler olmadan birer hiç olduklarını onların suratlarına vurmadan hiçbir yere varılamaz. Onlar vekil; biz asiliz!
-- Bu nedenle yüzünü çağdaşlaşmaya dönenler, demokrasinin dünyanın en güzel yönetim şekli olduğunu kabul edenler, katılımcı parlamenter sistemin sürmesini isteyenler, kendi güçlerinin farkına varmalıdırlar.
-- Unutmayın; siz isterseniz onların yaptıklarından daha fazlasını yapabilir, sistemi de, rejimi de, insanı ve insanlığı da koruyabilir ve kurtarabilirsiniz!
-- O halde sen canım kardeşim; o sorumsuz iki kişiden biri olacak mısın? Ülkeni uçuruma doğru itecek misin? Çocuklarının torunlarının geleceğini karartıp onları çağdışı bir rejime teslim edecek misin? Ve neyin uğruna?...
-- Sakın unutmayın: Siz o iki kişiden biri; daha haklı ve güçlü olanısınız! Her şeye gücünüz yeter; yeter ki tarafınızı ve geleceğinizi iyi seçin!