Bir süre önce birkaç BDP milletvekilinin kurgu mu, rastlantı mı olduğu pek anlaşılamayan bir şekilde, bir kentimizin kırsalında bir gurup PKK’lı teröristle sarmaş-dolaş olmalarını görmüştük! Tabi sadece bizler değil, başta Sayın Başbakan da görmüş, her türlü siyasi görüşten çok ağır tepkiler gelmişti. Hele Başbakan demediğini bırakmamış, sadece vekilleri değil, partilerini de ağır bir dille eleştirerek halktan özür dileyene kadar onlarla görüşmeyeceğini söylemişti. 

Çok yakında yine bir gurup BDP milletvekilinin bu kez daha üst düzey bir görüşme yaptıkları basında yayınlandı. Arkada büyük bir Apo posteri ve iki yanında PKK bayrağı dedikleri fonun önünde kimler yoktu ki? Katil Apo en baştaydı; tabi onursal olarak, resmi ile! Sonra örgütün 2. adamı ile önemli sorumlularının bazıları hazır bulunuyorlardı. Yanlarında bunlarla iç içe ve mutlulukları yüzlerinden akan BDP’li vekiller!

Bunlar, ülkemizde “köprüden geçerken zorunlu olarak birbirine bir taraflarının değeceği” bir ortamda değil, başka bir ülkenin topraklarında, teröristlerin ininde aynı fotoğraf karesinde idiler! Şimdi yer yerinden oynar, Başbakan bu kez bunları bir bardak suda boğar diye bekleniyordu! “Siz bu kafayla daha çok beklersiniz” diyenler haklı mı çıktı?

Bu iki tablo arasında ne fark var? Eğer fark yoksa ilkinden daha fazla dozda eleştiri beklenir, doğru mu? Peki, gerçek ne? Çıt yok! Sinek uçsa kanat sesi duyuluyor! Başbakan -ki her konuda tek bilici ve konuşmacıdır- bu konuda suskun! Hem de bülbülle dut hikâyesi gibi.

Birinci tabloda; yazılı ve görsel basın -tabi ki Başbakan izin ve görev verdiği için- o bir derse onlar beş dedi. İkinci tabloda ise “Başbakan konuşmuyorsa basın da konuşmaz” ilkesine uygun olarak susuverdiler! Hatta bazıları verilen görev çerçevesinde “bu görüşmenin süreç için çok önemli olduğunu, bunu eleştirmenin barışı baltalamak olacağını” bile söyleyerek utanmasalar görüşmenin taraflarına bu tarihi görüşme anısına birer “özgürlük ve barış sürecine katkı şildi” verecekler!

Tabi “süreçte” istenmeyen arızalar da oldu. Kendilerini halen gazeteci sanan bazı saflar(!) her gazeteci için haber değeri taşıyan tutanakları yayınlayıverdiler! Böylelikle resmi görüşme tutanakları ile bu resmi görüşme fotoğrafı yan yana ayrı bir önem kazandı. Tabi bu “batasıca gazeteciler” sinirden bizi grip etti! Ne güzel gizli saklı giden işler ayyuka çıktı. Hem tutanak, hem fotoğraf! Bu kadarı da fazla yani! Allah’tan “Sayın Başbakanımız bizim velinimetimizdir, isterse bu gazeteyi bile derhal kapatırım” diyen basın özgürlüğü aşığı gazete patronlarımız var da üzüntülerimiz biraz olsun hafifliyor!

Sayın Başbakan her şeyi halkı için yaptığını söylüyor. Belli ki her ne kadar “görüşen şerefsizdir” denmiş olsa da dün Oslo’da, bu gün İmralı’da “şerefli” görüşmeler yaptılar, daha da yapacaklarını göğüslerini gere gere söylüyorlar. Halkımız ise alkışlamaktan avuçları patlamış halde, gözleri sevinç yaşları ile dolu, ama şeytanın dürtüp akıllarına düşürdüğü soruyu da sormadan edemiyor; “iyi de kiminle görüşüyorsunuz, bu barış süreci dediğiniz, tutsakların bırakılması, ateş kes konusunda karşımızda hangi devlet var?”

Şimdi halkımız elinde iki tane fotoğrafa bakıp hükümetimizin ne kadar büyük fedakârlıklarla barış ve kardeşlik getireceği düşünü kuruyor. Ve bir şeyi artık kesin olarak anlıyor. Karşımızda düne kadar 30-40 bin insanımızı katleden, çocuk katili dediğimiz Apo ve PKK’sı, bir de onların resmi siyasi kurumu BDP varmış. Onlara kötü söz söylemekle hata etmişiz. Ellerindeki çocuklarımızı bile 2-3 yıldır devlet geri alamamışken onlar bize acıyıp geri verdiler. (Hele o teslim etme töreni yok mu, insanlığımdan utandım, böyle bir olaya tanık olduğuma kahrettim.)

Onlar çözümün bir tarafıdır. Onlara minnettarız. Ne isterlerse vermeliyiz. Başka çare kalmamıştır. Al gülüm-ver gülüm, almadan vermek Allah’a mahsus, yıllardır halkı bu günlere hazırlama, başka çare yok düşüncesini kafalara kazıma, duyguları teslim alma siyaseti sonuç veriyor. “Evet, ama yetmez” diyenler buna yeni yazılacak anayasada bölünme, en azından özerklik, genel af, Başkanlık ve Apo’nun istemlerinin garantiye alınmasını da ekleyeceklerdir. Zaten ana dilde savunmayla başlayıp eğitime göz kırptılar. Halkımıza da 12 Eylül referandumunda olduğu gibi kaderini oylamak kalıyor!

Ergenekon boşuna mı yaratıldı sanıyorsunuz? Bakın hukuku katlederek acilen dayatılan iddianameye; önüne gelene müebbed hapis! Peki; bir düşünün bakalım, bunun eşdeğeri ceza almış içeride kim var? Bunun arkasından bir af gelecek ve herkes amacına tam olarak ulaşacaktır; özlemle bekleyeceğiz! Tabi kader mahkûmu askerlerimizi kurtaracağız diyeceklerdir; yerseniz!

Görünen köy kılavuz istemiyor ama; kılavuzu karga olanın da…..!
Herkese kolay gelsin, iyi uykular.