Bolu’da yasalara göre suç olduğu halde bir kamu binasına Başbakan Erdoğan’ın çok büyük boy bir resimli-yazılı afişi asılıyor. İl Savcısı afişin indirilmesi için emrindeki Adli Kolluk olan emniyete yazı yazıyor. Ama demokratik bir ülkede hayal bile edilemeyecek şekilde Emniyet, amiri olan Savcının emrini dinlemiyor. İl Özel İdaresi ise tüm bu yasa dışılıklar yetmezmiş gibi yasak afişi aydınlatmak için aynı gece sokak lambaları koyarak işin üzerine tüy dikiyor! Eğer Bolu Beyinin zulmüne karşı savaşan Köroğlu sağ olsaydı olanlardan dolayı her halde utancından ve kahrından ölürdü!
Bilal Oğlan Babasının Korumasında
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu sayılan, 4 bakanın istifasına, çocuklarının tutuklanmasına neden olan rüşvet olayı, meğerse aylarca önce başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlara resmi olarak bildirilmiş! Yani olayın patlaması “zamanlama açısından da çok manidar!” sözünü kafadan yalanlıyor. Anlaşılan Başbakan bu konunun üzerinin örtülmesini istemiştir. Sonra bir Savcı suç duyurusunda bulunup 4 bakanın çocukları ile Bilal Oğlanı da ifadeye çağırıyor; haklarında fezleke hazırlıyor. Savcının Adli Kolluk olarak emrinde olan emniyet yine savcıyı dinlemeyerek yine suç işliyor!
Ortada bir “yolsuzluk-rüşvet-kara para aklama ve nüfuz ticareti” olduğu kanıtlarıyla ortaya konmuş, suçluların yakalanması gerekirken, o soruşturmayı başlatan savcı görevden alınıyor! Sadece savcı değil, o tutuklama emrini uygulayabilirler diye onlarca polis müdürü ve polis de görevden alınıyor! HSYK’da yapılan hukuku katleden düzenleme(!) ile o en önemli dairedeki savcılar görevden alınarak yerlerine yansız ve tarafsız(!) AKP’li bakanın atadığı savcılar geliyor! İlk işleri Bilal oğlanın davasına yeni savcılar atamak oluyor. Sonuç; Bilal’in “celp”i iptal!... Yaşasın Demokrasi!
Başbakan’dan Rest!
Hukuk guguk ediliyor; emniyet görev yapamaz hale getiriliyor, bunun adına da “İleri Demokrasi” diyorlar! Hakkında yakalama emri bulunan Bilal oğlanın Başbakan’ın aracında meydanlara çıkması ne demek oluyor? Başbakan açıkça Yargıya, Emniyete rest çekiyor! Onlara “işte oğlum yanımda, sıkıysa gelin de alın!” diyor. Böylece görevini yapmayan savcılar, görevini yapmayan emniyet güçleri açıkça suç işliyor; bu da Hukuk Devleti’nin üzerine tüy dikiyor!
Eski Dosttan Düşman Olur!
“Zamanlaması çok manidar!” denen bu lağım patlayınca kimse hırsızla uğraşmıyor da “bizi çekemeyenler, çete, kumpas, paralel” diye yırtınıyorlar. 5-6 yıldır ülkeyi açık hapishane haline getirirken; “ya AKP’densin, ya Silivri’ye” diyenler, söylediklerini unutuverdiler! Ama teknoloji hiç unutmuyor! O günlerde “Ortak Düşman!” ilan edilen başta TSK olmak üzere, ülkede ne kadar aydın, yazar, gazeteci, özetle AKP’yi desteklemeyen kişi varsa, el-ele tutuşup “bu yollarda beraber yürüdüğünüz” o cemaat işbirliğiyle hapislere tıkılmıştı! O zaman aynı savcılar-yargıçlar uyduruk, çakma, düzmece belgelerle “ortak düşmanlarınızı” suçlarken “bunlar uydurma, biz suçsuzuz, bu olaylar bir komplodur” diye haykıranlar o günlerde nedense hiç duyulmuyordu!
Hatta “bırakın adalet yerini bulsun, ülkede Kuvvetler Ayrılığı var, biz Yargıya karışamayız” gibi çok demokratik, süslü sözlerle konuşuyordunuz. E; şimdi amacınıza ulaştınız! Ama “ne istedi de vermedim?” diye karşılıklı ricacılar gönderdiğiniz cemaatle şimdi aranızda “Güç Kavgası” başlayıverdi. Bana göre çok geç bile kaldı; ama demek ki daha paylaşılacak, ortak hareket edilecek bazı konular kalmış! Ama şimdi “öküz öldü, ortaklık bitti, eski çamlar bardak oldu mu?” Cemaatin dün sırtını sıvazladığınız, ne istediyse verdiğiniz gugukçuları ve zabıtaları okun ucunu size döndürüverdiler! Ondan bar bar bağırıyorsunuz! Eski dosttan düşman oluyor muymuş? Beter olun!...
Hedef Tek Adam İktidarı
Başbakanın demokrasi anlayışı ile uzaktan-yakından ilgisi yoktur! Onun için demokrasi “amaca ulaşınca inilecek bir tramvaydır!” Dediğini de yapmaktadır. Ülkemizi çağdaş demokrasiden kopararak kendi iktidarını pekiştiren “İleri Demokrasiye!” dönüştürmüştür. 12 eylül 2010 Referandumunda gerçek amacını ortaya koymuştur. Herkesin kabul edebileceği 26 maddenin içine 2 tanecik(!) hukuk katliamı maddesi koymuş; halka da seçme hakkı tanımayarak “ya hep, ya hiç” dayatmasıyla ne kadar demokratik olduğunu göstermiştir! “İşte biz o sarı öküzü vermeyecektik” fıkrasında olduğu gibi “Yetmez ama evet” liboşlarının da üstün çabalarıyla hukukun ilk çivisi sökülmüş oldu! Sonra da ele geçirilen HYSK üzerinden blok atamalarla tüm yüksek mahkemelerin yapıları istedikleri yönde “ayarlandı”. Artık geçmiş olsundu! Ama tek adam olma hırsını yine de engelleyenler oluyordu! Kuvvetler Ayrılığı gibi gereksiz ayrıntıları da tüm kuvvetleri tek elinde toplayarak “halletti”.
Tüy diken son olay ise referandumla kafasına göre ayarladığı HSYK’yı tekrar dizayn ederek tamamen kendine bağlamak oluyor. Ondan sonra “yandı gülüm keten helva”; her şey tek elden yönetilecek! Ha; buna demokrasilerde “Diktatörlük /Faşizm” deniyormuş; ne gam! Bizim “yetmez ama evet”çilerimiz bile bu kadarını beklemediklerini itiraf ettiler; ama hikaye, onlar kağıt mendildi, işi bitti, atıldı!
Uluslararası Terör Suçu-Terörist Ülke Olmak!
Çok derin takılan Düşişleri Bakanı ve Tek Adamımız, Orta Doğu Fatihi, hatta son Osmanlı Padişahı, dün ak dediğine bu gün kara demeyi sürdürerek, BOP projesinin de görev ve sorumluluğuyla ülkeyi PKK-Apo-BDP ile birlikte “açıla-saçıla” bölmeye doğru yola çıktı. Bu da kesmedi; Libya’ya destek verecekken kulağı bükülünce herkesten önce o vurdu! Dün “mailen” karşılıklı çok seviştiği Suriye ile de birden papaz oluverdi! Peşinden Mısır’da yoluna takoz kondu. Bu kahraman ikili ne yapmak istedilerse yüzlerine-gözlerine bulaştırdı.
Şimdi işimiz gücümüz Suriye! “Esed o koltuktan gidecek; o kadar!” İyi de ağababaları ABD, karşısında Çin-Rusya-İran-Suriye bloğunu görünce şimdilik BOP’un bir kısmını askıya aldı! Ama bizimkiler kraldan çok kralcı olduklarından ayranı çekince 2 saatte Suriye’ye girmeye bile niyetlendiler! Ama dünyada gülünç duruma düşürüldüğümüz “Beysbol sopalı mesaj” gelince şafak attı! İşte şimdi iki ucu şeyli değnek elimizde kalakaldı! Ancak huylu huyundan vazgeçmiyor. Önceleri ÖSO militanı “insan ciğeri yiyen” vahşileri aldık, sınırımıza getirip, eğitim yaptırıp, cephane verip, “gazanız mübarek olsun” diye Esed’in üzerine saldık!...
Yetmedi; ambulanslarla silah ve cephane gönderdik. Yakalanan oldu; ama açıklayacak babayiğit hukukçu kalmamıştır. Ambulans kesmedi; Tırlar ile silah ve cephane yakalandı. Ama üzeri hızla örtülüp “halka da “teldeki cambaz” gösterilip uyutuldu. Bu da kesmedi; bu kez otobüslerle silah ve cephane yakalanmaya başladı! Artık üzeri örtülse de kokusu gizlenemiyordu. Bunun üzerine tüy diken ne oldu biliyor musunuz? O meşhur Düşişleri Bakanı otobüsü aramaya gelen savcıya; “Başbakanımızın olaydan haberi var, arama yapmayın dedim, ama adam beni dinlemedi iyi mi?” dedi! İşte hukuk anlayışımız, işte demokrasi anlayışımız ve işte tek adamımız!...
Tüm bunlar içeride halka iyi-kötü yutturuluyor da; yapılan iş uluslar arası hukuka göre “başka bir ülkenin içişlerine karışmak, muhalif ya da iktidar yanlılarından bir tarafa silah ve cephane yardımı yaparak açık destek vermek” çok ciddi bir suç oluşturuyor. Bu tür ülkeler “terörist ülke” damgası yiyebiliyorlar. Bir daha da bu imajın düzeltilmesi çok ama çok zor oluyor! Önümüzdeki en büyük tehlike bu beyler sayesinde sıraya girmiş durumdadır!
Gözünüzü Açın, Uçuruma Gidiyoruz!
12 yıl önce, kör-topal da olsa, Demokrasi de, Hukukun Üstünlüğü de, Kuvvetler Ayrılığı da vardı. Herkes işini iyi kötü yapmaya çalışıyordu. Bir de şimdiye bakın! Ortada sadece tek bir kişi var. Geri kalan ne varsa ona bağlı. Bunun adına acaba ne denir? 12 yıldır ülke nereden nereye dönüştürüldü? Ortada Devlet kavramı bile kalmadı. Devletin içinde yer alabilmek için ya “AK damgalı”, ya da “Cemaatçi” olacaksınız. Normal vatandaşların yaşam hakkı her geçen gün ellerinden kayıyor; tehlikenin farkında mısınız?
Ülkemiz hızla bir kişinin doymaz hırsı ve antidemokratik uygulamaları ile Tek Adamlık, faşizm, bölünme ve rejim değişimine doğru gitmektedir. Diktatörlük ve faşizme doğru giden otobanda “köprüden önceki son demokrasi çıkışına” gelmek üzereyiz. Demokrasiye çıkan son yolu da kaçırmayalım.
Son söz; yokuş yukarı yavaş yavaş çıkılır. Ama aşağı iniş ise hızlı olur! AKP çıkabileceği en yüksek noktaya çok hızlı çıkmıştır. Ancak şimdi iniş zamanıdır. İniş ise doğa kanunu çok daha hızlı olacaktır. AKP’yi zamanında iyi niyetli görerek destekleyen, ancak olayların yeni farkına varan seçmenlerinin de desteklerini çekmesiyle iniş umulandan çok daha hızlı olacaktır. Bunlar gerçek demokrasinin yeniden kurulacağı ülkemizde, “Yüce Divan”a sığmayacakları için doğruca “Yüce Karyola”ya doğru yuvarlanacaklardır.
Suç işleyeni görmezden gelmek, suça ortak olmaktır!