Atatürk’ün Güneydoğu politikasında “eşitlik ve yurttaşlık” ifadeleri son derece açıktır. Atatürk’ün, yoğunlukla Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürtler ile ilgili şu ifadesi çok anlamlıdır.
“Türkiye Cumhuriyeti Türklerle Kürtlerin ortak vatanıdır”.

Bu ortak vatanda ortak değerler, kültürler, inançlar ve yaşam modelleri hep saygı görmüştür. Bir birine saygı gösteren Kürtler ve Türkler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu güne, kurtuluş savaşı dâhil, ortak değerler etrafında toplandılar. Aynı sulardan içtiler, aynı davulla oynadılar, aynı toprağın ekmeğini yediler, çocuklarını evlendirdiler, aynı mabetlerde ibadet ettiler.

Aynı halkın, “iki öz kardeş” oldukları bu vatan toprağında aynı duygularla bu ülkeye sarıldılar, karşılıklı saygıdan asla kusur etmediler.
Peki, ne oldu da birden “iki öz kardeş” i birbirinden soğutmaya çalıştılar.
Amaç nedir?

Uzlaşıcı, birleştirici, bütünleştirici bir yaklaşım içinde olan her bireyin bunu anlaması zor değil.
Türkiye Ortadoğu’da bir güç, bu önemli güç İslam dünyasına doğru kayıyor, bu yön tıkanırsa kuzeye, yani Türk Cumhuriyetleri’ne doğru kayacaktır. Türkiye’nin kuzeye ve İslam dünyasına kaymasını önlemek için her iki bölgede de çatışmalar yaratılmış, her ülke kendi iç sorunları ile zaman harcamış ve Ortadoğu’da ki Türkiye gerçeği unutturulmaya çalışılmıştır.

Türkiye her ne kadar güney ve kuzey coğrafyalara yönelik politikalar yürütmeye çalışsa da başarılı olamamıştır. Güneyde Arap baharı, kuzeyde iç kavgalar her iki coğrafyanın Türkiye ile bölgesel bir güç oluşturmasına izin verilmemiştir.
Kuzey ve güney coğrafya arasında öncü güç rolünü üstlenen ancak ayakta kalan bir tek ülke bulamayan Türkiye, yönünü iki süper güce yöneltti, eski dost Amerika, eski düşman Rusya.
Suriye politikası nedeni ile Rusya ile yakınlaşamayan Türkiye, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vererek yönünü Amerika’ya çevirdi. Buraya kadar her adım ölçülü atıldı. Ancak, Türkiye dış politika ayarını doğru yapamadı.
Amerika’ya yüz çevirmekle İran gibi bir dostunu, bir komşusunu kaybetti. İran bu durumda Türkiye yararına ve zararına olan her adımı ince ince dokudu. Türkiye bu yanlışları Bağdat’ta yaptı.
Bu gün Türkiye aynı hataları Suriye’de tekrarlıyor. Yarın, İran’da daha ciddi hatalar yapacaktır.

Suriye’nin iç işlerine dışarıdan direk yâda dolaylı müdahale ile ülkemize 100 bin dolayında mülteci geldi. Bu mültecilerin bir kısmının ülkemizde kaybolduğu iddia ediliyor. Bu mültecilerle beraber tırmanan şiddet ve terör olayları Türkiye’nin iç huzurunu bozmakla kalmadı, Ortadoğu’da örnek olarak kabul gören Türkiye’nin, yani bölgesel bir gücün mevcut olaylar karşısında bazen nasıl hareket edeceği yönünde tartışmalara çekilmesi, tehdit edilmesi, yalnızlaştırılması çok açık dikkat çekiyor.

NATO üyesi olmanın getirdiği sorunlar, Amerika’ya yönelmesi, İran’a karşı emperyalist güçleri desteklemesi, Suriye’den 100 bin rejim karşıtı insana kapısını açması, Arap Bahar’ının yıktığı ülkelerin halkını iktidara karşı desteklemesi ayrıca, İsrail’in Filistin politikasına karşı verdiği mücadele, Filistin meselesi gibi çok boyutlu ve çok uluslu sorunlarla, çok sancılı bir coğrafyada tek başına kalması, Türkiye için ağır bir yük olmuştur.
Her ne kadar dünyanın en büyük 16. ekonomisine sahip bir ülke olsa da, Türkiye komşuları ile olan yakın dostluklarını birer birer kaybediyor. Yeni kurulacak bölgesel yönetimlerin bakış, duruş ve politikalarının temelinde ne olacağı da uzun süre netlik kazanmayacaktır.

Suriye bataklığından sonra büyük olasılıkla İran-Amerikan kavgası başlayacaktır. Bu kavgada da Türkiye bölgede sancılı bir ülke olacaktır. Amerika ve NATO ile olan ilişkilerde geri dönüş mümkün olmayacaktır. Bu süreç ise gelecek en az 5 yılı kapsayacak kadar uzun olacaktır.

Irak, bu gün bana göre üçe bölünecektir, yeni Irak mutlaka bir Şii devleti çıkaracaktır. Kuzey Irak’ta oluşturulan bölgenin etnik halkı üç komşu ülkenin sınırları içinde yaşamaktadır.
Kuzey Irak’ta kurulacak bağımsız bir etnik devlet, İran, Türkiye ve Suriye’yi de etkileyecektir. Kendilerine sınır olacak etnik devletlerin kurulmasına karşı çıkacak olan Türkiye, İran ve Irak, bölgesel bir çatışmanın uzun süre devam etmesine zemin hazırlayacak olan etnik yaklaşımlara karşı çıkacaktır. Amerika ve BM bu gün her ne kadar bu etnik devletlerin kurulmasına izin vermeyecek gibi görünse de zamanı gelince bu etnik devletlerin kurulmasına destek verecektir.
Bu durumu başta İran, Irak ve Suriye olmak üzere bölgedeki tüm devletler tahmin ediyor.

Bu etnik devletin kurulmasını ancak bu üç ülke ortak bir senaryo ile engelleyebilir. Bu açıdan yorumlanacak olursa, İran ve Suriye Türkiye karşıtı politikaları ve tehditleri ile herhangi bir önleyici senaryo hazırlamaktan uzak olacaklar. Bu durumda Türkiye tek başına bu etnik devletlerin kurulmasını önleyici tedbirleri almak zorunda bırakılacaktır. Türkiye için uzun, yorucu, riskli, çok maliyetli bir süreç olacaktır.
Emperyalist güçlerin bu coğrafyada ki oyunları Türkiye, İran ve Suriye üçgeninde fark edilmeden tek taraflı oynanmaya devam edecektir. Bu üç ülke bu oyunu fark ederse, Amerika bölgede İran’ı vuracaktır. İran’ı vurmak ise, Türkiye’nin taraf olması anlamındadır.

İşte Türkiye, yıllarca bölgede emperyalist güçlerin ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışırken, kendi iç sorunlarının çözümünü ertelemiştir. Ortadoğu’dan Avrupa Birliği’ne entegre olma yolunda, 1945 yılından bu yana sürdürdüğü kesintisiz politikalardan dolayı geçmişinde mevcut Osmanlı devlet anlayışını ve dünyaya bakışını değiştirmeye doğru çabaları da görülmektedir.

Bu gün çok başlı dış sorunları olan ülkemizin, o kadar da iç sorunları vardır. Terör sorunu, demokrasi sorunu, insan hak ve özgürlükleri sorunu, eğitim sorunu, ekonomik sorunlar, yeni bir anayasa duyulan ihtiyaç….
Aslında bu sorunlar çok uzun yıllar önce ortaya çıkan ulusal sorunlarımızdır. Ortadoğu’da bölgesel bir güç olma yolunda atılan yanlış adımlar ve kaybolan zaman, bu sorunları bu gün çözümsüz kalmasına zemin hazırlamıştır.
Kendi sorunlarımız üzerine yoğunlaşmak yerine, başka ülkelerin demokrasi anlayışlarına karşı isyan eden ve sayıları 100 bine ulaşan mültecilere yeni bir yaşam beğendirmekle meşgul olduk. Kendi demokrasi sorunlarımıza çözüm üretemedik. Kendi yoksul halkımızın sayısını zamanla artırdık.

Atatürk’ün Güneydoğu politikasında “eşitlik ve yurttaşlık” ifadeleri son derece açıktır. Güneydoğu’da yaşayan Kürtler ile ilgili şu ifadesi çok anlamlıdır.

“Türkiye Cumhuriyeti Türklerle Kürtlerin ortak vatanıdır”

Bu ortak vatanda ortak değerler, kültürler, inançlar ve yaşam modelleri hep saygı görmüştür. Bir birine saygı gösteren Kürtler ve Türkler, cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kurtuluş savaşı dâhil, ortak değerler etrafında toplandılar. Aynı sulardan içtiler, aynı davulla oynadılar, aynı toprağın ekmeğini yediler, çocuklarını evlendirdiler, aynı mabetlerde ibadet ettiler.
Aynı halkın, “iki öz kardeş” oldukları bu vatan toprağında aynı duygularla bu ülkeye sarıldılar, karşılıklı saygıdan asla kusur etmediler.
Peki, ne oldu da birden “iki öz kardeş” i birbirinden soğutmaya çalıştılar.
Amaç nedir? Bunu anlamak zor değil..

Tarih örneklerle dolu, İngilizler, Osmanlı Devleti’ne karşı Arap halkını kışkırtarak o dönemde önemli toprakları işgal ettiler, Araplar bu oyunu geç olsa da anladılar ve Osmanlı’nın adaletine tekrar dönüş yaptılar ama çok şey kaybettiler.
Kurtuluş savaşı sürecinde Ermenileri kullanan emperyalistler ve onların dostları Türkiye vatandaşları olan Ermenileri kullanarak ülkeyi bölmek ve parçalamak istediler.
Bu gün aynı güçler, aynı senaryolarla Kürt kardeşlerimizi kullanarak bu ülkeyi bir kaosa ve bir çatışma ortamına sürüklemeye çaba harcamaktadır.
Bazen Alevi-Sünni, bazen Kürt-Türk tartışmaları ile gündeme, hep kavga, hep çatışma olarak düşen sıradan birkaç olay, bu ülkede yaşayan insanların; ulus anlayışına, yurttaş anlayışına, eşitlik anlayışına ve Atatürk’ün “iki öz kardeş” anlayışına yakışmadığı gibi, bu ülkede yaşayan 70 milyon vatandaş tarafından da tasvip edilmiyor.

Bu ülkede komşuluk ve esnaflık ilişkisi içinde yaşayan insanların beyninde Kürt-Türk ve Sünni-Alevi ayrışmasına hiç yer olmazken, bazı inşaların ısrarla “iki öz kardeş” arasına hep politik hem de inanç ayrımcılığı gibi iki tehlikeli durumu sürekli yaşatmaya çalışması yâda unutturmamaya çalışması hangi amaçlara hizmet ettiği herkes tarafından biliniyor.

Bu ülkede 70 milyon insanın bu tür oyunlara artık inanmadığı açıkça görülmektedir.

Bu tür oyunları Suriye halkına uyguladılar. Bu gün Suriye’de yaşanan politik ve mezhep kavgalarının benzerleri ülkemizde yaşatılmak isteniyor. Bir ülke için bunlar ihtiyaç ise eğer, Suriye ve Irak size en büyük örnek olsun. Ders alınacak iki ülke komşumuzdur, uzaklara gitmeye gerek yok.

Eğer ülkemiz yaşanabilir bir ülke olmasaydı Suriye’den her gün yüzlerce insan ve bu gün toplamda 100 bin insan ülkemize mülteci olarak sığınmazdı.
Bu ülkede demokrasi ve insan hakları sorunu, ekonomik sorunlar, yönetimsel sorunlar, işsizlik sorunu, yargı sorunları olabilir, bu sorunların aşılması da toplumsal uzlaşma ile mümkündür.
Atatürk’ün “iki öz kardeş” düşüncesinden yola çıkılarak bu ülkede yaşayan diğer kardeşlerin de talep ve düşünceleri doğrultusunda ortak bir anayasa hazırlanması için yeteri kadar hukukçu ve bilim adamı var. Böyle bir anayasanın çok ciddi bir ihtiyaç olduğu kesin.

Kürtlerin, bu ülkenin asli unsurları olduğuna vurgu yapan bir anayasa ancak toplumsal uzlaşma ile mümkün olacaktır. Eşitlik, kardeşlik ve adalet temeline dayalı bir anayasanın yolu, her kesimin düşüncelerine saygı ve demokrasiden geçer.

Atatürk’ün “iki öz kardeş” olarak tanımladığı Kürtler ve Türkler, tüm sorunlara rağmen barış ve kardeşçe, bu ülkede yaşamak istiyorlar. Bu ülkenin bölünmesine asla izin vermeyeceklerini ve bu yönden de sergilenen oyunlara alet olmayacaklarını da açıkça ifade etmektedirler.

Türkiye’nin de yer aldığı büyük Ortadoğu coğrafyası dünya enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü barındırıyor. Bu coğrafyada farklı dilleri konuşan uluslar, farklı kültürlere ve inançlara sahip toplumlar, farklı dinler ve mezheplere mensup halklar yaşamaktadır. Bu karışık ve aynı zamanda renkli bir coğrafyada aynı din, aynı mezhep, aynı dil, ırk ve inançlara sahip insanlar-toplumlar-uluslar arasında istikrarlı bir yaşam sürdürmek gerçekten çok zor ve o kadar da imkânsız gibi.

Bu farklı görüşlere, değerlere, kültürlere, yaşam biçimlerine sahip insanların dinleri ortak, dilleri ortak, kültürleri ortak; işte bu ortak değerlerle bu insanları bu coğrafyada mutlu etmek evrensel bir hukuk anlayışı ile kısa sürede gerçekleştirilmelidir.

Dünyada farklı coğrafyalarda aynı din mensubu insanlar arasında en vahşi çatışmalar yaşanıyor. Aynı dini kabul eden insanların kavgasını tanımlamak 21. Yüzyılda çok zor. Dünyada da huzuru tesis etmek artık çok zor, Amerika bu durumun farkında olduğu için 150 yıldır dünyanın her bölgesinde etkinliğini ordusunun gücü ile göstermeye çalışıyor.
Amerika’nın demokrasi, insan hakları ve yaşam hakkı adına yaptığı çalışmalar ve uyguladığı politikalar aslında, bu coğrafyada başta petrol olmak üzere doğalgaz, su kaynakları ve yer altı zenginliklerinin kontrol edilmesi, bölgede etkisiz kalan yönetimlerin desteklenmesi amacı taşıyor.
Irak, Amerika’nın bu amaçla sonunu çizdiği bir ülke. Arap baharlarını yaşayan ülkelerin sonuçları.
Mısır ve Libya…Şimdi Suriye, yarın İran…

Büyük Ortadoğu projesi tüm olayların bir senaryo ile kaleme almış durumda. Kısa ve uzun süreli planların uygulandığı bu coğrafyada iki önemli toplum Amerika üzerinde sürekli baskı yapmaktadır.
Özellikle Amerika’da seçim dönemlerinde bu baskılar adeta katliama zemin hazırlıyor bu coğrafyada. Bu toplumlardan biri Ermeniler, diğeri de Yahudiler.

Türkiye bu coğrafyada yıllardır Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmiştir. Bu hizmet Türkiye’ye herhangi bir katkı sağlamadığı gibi, Türkiye’nin ekonomik, politik ve sosyal yaşamında derin sorunlara yol açmıştır.
Ulus olarak din, mezhep, dil, ırk, kültür farklılığına saygı göstermek tüm insanlığa huzur ve saygınlık kazandıracaktır; barış içinde bir yaşam sürdürmek insan hak ve özgürlükleri gereğidir.
Saygı ve sevgi ile…