İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuşuyor...

Meral Akşener'in açıklamaları şu şekilde;

Aziz Milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Ekonomimizin, Sayın Erdoğan ile imtihanı,

geçtiğimiz hafta da, hız kesmeden devam etti.

Bu arkadaş, hâlâ televizyonlara çıkıp, utanmadan sıkılmadan;

“Faiz sebep, enflasyon neticedir.” demeye, devam ediyor.

O cahilce konuştukça, dolar zıplıyor.

O cahilce konuştukça, enflasyon artıyor.

O cahilce konuştukça;

olan her zamanki gibi milletimize oluyor,

insanlarımız fakirleşiyor, gençlerimiz işsiz kalıyor.

Geçen hafta, sosyal medyada bir paylaşım gördüm.

Bir arkadaşımız, bu cahilliği anlatmak için, çok yerinde bir benzetme yapmış.

Diyor ki;

“Şemsiye sebep, yağmur neticedir.

Şemsiyeyi açarsan, yağmur yağar.

Şemsiyeyi kapatırsan, yağmur durur.”

İşte size, Sayın Erdoğan’ın olağanüstü mantık örgüsü.

Dünyada bu, “sözüm ona teoriyi” iddia eden, tek bir ekonomist yok.

Bu tezi savunan, bir tane ciddi bilimsel makale yok.

Hatta ilginçtir;

bu tezin yanlış olduğunu anlatan da bir makale yok.

Yani;

öyle büyük bir cahillikle karşı karşıyayız ki;

bilimsel olarak incelemeye, gerek bile duymamışlar.

Düşünün;

Dünyada, “düz dünya” teorisini bile, ciddiye alıp tartışanlar var,

ama Sayın Erdoğan’ın, “düz ekonomi” tezini tartışan, bir kişi bile yok.

Ama buna rağmen, maalesef bu cahillik,

koca bir ülkeyi, bu teze mahkum etmeye devam ediyor.

Gerçekten ibretlik.

Dava arkadaşlarım;

Dünyada parası değer kaybederken, milleti zenginleşen hiçbir ülke yoktur.

Dolar 13 lirayı aşmış, 14’e dayanmış.

Ticaret durmuş.

Sırtını saraya dayayanlar dışında, milletimizin her bir ferdi, kan ağlıyor.

Peki bunlar ne yapıyor?

Saçmalamaya devam ediyor…

Sayın Erdoğan;

Bir zamanlar ne diyordun?

“Para;

tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi,

bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler.

Paranın itibarı, milletin itibarıdır.”

Nereden nereye…

Dün bunları söylerken, bugün memleketi düşürdüğün duruma bak.

Bugün, paramızın değerini düşürerek, gönderdeki bayrağımıza el uzattınız.

Bugün, paramızın değerini düşürerek, Milli Marşımızı susturmaya kalktınız.

Bugün, paramızın değerini düşürerek, gücümüzü zafiyete uğrattınız.

Bugün, paramızın değerini düşürerek, itibarımızı lekelediniz.

Bugün, paramızın değerini düşürerek, bağımsızlığımızı tehlikeye atıyorsunuz.

Bu cahilliğin, bu iş bilmezliğin, bu sorumsuzluğunun neticesinde;

Hani teslim olmayız dediğin, o güçler var ya;

Bugün, Ordu’da, Giresun’da, çiftçimizin fındık bahçelerini satın alıyor.

Türkiye’nin her yerinde, ucuza arsa kapatıyor.

Hani teslim olmayız dediğiniz, o güçler var ya;

Bugün, Türkiye’de, 3 kuruşa fabrika satın alıyor.

Hani teslim olmayız dediğiniz, o güçler var ya;

Bugün, Türk insanının alın teri, işte o güçler tarafından sömürülüyor.

Artık yeter!

Türkiye, sömürge valisi aklıyla yönetilemez.

Türkiye, bu cahillikle, hak ettiği yere yükselemez.

Bu millet bu, iş bilmezliğe, daha fazla mahkum edilemez.

Türk Milleti, kimsenin ırgatı değildir!

Haddinizi, hududunuzu bilin artık.

Yazıktır, günahtır.

Aziz milletim;

İktidardakilerin başımıza bela ettiği, bu ucube sistemin zararlarını,

Hayatımızın her alanında, hep birlikte, tüm gerçekliğiyle yaşıyoruz.

Ama bu zararın sorumluları, yaşadıklarımızı görmüyor.

Gerçeklerimizi duymuyor.

Dertlerimizi umursamıyor.

Çünkü, sarayın oluşturduğu, paralel bir evrene hapsoldular.

O paralel evrenin, sefasına daldılar.

Sefaya dalıp, milletten koptular.

Biliyorsunuz, Kasım ayında, Plan Bütçe Komisyonu’nda, bütçe görüşmeleri vardı.

İYİ Parti Grubu olarak, görüşmelere aktif katkı verdik.

Milletin sesini, bütçe görüşmelerine taşıdık.

Çözümlerimizi, önerilerimizi sunduk.

Bu vesileyle, komisyonda bizi başarıyla temsil eden arkadaşlarıma,

gayretlerinden ötürü, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlarımız, milletimizin sorunlarına, ve beklentilerine,

çözüm olması amacıyla, toplam 19 önerge verdiler.

Ama ne oldu?

19 önergemizin tamamı, Cumhur İttifakı tarafından reddedildi.

İşin acı tarafı da ne, biliyor musunuz?

Bu 19 önergenin her biri, milletimizin dertlerinin çözümü için,

üzerinde hassasiyetle çalışılmış, hesapları titizlikle yapılmış önergelerdi.

Gelin, neler önermişiz, birlikte bakalım:

Mesela;

Yükseköğretimde öğrenim gören öğrencilerimizden,

yalnızca 414 bini burs alabiliyor.

O da, ayda 650 lira.

Yani, günde 20 lira.

Peki biz ne dedik?

“Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesine, 8 milyar 500 milyon lira ilave ödenek verilsin.

Böylece 1 milyon öğrencimize, ayda 1000 lira burs verelim.” dedik.

Onlar ne yaptı?

“Öğrencilere burs murs yok.” dediler.

Mesela;

Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim seviyelerinde, öğretmen açığımız var.

Biz ne dedik?

“Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine, 50 bin ilave öğretmen ataması için,

6 milyar 250 milyon lira, ek ödenek verelim.” dedik.

Onlar ne yaptı?

“Atanamayan öğretmenler, markette çalışmaya devam etsin.” dediler.

Mesela, biz dedik ki;

“Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesine, AR-GE teşvikleri için 50 milyon,

diğer teşvikler için de, 3 milyar lira eklensin.

Böylece, yüksek teknoloji alanındaki, açığımızı giderelim, dışa bağımlılığı azaltalım.”

Onlar ne yaptı?

“Teknoloji ithalatına aynen devam.” dediler.

Mesela, biz dedik ki;

“KOBİ’lerin, elektrik ve doğalgaz maliyetlerindeki artışın, bir bölümünü, sübvanse edelim.

KOSGEB bütçe ödeneklerini, 10 milyar lira arttıralım.”

Onlar ne yaptı?

“KOBİ’ler borç içinde boğulmaya devam etsin, bizim umurumuzda değil.” dediler.

Mesela, biz dedik ki;

“3600 ek göstergeyi verelim.

Bunun için, Çalışma ve Sosyal Güvenliği Bakanlığı bütçesine,

7 milyar 250 milyon lira ekleyelim.”

Onlar ne yaptı?

“Biz 3600 sözümüzden döndük, haydi başka kapıya.” dediler.

Mesela, biz dedik ki;

“Gelin, EYT’li kardeşlerimiz için adım atalım.

Bunun için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine, 45 milyar lira ekleyelim.”

Onlar ne yaptı?

“EYT’lilerin ne hali varsa görsün.” dediler.

Liste, daha uzayıp gidiyor.

İçinde, tarıma destek var.

Orman yangınları için, hazırlık var.

Bebeklere, bez ve mama desteği var.

Engelli vatandaşlarımıza, iyileştirme var.

Kadınlara, maddi destek var.

Şehit yakınlarımıza, gazilerimize konut desteği var, maaşlarında iyileştirme var.

Yoksul vatandaşlarımıza, kış için, ısınma yardımı var.

Esnafımıza, pandemi destekleri var.

Asgari ücret için önerimiz var.

Sağlık çalışanlarımız için, ek kadro var…

Ez cümle;

Biz dedik ki;

Milletimizin sorunları var, gelin bunları çözelim.

Onlar ne yaptı?

“Millet bizim umurumuzda değil, durmak yok, saray sefasına devam.” dediler.

Yazıklar olsun.

Dava arkadaşlarım;

Milletin Gerçekleri’nin, Saray’ın Paralel Evreni’nin,

yanından yöresinden geçmediği gerçeğini,

artık bütün çıplaklığıyla görüyoruz.

Nitekim o nedenle, her hafta, birbirinden fantastik açıklamalarla karşılaşıyoruz.

Belli ki;

Sayın Erdoğan’ın gözüne girmek, ve Ak Parti siyasetinde yükselebilmek için,

saçmalama kabiliyeti önemli bir kriter teşkil ediyor.

Hal böyle olunca da;

Ak Parti’nin vekilleri, parti yöneticileri,

birbirleriyle kıyasıya rekabet ediyorlar.

Ne diyelim, Allah akıl fikir versin…

Mesela;

Benzin istasyonlarında, araç kuyrukları oluşuyor.

Vatandaş, zamdan önce deposunu doldurma derdine düşmüş.

Ama empati yoksunu bir vekil çıkıp,

“Araç kuyrukları, zamdan dolayı değil, araç bolluğundan yaşanıyor.” diyor.

Mesela;

Simit 3 buçuk lira olmuş,

artık yarım simit satışları başlamış;

Ama, milletimize beslediği engin sevgisiyle bildiğimiz, bir Ak Parti yöneticisi;

“Bizden önce, dağlarda yaşayan, aç insanlar vardı.” diyor.

Mesela;

Asgari ücretli anne babalar, bebeklerine mama bile alamazken,

ayda 25 bin lira maaş alan, tuzu kuru bir vekil,

çıkıp, milletimize, soğan ekmek edebiyatı yapıyor.

Mesela;

Geçmediği yolun bile parasını millete ödetirken,

Bir başka vekil, çıkıp,

“cebinde parası olmayan, eski yolu kullanır.” diyor.

Mesela;

Ekonomideki yangın, bırakın mutfağı, tüm haneyi yakarken;

Herhalde, vekillerinden geri kalmak istememiş olacak,

Sayın Erdoğan, “Afganistan ekonomisini, ayağa kaldırmamız lazım.” diyor.

Yani ez cümle;

Milletimiz ne yaşarsa yaşasın,

sarayın paralel evreninden, görülmüyor, duyulmuyor, bilinmiyor.

Vatandaş, ne çile çekerse çeksin,

Saray’daki ultra lüks, her şey dahil eğlence, tam gaz devam ediyor.

Nitekim;

Bu aymazlığın, en güncel örneklerinden birini;

Ülkemizin millî güvenlik sorunları listesinde,

adeta kafaya oynayan, Tarım Bakanı’nın,

geçen hafta ortaya çıkan, yeni bir icraatında gördük.

Hatırlarsınız, Mayıs ayında, Tarım Bakanlığı;

buğday alım fiyatını, ton başına, 2250 lira olarak açıklamıştı.

Bakan da, utanmadan, sıkılmadan, çıkıp,

“çok iyi fiyat açıkladık.” diye böbürlenmişti.

Peki, geçen hafta ne oldu, biliyor musunuz?

Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı, bir iktisadi teşekkül olan TİGEM,

ürettiği 13 bin ton buğdayı, ton başına, 5320 liradan sattı.

Yani;

devletin Bakanı, Mayıs ayında 2250 liradan, buğday fiyatı veriyor,

üzerine bir de, “çok iyi fiyat” diye açıklama yapıyor;

daha sonra, aynı Bakan’a bağlı bir kurum,

ürettiği buğdayı, Bakan’ın açıkladığı alım fiyatının, iki katından fazlasına satıyor.

Rezalete bakar mısınız?

İşte size; iktidarın tarım vizyonu.

İşte size; Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin üstün liyakatli kadroları.

İşte size;

Ak Parti’nin, koruyup, kollamak ve güçlendirmek yerine,

çiftçisine kazık atmayı tercih eden, çarpık yönetim anlayışı.

Yazıklar olsun.

Değerli dava arkadaşlarım;

Tüm bunlar olup biterken,

milletimiz, her gün, iktidarın yol açtığı, yeni dertlerle boğuşurken;

Millete düşman bu iktidarın, küçük ortağı,

işi gücü bırakıp, vatandaşa hakkıyla hizmet edenlerle uğraşıyor.

Biliyorsunuz, Sayın Bahçeli,

dünkü grup toplantısından sonra,

çıktı, hem de gazi meclisimizin çatısı altında, Sayın Mansur Yavaş’ı tehdit etti.

Neymiş;

bundan sonra Mansur Bey, bu arkadaşların nefesini, ensesinde hissedecekmiş…

Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli.

Yok öyle yağma.

Mansur Yavaş’ın arkasında biz varız, Ankaralılar var.

Yalana, talana, yoksulluğa, ses çıkarmayacaksın;

sonra da çıkıp, tek derdi Ankara’ya hizmet olan, belediye başkanımızı tehdit edeceksin.

Ayıptır, ayıp!

Siz bu hükümetin küçük ortağısınız.

Milletimiz sizden, zamlara, işsizliğe, yoksulluğa, pahalılığa, çare bekliyor;

Siz ise, utanmadan salon basma peşindesiniz.

Millet sizden, memleketi içine düşürdüğünüz durumun, hesabını vermenizi bekliyor;

Siz ise, tehditle, hakaretle, gündem saptırma peşindesiniz.

Milletin nefesi, asıl sizin ensenizde;

Siz ise, sandıktan kaçacak yer arıyorsunuz.

Yok öyle yağma, Sayın Bahçeli!

Millet iradesinden kaçış yok.

Hesap gününden kaçış yok.

O sandık, elbet milletimizin önüne gelecek.

İşte o gün geldiğinde, nefesi de, iradeyi de, karşınızda göreceksiniz.

Hiç merak etmeyin.

Aziz milletim,

Her zaman olduğu gibi, bu hafta da;

iktidar, kürsülerden atıp tutarken,

biz, milletimizi dinlemeyi tercih ettik.

Onlar, saçma sapan açıklamalarıyla, milletimizin asabını bozarken;

biz, Yalova’da, milletimizle beraberdik.

Yalovalı esnafımız, bu iktidardan artık yılmış.

“Günü kurtaralım, yarına Allah kerim…” diyerek gün geçiriyor.

Mesela;

Kasap bir kardeşim diyor ki;

“İnsanlar artık et almıyor.

Sebze, ete göre biraz daha ucuz olduğu için,

‘İdare edeyim, sebze alayım.’ diyor.

Memleketten eşi, dostu gelirse, o zaman et alıyor,

o da, mahcup olmamak için.”

Genç fizyoterapist Erhan kardeşim diyor ki;

“Çok yorulduk bunlardan.

Gitmek istiyoruz artık.

Hani ‘’Ananı da al git.’’ demişti ya birine.

O noktaya geldik.

Artık yorulduk.”

Hırdavatçı bir kardeşim diyor ki;

“Emekliyim.

2.500 lira emekli maaşı alıyorum, geçinemiyorum.

Geçinsem yapmam bu işi.”

Berber esnafı bir kardeşim diyor ki;

“Vatandaş sürünüyor, ne derseniz deyin.

Vallahi sürünüyor.

Herkes şikâyetçi.”

Bir çiftçi kardeşim diyor ki;

“Kivi bahçem vardı benim.

Sadece bir seferliğine, devlete teşvik için başvurmuştum.

Teşvikler çıktığında gittim bankaya.

Sıraya girdim.

Benim ismime, 125 lira diye bir şey söylediler.

‘’Nedir o?’’ dedim.

Bir yıllık gübre ve mazot desteğiymiş.

125 lira, o dönemde neydi biliyor musunuz?

Benim kullandığım, 25 kiloluk gübrelerin, sadece bir çuvalının parasıydı.

Ben 3 periyotta, 10’ar çuval gübre kullanıyordum.

Yani sezon boyunca, toplam 30 çuval gübre.

Bir çuvalının parasını, bana bir yıllık gübre ve mazot desteği olarak verdiler.

Bir daha da başvuruda bulunmadım.

Çok mücadele ettim, baktım ki olmuyor, hepsini söktüm.”

Altınova’da teknik servis işleten, evli bir çift diyor ki;

“Hep denir ya;

Seneye şöyle olacak, 2 sene sonra böyle olacak.

Artık o yok.

Yükseklerde artık gözümüz kalmadı.

Biz şu anki durumu koruyabilsek, razıyız.

Dolar borcumuz var.

Malı da dolarla alıyoruz.

O yükseldi mi, bizim de borcumuz yükseliyor.”

İşte size, Sayın Erdoğan ve ekibinin, dahiyane ekonomi yönetiminin sonuçları.

Yalova gibi bir ilimizde bile, esnafın durumu bu.

Yazıklar olsun.

Bir esnaftan diğerine geçerken, karşıma kadınlar çıktı.

Ellerinde bir de pankart;

“Millet Bahçesi değil, tarımsal üretim istiyoruz.” yazıyor.

Diyorlar ki;

“Bilirkişi raporlarına rağmen,

Atatürk Araştırma Merkezi’miz, Millet Bahçesi yapılıyor.

Bizler valiliğe, dilekçelerimizi verdik.

Lütfen Atatürk’ün bize miras bıraktığı yerlere, sizler ve bizler birlikte sahip çıkalım.”

Çok değil, daha birkaç hafta önce;

Yine bu kürsüden,

“Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi” projemizi anlatmıştım.

O gün söylemiştim, bugün, burada, bir kez daha söylüyorum.

Atatürk’ümüzün hazineye bağışladığı arazilere çökmeye çalışanları,

unutmayacağız, unutturmayacağız.

Bu arazilere göz koyanlara da, fırsat vermeyeceğiz.

Atatürk’ümüzün vizyonuna uygun hâle gelmeleri için, ne gerekiyorsa yapacağız.

Her birini, ülkemizde tarımı şaha kaldıracak, bilim ve teknoloji merkezleri hâline getireceğiz.

Sözümüz söz, o büyük mirasa, birlikte sahip çıkacağız.

Aziz milletim,

Bu iktidar, paramızı pul etti.

Bu iktidar, güvenimizi istismar etti.

Bu iktidar, kınadığı ne varsa, daha beterine dönüştü.

Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, ne zaman sıkışsa,

eskinin akaryakıt kuyruklarından bahseder.

Kotalı satışlardan bahseder.

Önlenemeyen fiyat artışlarından bahseder.

Peki kendisinin devri iktidarında,

2021’in Türkiye’sinde, durumlar nasıl?

Mesela;

akaryakıt kuyrukları var mı?

Var.

Hem de sadece akaryakıt değil,

Ekmek kuyruğu da var.

Yağ kuyruğu da var.

Mesela;

kotalı satışlar var mı?

Var.

Artık bazı marketlerde, şeker ve yağ satışları,

1 adet ile sınırlı tutuluyor.

Peki önlenemeyen fiyat artışları var mı?

Evet, maalesef o da var.

Çünkü, nilletimiz maaşını dolarla almıyor ama;

İthalata mahkûm edilen ekonomimizde, maalesef her şeyi, dolarla alıyor.

Birkaç gün önce, Sakarya’da karşılaştığım tekstilci bir kardeşim, diyor ki;

“İthal edilen kumaşlara, dolar olarak da zam yapıyorlar.

5 dolara alınan bir kumaşın metresi, şu anda 6 dolar oldu.

Bir yandan da, kur yükseliyor.

Yani anlayacağınız, anormal bir devalüasyon oluştu.”

Değerli dava arkadaşlarım,

Sayın Erdoğan ve arkadaşları,

her ne kadar, içinde bulunduğumuz gerçek durumu, görmezden gelseler de;

ülkemizde kur da, enflasyon da, almış başını gidiyor…

Biliyorsunuz, Sakarya Milletvekilimiz, Ümit Dikbayır,

her ay, eşiyle birlikte, Sakarya’da, Pazar ve market alışverişi yapıyor.

Her ay aynı listeyle, aynı temel ürünleri alarak,

aradaki fiyat farkını hesaplıyor.

Yani, TÜİK’in gerçek dışı rakamlarına karşı,

milletimizin, gerçek enflasyonunu ölçüyor.

Geçtiğimiz hafta, bu çalışmamız, tam 1 senesini doldurdu.

Son alışverişi de, birlikte yaptık.

Sonuç ne oldu, biliyor musunuz?

1 sene önce, 558 lira 17 kuruşa yaptıkları alışverişi,

1 sene sonra, 871 lira 94 kuruşa yaptık.

1 sene önce;

15 lira 75 kuruş olan, 1 litrelik Ayçiçek yağını,

1 sene sonra;

29 lira 95 kuruşa aldık.

1 sene önce;

22 lira 90 kuruş olan, 16’lı tuvalet kağıdını,

1 sene sonra;

45 lira 90 kuruşa aldık.

1 sene önce;

10 lira 75 kuruş olan, 1 kiloluk pirinci,

1 sene sonra;

15 lira 40 kuruşa aldık.

Ve bir senenin sonunda,

Milletin Enflasyonu’nu, yüzde 50,76 olarak hesapladık.

Yanlış duymadınız, yüzde 50,76.

Önümüzdeki günlerde, TÜİK’in yıllık enflasyon hesabını göreceğiz.

2022 yılı için açıklanacak, maaş zamları da,

bu hesaba göre yapılacak.

Biliyoruz ki, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistikler Kurumu, yani TÜİK;

sarayı memnun etmek için, her zamanki gibi, elinden geleni ardına koymayacak.

Sonuçta;

Gizlenen gerçeklerden, saray memnun olacak ama;

Milletimizin gerçekleri değişmeyecek.

Oynanan rakamlardan, saray memnun olacak ama;

Geçinemeyen emeklinin, öğretmenin, memurun çilesi bitmeyecek.

Ismarlama enflasyondan, saray memnun olacak ama;

Asgari ücretlinin geçim derdi devam edecek.

Aziz milletim,

Asgari ücret, işgücü piyasasının etkin çalışmasında,

önemli bir role sahiptir.

Ancak bugün ülkemiz, öyle bir noktada ki;

asgari ücret, artık maalesef, geçinme ücreti konumunda.

SGK’nın 2020 verilerine göre;

4A kapsamındaki, 15,2 milyon çalışanımızın,

6 milyon 390 bini, asgari ücretli.

Hatta özel sektörde, her 100 çalışanımızın, 47’si asgari ücretli.

Biliyorsunuz,

her yıl, Kasım ve Aralık aylarında, asgari ücret gündeme geliyor.

Ancak ortada vahim bir durum var:

Asgari ücret tartışması, her yıl, siyasi bir malzeme hâline getiriliyor.

Bize göre, hiçbir iktidar, asgari ücreti,

kendi ihtiyacına göre belirleme lüksüne sahip değildir.

Olmamalıdır.

Çünkü;

işçilerimizin, yaşam standardını belirleyen,

işverenlerimizin de, en önemli maliyet kalemi olan, asgari ücret konusunu,

siyasi rekabete meze yapmak, en hafif tabiriyle vicdansızlıktır.

Bu sürdürülebilir bir durum değil.

Asgari ücreti, siyasi tartışmaların gündeminden, acilen çıkarmamız lazım.

Bunu, iktidara talip bir siyasi partinin, Genel Başkanı olarak söylüyorum.

Bu nedenle, yetkiyi aldığımızda;

Asgari ücreti belirlerken, aynı Malezya’da, Brezilya’da, Fransa’da olduğu gibi,

çeşitli makroekonomik göstergeleri temel alan, sağlıklı bir model benimseyeceğiz.

Yani asgari ücreti,

Yoksulluk sınırı, verimlilik artışı, millî gelir, işsizlik oranı,

toplu iş sözleşmeleriyle karara bağlanan, ücret düzeyleri, enflasyon beklentisi gibi,

objektif parametreleri kullanan bir modelle, şeffaf bir biçimde belirleyeceğiz.

Böylece, asgari ücret konusunu,

siyasetin malzemesi olmaktan kurtarıp,

çalışanlarımıza, çok daha hakkaniyetli bir ücret önerebileceğiz.

İşverenlerimizin de, işgücü maliyetlerini öngörebilmesini sağlayacağız.

Peki bu sene için ne öneriyoruz?

TÜİK’in, Hanehalkı İşgücü Anketi’nin, 2020 verilerine göre;

hanesine, sadece 1 asgari ücret giren, 3 milyon 125 bin işçimiz var.

Bu durum,

3 milyon 125 bin işçimiz ve aileleri,

açlık sınırının altında yaşıyor demek.

İşte bu farkındalıkla, biz diyoruz ki;

Asgari ücret, en az 4000 lira olmalıdır.

Ancak mevcut uygulamayla,

bekar bir asgari ücretlinin eline, 4000 lira geçmesi durumunda,

bunun işverene maliyeti, en az 6574 lira olacak.

İktidarın beceriksizliği nedeniyle, zaten iflasın eşiğinde olan işverenimiz için,

bu maliyet, maalesef karşılanabilir değil.

Bu durumda, ne istihdamı arttırabiliriz,

ne de, güvencesiz çalışmanın önüne geçebiliriz.

Nitekim;

geçmiş verileri incelediğimizde, işgücü maliyetindeki ciddi artışların,

kayıt dışı istihdamı arttırdığını,

asgari ücretli çalışanların, toplam çalışanlar içindeki payını yükselttiğini,

ve asgari ücretten fazla kazanmasına rağmen,

SGK’ya, asgari ücretli olarak kaydedilenlerin sayısının, fazlalaştığını görüyoruz.

Bu nedenle, işveren maliyetindeki artışı düşük tutan;

ama, işçinin eline geçen tutarı da, arttıran bir çözüme ihtiyacımız var.

İşte o nedenle, bizim asgari ücret önerimiz;

Brüt ücretin, yüzde 22 artırılıp, 4360 liraya çıkartıldıktan sonra,

çalışanlarımıza, devlet tarafından, 555 lira ek bir ödeme yapılarak,

ellerine geçen net ücretin, 4000 lira olmasıdır.

Bu sayede;

işçimizin eline geçen parayı, yüzde 41 buçuk arttırıp;

işverenimize olan maliyetini ise, ÜFE’nin yaklaşık yarısı olacak şekilde,

yüzde 24 seviyesinde tutuyoruz.

Böylece hem işçilerimizi korumuş oluyoruz, hem de işvereni mağdur etmiyoruz.

Bu önerimiz, bütçeye, ilk etapta, 106 milyar liralık bir maliyet getiriyor.

Ancak, önerimiz hayata geçirildiğinde,

hem, dar gelirli vatandaşımız, borçlanmadan tüketebileceği için,

iç talep sürdürülebilir bir şekilde artacak,

hem de işverene olan maliyeti, reel olarak artmadığı için, 350 bin yeni istihdam sağlanacak.

Ekonomideki bu canlanmanın, getireceği vergi geliri, yaklaşık 60 milyar lira.

Yani;

tüm asgari ücretlilere, devlet eliyle, aylık 555 lira ödemenin,

ve asgari ücreti, bu yolla 4000 liraya çıkarmanın kamuya maliyeti, 46 milyar lira.

Bu para, son iki ayda izlenen, yanlış politikalar nedeniyle artan borcumuzun, yüzde 4’ü bile değil.

Yani bu para, Türkiye’nin karşılayamayacağı bir para değil.

Yani bu para, milletimizin rahat bir nefes almasına engel değil.

Ak Parti iktidarı, şimdiye kadar,

beceriksizliklerinin faturasını, hep milletimize kesti.

Ben diyorum ki;

Şimdi sıra, kendilerinde.

Artık biraz da, onlar tasarruf etsin.

Mesela;

İşe, uçak filosundan tasarruf ederek başlayabilirler.

Nasıl ki, rahmetli Özal, rahmetli Demirel,

dünyanın en pahalı uçağına binmedilerse;

Sayın Erdoğan da, dünyanın en pahalı uçağına binmeden yaşayabilir.

Özgür Özel'den, Tramp'ın Erdoğan'a desteğine tepki: Suriye'de Erdoğan değil, İsrail kazandı... Özgür Özel'den, Tramp'ın Erdoğan'a desteğine tepki: Suriye'de Erdoğan değil, İsrail kazandı...

Sadece bir uçaktan vazgeçmenin bedeli,

bugünkü kurla, 6 milyar lira kaynak sağlayacaktır.

Mesela;

Ak Parti’nin, itibarlarına son derece düşkün, liyakatsiz kadroları,

1 yıl boyunca, devletin araçları yerine, kendi araçlarını kullanabilirler.

Çoğunun, devletin onlara sağladığı araçlara, ihtiyaçları bile yok.

Dolayısıyla, bir yıl boyunca, kendi arabalarına binerek de yaşayabilirler.

Mesela;

Ballı ihalelerin ödemeleri, bir yıl ötelenebilir.

Merak etmeyin, maliyetinin 3 katına, 5 katına proje yapan bu arkadaşlar,

bir yıl ödeme almadan da yaşayabilirler.

Ama, en büyük kaynak artışı, nasıl sağlanır biliyor musunuz?

Düzgün bir ekonomi yönetimiyle sağlanır.

Ekonominin başına, işin ehli insanlar gelirse;

Sayın Erdoğan da, kıt bilgisiyle, ekonomiye burnunu sokmak yerine,

dilini tutup, işi ehline bırakırsa;

2022 bütçesinde yer alan, 240 milyar liralık faiz giderleri, emin olun düşer.

Bizim önerimiz gayet açık ve net.

Çözümlerimiz mirî maldır.

Buyurun, uygulayın.

Uygulayamıyorsanız da;

o yapıştığınız koltuklardan, bir zahmet kalkın.

Bir an önce sandığı getirin, yetkiyi alıp, memleketi düze çıkartalım.

İYİ Parti iktidarında, milletimize, rahat bir nefes aldıralım.

Aziz milletim;

Her ne kadar ülkemizde;

“Herkes eşittir, ama bazıları daha eşittir” anlayışı hüküm sürse de;

Biz İYİ Parti olarak, tüm vatandaşlarımızın,

İnsana yakışır bir şekilde yaşadığı,

Hak ve özgürlüklerinden, rahat bir şekilde faydalandığı,

Hayallerinin önüne engeller örülmediği bir Türkiye’yi, inşa etmek için çalışıyoruz.

Biliyorsunuz, önümüzdeki Cuma günü, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.

Maalesef bugün hâlâ, engelli vatandaşlarımız,

21’inci yüzyılın imkanları göz ardı edilerek;

kent mimarisinden, ulaşıma, sağlığa ve eğitime kadar birçok alanda,

engellerle karşılaşıyor.

“Yapamaz, edemez, beceremez” önyargılarına kurban edilip,

geleceğin doktoru, mühendisi, avukatı olmalarına, fırsat verilmiyor.

Engellilik türüne ve şiddetine göre sınıflandırılıp,

yetenekleri, becerileri ve üretime sunacakları katkılar, yok sayılıyor.

OECD ülkelerinde, engellilerin istihdam oranı, yüzde 44’ken,

kendi ülkelerinde, sadece yüzde 22’lik bir orana sıkıştırılıyor.

En temel hakları olan, sosyal destek talebi bile,

reddedilip, yoksulluk ve sosyal dışlanmışlık ile, baş başa bırakılıyor.

İşte o nedenle;

bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde, engelli vatandaşlarımızın dertlerini konuşacağız.

Sevda Doğan kardeşimiz aramızda.

Engelli kardeşlerimizin sesini, tüm Türkiye’ye duyurmak için,

kendisini kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sevda Hanım, söz de, kürsü de sizindir.

Editör: TE Bilişim