Muhalefet neden hep kaybeden oluyor!
Türkiye 30 Mart’ta bir yerel seçim yaptı. Bu seçim öncesi ülkede bir takım atraksiyonlar ortaya çıktı.
“17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” denildi adına... Bu operasyon içerik olarak bakıldığında çok ciddi ve çok önemli konulara parmak basıyordu. Doğruluğunu tartışmıyorum... Ancak eldeki belge ve bilgilere baktığınızda tüyler ürperten noktalar var.
Bunlar çok tartışıldı ve çok yazıldı. Bu operasyonla ilgili en önemli nokta zamanlama yanlışı... Bir seçim öncesi ortaya atılan bu iddialar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı çok zor durumda bırakmış olsa bile, kendisi yaptığı karşı operasyonla bunun üstesinden geldi. Millet bu operasyonun ne olduğunu anlayamadı. Başbakan Erdoğan, operasyonda adı geçen herkese sahip çıktı. Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları içinde bulunanlara yaptırımlar uygulayacağı yerde, operasyonu yapanlara karşı ağır darbeler vurdu.
Siyasilerin sıkıştığı her fırsatta dile getirdiği Millet İradesi “Sandık” Meclis’te bir partinin milletvekillerinin çoğunluğu ile yok sayıldı. Bu neydi biliyormusunuz, referandumda gidip oy verdiğimiz ‘Evet’ dediğimiz yargı ile ilgili yasalar. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile ilgili düzenlemelerinde içinde bulunduğu torba yasa...
Ne oldu, birilerinin işine gelmeyince, Millet İradesi bir gecede siyasi iradeye dönüştü...
Aslında, seçimle gelen seçimle gideceği gibi, referanduma sunulan tüm kanun maddeleri de tekrar referandumla kaldırılmalı.
Sonra tüm yargı yetkileri hükümetin bakanına bağlanıyor... Bu yasal düzenlemeleri yapanlar düşünelim ki çok iyi niyetli... Ya bu yetkiler, birgün kötü niyetli insanların eline geçerse...
O zaman vay halimize...
Yasalar yapılırken, belirli gruplar, yapılar düşünülmez... Toplumun tümü ve devletin bekası düşünülür...
İşte tam bu kargaşa devam ederken seçim atmosferine girildi ve seçimler yapıldı. Muhalefet zannetti ki, “17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddiaları iktidarı bitirecek.” Oysa çok yanıldıklarını seçimden sonra gördüler... Çünkü Ak Parti teşkilatı işe her zaman olduğu gibi sarıldı ve performansını ikiye katladı. Başbakan Erdoğan’ın “Paralel yapı” açıklaması, “İktidara darbe” söylemi parti tabanında tuttuğu gibi, cemaat karşıt bazı kesimlerde de yerini buldu.
Peki böyle bir durumda muhalefet ne yapmalıydı...
Muhalefet öncelikle Ak Parti’nin analizini iyi yapmalı. Ak Parti her girdiği seçimden nasıl bu kadar oy alıyor? Bunun ekonomik, sosyolojik, toplumsal irdelemesini iyi yapıp ona göre çalışma yapmalı. Bu kadar iddiaların üzerine Ak Parti oylarında pek bir düşüş olmadığı gibi seçim sonucu gerçekten bir ‘Zafer’... Onun için gazetenin manşetini “AKP’nin zaferi” diye attık.
Muhalefet zannetti ki, bu iddilar Ak Partiyi bitirdi. Oysa Ak Partiyi bitirmedi bu iddialar. Ak Parti seçmenini, “Tayyipçiler”i daha da kenetledi. Çünkü Başbakan’ın medya kullanımı, söylemleri, yaptığı atraksiyonlar, yine her seçimde olduğu gibi “Erdoğan mağdur” görüntüsünü ortaya koydu.
Ak Parti evlerde çalıştı, hanelere girdi, muhalefet sokaklarda dolaşıp çiçek dağıtım el sıkmaya çalıştı. Seçmene 17 Aralık sürecini hiç bir şekilde anlatamadı. Oysa belge ve bilgilerle ev toplantılarında bu konuları anlatacak ekipler olsa, muhafazakar kesimin özellikle reddedeceği bir çok iddia var ortada. Devletten yardım alan 19 milyon insana ulaşıp “Bu yardımları size Ak Parti yapmıyor. Bu devletin yardımı. Biz gelirsek, yardımları daha da artıracağız” mesajı veremedi.
Bu seçim Türkiye’de siyaset yapanların kararlarını gözden geçirmeleri için önemli bir süreç oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan balkon konuşmasında muhalefet liderlerine aslında çok iyi bir ders verdi, tabi anladılarsa... “Ben kendimi sorguluyorum neden yüzde 55 alamadık”diye... İşte muhalefet liderlerinin kendilerini ve partilerini sorgulamaları lazım. Hatta istifa edip yerlerini yeni nesillere bırakması gerekir.
Devlet Bahçeli, tamam anladık iyi devlet adamı, iyi insan ama liderliği yeterli değil. Kılıçdaroğlu’ da hep kaybeden. Bunlar olduğu sürece AKP’nin zaferi kaçınılmaz. Halk alışkın, “Yese de çalışıyor. Kim var” demeye...