Öncelikle ülke ve çevresindeki o günkü koşullar halkın büyük kesiminin anlayamayacağı kadar karmaşık hale getirilerek büyük sorunlara dönüştürülür. Sonra bir kurtarıcı gibi bu tür partiler halkın önüne yem olarak atılırlar. Artık zokanın yutulması beklenir!
2000’li yıllarda üçlü koalisyonun bir anda içten ve dıştan Brütüs’ler tarafından, gerek yeni partiler kurularak ve gerekse erken seçime zorlanarak nasıl dağıtıldığını; o zamanki anaç partilerinden gömlek değiştirenlerin partisinin nasıl doğduğunu bir kez daha düşünün!...
Bu guruptaki partilerin ideolojisi yoktur; sadece toplumun hoşuna gidebilecek, günü kurtaracak ve tepki toplamayacak konuları harmanlayarak etliye-sütlüye karışmayan, kimseyi ürkütmeyecek, aksine daha önce yaşanılan “dört eğilim” masalı gibi “birleştirici” rolüne soyunulan konuları kendisine ideoloji yapmıştır. Arka planı ve gizli ajandasını ise ancak amacına ulaştığında fark edilecek şekilde gizleyecektir.
Halka sunulan yüzünde söylemler boştur. Hem milliyetçi, hem de muhafazakâr olduğunu söylerler. Ama tam olarak ne milleti, ne de ümmeti savunurlar.
Hem dindar, hem de liberaldir, serbest piyasayı savunurlar. Fakir-fukaranın hakkını korumaktan söz etmeyi de unutmazlar.
Faize karşı olduğunu söylerken kâr payını dayatırlar. Yutanlar da yutar!...
Liderinin tek özelliği toplumu etkileyecek biri olmasıdır. Zira görev partilerinde bu önemlidir. Başka pazarlayacak malı olmayanlar için “Kasımpaşalı” olmak bile bir ayrıcalıktır!
Ne rastlantıdır ki tarihteki tüm faşist diktatörler de hep halkı etkileyebilen ve karizmatik kişilerden oluşmuştur.
Bilgilerinin yetersizliğini sertlikleriyle, rakiplerini aşağılamakla, hakaret etmekle ve onları yok etmeye uğraşmalarıyla gizlemeye çabalarlar.
Tek adamdırlar; ikinci kişilerin asla bir şansı yoktur. Gözleri karadır; hedefe varana kadar her şeyi yapabilirler.
Bu partiler durduk yerde yaratılmamıştır. Bunların halkın sindirebileceği bir hale gelebilmesi için toplum yıllardan beri bilinçli olarak çağdaş eğitimden, düşünmekten ve sorgulamaktan alıkonmuştur.
Çünkü diktatörler en çok bilgiden korkarlar. Bu nedenle halkın bilgi sahibi olmasına asla izin vermezler.
Cahil ve koyun sürüsü gibi güdülebilecek bir toplum isterler. Zira bu tür toplumlarda güce karşı bir yöneliş vardır. İşin kolayını yaparak hep güçlü olanı alkışlarlar. Küçük hesaplarının gerçekleşmesi için üç maymunu oynamaktan çekinmezler.
AKP’ye oy verenlerin büyük çoğunluğu da, aynı partileri gibi;
İdeolojileri olmayan ya da netleşmemiş,
Küçük hesaplar yapan,
Geleceğine yönelik partiden bir çıkar uman ya da çıkarı olabileceğini sanan, Toplum içinde kendine fazla yer bulamamış,
Deneme-yanılmalarla kendine yol çizen, bu nedenle yaşamı zikzaklarla geçen,
Kendine güveni olmayan,
Hep birilerinin korumasında yaşamaktan hoşlananlardan oluşur.
Onlar için bu parti, kendilerini değişik dış etkenlerden koruyan bir şemsiye gibidir. İçgüdüsel bir hareketle taparcasına partiye sığınır ve onu ölesiye savunurlar.
Bazıları da bu tür partileri önceleri düzeni değiştirebilecek bir güç olarak görüp destekler. Zaman içinde beklentilerini bulamaz; ancak artık elini verip kolunu kurtaramaz duruma düşmüştür. Yürütülen tek yanlı kara propagandalar ile ve karşısında yaratılan “düşman” nedeniyle bu partiden kolayına kopamazlar. Bu guruptan çok azı gerçekleri zamanında görüp batacak gemiyi erken terk edebilirler.
Ama tarih örnekleriyle doludur ki; bu tür “görevlendirilmiş” partilerin ömrü çok kısadır.
Ya verilen görevleri bittiğinde,
Ya da halkın “dün siyah dediklerine bu gün beyaz” diyenlere artık dayanma gücü kalmadığında,
Tarih sahnesinden yok olur, yıkılır giderler.
Tarihin çöplüğü, tabelaları ve üyelerinin isimleri bile anımsanmayan benzerleri ile doludur.