Neden kendi Pensilvanya'mız olmasın?
Ashaptan bir kaçı peygamberimizin (s.a.s.) kanını temizleyip başını sararlarken bir kadın çıkagelir.
- Kadın, "ya Muhammed, sana inandım diye, Ebu Cehil, altınlarımı bana vermiyor, şikâyete geldim" der.
- Peygamber hemen kalkıyor…
- Sahabeler nereye ya Resulallah diyor?
- Ebu Cehil’e, “Ondan bu kadının hakkını almaya gideceğim.”
- Sahabeler “ya Resulallah şimdi senin kanını döktüler, kendimizi dahi koruyamıyorken” derler.
- Peygamber, “yarın Allah’ın huzurunda o gitti biz engelledik, diyecek misiniz” der.
- Sahabeler “yok” derler.
- O zaman gideceğim der ve gider…
Daha biraz önce onun başından kan akıtacak derecede kendisini dövenlerden, hakkı gasp edilmiş bir mazlumun şikâyeti üzerine, mazlumun hakkını sorgulamaya ve almaya gider.
Bizler böylesi bir Peygamberin ümmetindeniz, ne mutlu! Peki, bizler öyle miyiz?
Hak talebinde bulunmakla ümmeti bölmeyi karıştıranları, müslüman sayılıp sayılmadığına bile kendilerini karar merci sananları, müslüman olmanın kriterlerini kendince belirleyenleri, müslüman olan Kardeşlerinin hakkını vermeyen müslümanları kime şikâyet edelim?
Böylesi bir sorunun çok ağır olduğunu sananlar olacaktır elbet…
Bırakın İslam’ın dışında bulunanlardan kardeşlerinin hakkını istemeyi, bizatihi kendileri yeri geldiğinde biz din kardeşiyiz dedikleri kardeşlerinin haklarını gasp eden bir ‘Ümmeti’ tasavvur ederseniz, sorunun ağırlığı biraz azalacaktır sanırım.
Empati lütfen birazcık da olsa, yeri geldiğinde o yere göğe sığdıramadığınız empati!
Ama her şeyin teori ve pratiği nasıl aynı değilse, sanırım empatinin de teori ve pratiği aynı değildir…
Bunu kimlere soruyorum derseniz, Irak ve Suriye’deki Arapların şahsında tüm Müslüman Araplara, Türkiye’deki Türklerin şahsında tüm Müslüman Türklere, İran’ın şahsında tüm Müslüman Farisilere/acemlere soruyorum.
Hani tek birleştirici unsur din idi! Buyurun o zaman bu dinin gereklerini yerine getirin ve buna “Kendisi için istediklerini kardeşi için istemedikçe mü’min olamaz” düsturundan başlayın! Evet kardeşiz. Ve “Bizi aldatan bizden değildir” demiş Nebi (s.a.s.)
Ama kardeşlik nedir Allah aşkına!
Hani hepimiz biliriz… Müslümanız ya! Bilmemiz gerekir, bir savaş meydanında yaralılara su dağıtılırken, kendisine ilk olarak su ulaşan sahabe, suyu kardeşime verin, diğeri de diğerine götürün der… Ve bu durum hepsinin şehit düşmesine kadar devam eder. Ya, ne demek!
Peki, bu mümtaz tablodan sonra bizimki de Müslüman kardeşliği oluyor mu?
Ama diğer taraftan bırakın her bir ırkın kendi adı ile devletinin olmasına, her bir Arap kabilesi ve arap şeyhi bile kendi adıyla devlet kurma hakkına sahip ve kuruyorken ırkçılık olmuyor ve bu ‘bölücülük sayılmayıp ümmete’ zarar vermiyor.
Beni en çok üzen de hak talebinde bulunulduğunda bazılarının bunun ümmete zarar verebileceğini söylemesidir. Hangi ‘Ümmet’ diye, sormazlar mı adama? Ortadoğu’da at koşturan kim, diye soralım kendimize… Ağıtlar hangi dilde yükselmekte semaya… Çok acı!
Buyurun hepimiz bölücülük yaparak, paramparça ettiğimiz, bu dinin getirdiği ve onunla vasıflandırıldığımız “Ümmetül vüsta” mutedil/orta ümmet’in inşası adına kendi ırkımızın adıyla kurdurduğumuz devletlerin arasından sınırları kaldıralım ve kendi ırkımızı/ırkçılığımızı bir daha çıkmayacak bir şekilde gömelim. Var mısınız? Bu mümkün müdür diyenleri duyar gibiyim.
Hatırlıyor musunuz ümmeti?
Sormak istiyorum, Yemen nerde? Ve İslam’ın son karakolu/kalesi denilen yeri kurtaranlar kimler ve şimdi ne haldeler? Sadece bir ırktan olanlar mı orada çarpıştı?
“Çift parlamento!” Neden olmasın! Buna halife ve hilafet mi dersiniz yarı başkanlık veya başkanlık mı dersiniz…
Amerika birleşik devletlerinde bu mümkün de, bizde neden mümkün olmasın?
Bakın biz farkında olmadan her gün kaç sefer; “Amerika birleşik devletleri” diye telaffuz ediyoruz. Peki, bu devlet kaç eyalet haberiniz var mı?
Virginia, Kentucky ve o meşhur olan Pennsylvania bunlardan bir kaçıdır.
Ve bunlar dünyaya yön vermekle ve yönetmekle kalmıyor, dünyayı yiyorlar.
Biliyor musunuz ABD’nin bayrağındaki her yıldız bir eyaleti temsil ediyormuş.
Bir de bu devlet o kadar güçlü ve muktedir ki; kardeşlerinizin bu devletten medet umduğu, ithamı da yayılmakta. Bu doğru ise bu iddia sahiplerine cevaben söylemek isterim ki; Kardeşlerinizi o gayri müslimlere itenler utansın, onlara mecbur bırakanlar utansın...
Çok acı ve enteresan bir durumla karşı karşıya bulunmaktayız. Gayri Müslimlerden dindaşlarının hakkını isteyen bir Peygamberin ümmetinin varisleri olduğunu sananlar bu gün, o gayri Müslimlerin varislerinden kendi dindaşlarının hakkını isteyeceği yerde o gayri Müslimler ‘bu ümmetten’ dindaş olduklarını iddia edenlerden, dindaşlarının hakkını istemektedir veya öyle gözükmektedir. Gerçekten de çok acı değil mi?
Netice olarak: Karşınızda, anlayan varsa o zaman söz anlamını bulur, yoksa gıdaklamadan farkı kalmaz sözün...