Demokrasilerde halk kendini temsil etmesi için milletvekillerini seçer. Bu vekiller de ülkenin meclisini; yani “Yasama”yı oluşturur. Bunların içinden de ülkeyi yönetecek bir hükümet; yani “Yürütme” çıkar. Yasamanın ülke yönetimi için çıkardığı yasaları uygulayan Yürütme, yaptıklarından dolayı “Yargı”ya karşı sorumludur.
Yani demokrasiden söz edilen bir ülkede “Kuvvetler Ayrılığı” dediğimiz bu olgu vardır. Her kuvvet kendi içinde bağımsız, ancak birbirlerine karşı sorumludurlar. Hiçbir kuvvet tek başına diğerlerini yok sayamaz. Yürürlükteki yasalara karşı herkes sorumludur.
Ülkemizde ise demokrasi çağdaş anlamıyla kullanılmak yerine “amaca ulaşılana kadar bir “atlama tahtası” sayıldığından” Kuvvetler Ayrılığı ilkesinden falan söz etmek havanda su dövmek olacaktır. Hele uygulayıcıları antidemokratik seçim yasaları ve seçim barajları sayesinde seçmenlerin % 35 oyunu alıp meclisteki sandalyelerin ise %65’ini elde edince, bundan sonra demokrasinin erdemlerinden değil, sadece kendine dönük nimetlerinden sonuna kadar yararlanmadan söz edilebilir.
Böylesine dengesiz ve antidemokratik oluşumlar ise demokrasiyi kalkan olarak kullanarak faşizme ve diktatörlüğe doğru gitmektedir. Orantısız gücü eline geçiren iktidar, devletin tüm kurum ve kuruluşlarını kendileştirerek çevresinde adeta bir zırh oluşturmaktadır. Bu zırh ve her istediğini denetimsiz yapabilme hırsı, en yakın aile bireylerinden başlamak üzere yandaşlardan oluşan bir “Saadet Zinciri” yaratmaktadır.
Bu tür iktidarları ayakta tutan tek şey maddi çıkarlar ve paylaşımlardır. Hırsı aklının önüne geçen bu gücün sahipleri hiçbir şeyden korkmayacak hale gelebilmektedirler. Ancak işte bu “azgınlık noktası” aynı zamanda çöküntünün başladığı nokta da olmaktadır. Paylaşılacak mallar azaldıkça, paylaşma bekleyen ve daha da çok pay isteyenler arttıkça saadet zinciri de bu baskıya direnemeyecek ve kopma başlayacaktır.
Antidemokratik düzen ve bundan yararlanarak iktidarı elinde tutanlar sayesinde toplumda tam bir ahlak kokuşması oluşmuş, her yandan yolsuzluk ve rüşvet kokuları yükselmeye başlamıştır. İnsanlar açlık sınırının altında yaşam savaşı verirken her yanda türedi zenginler ortaya çıkmıştır.
Aslında demokrasinin işleyebildiği toplumlarda Kuvvetler Ayrılığı ilkesi de sorunsuz yürüyeceğinden, doğal olarak herkesin yaptığı bir yanlış varsa hesabını ödeyeceği beklenir. Kimse hesabını veremeyeceği kadar mal-mülk sahibi olamaz. Çünkü ilgili kurumlar hemen sorar adama; “nereden buldun bu kadar parayı-pulu?” diye!... Kayıt altında, vergisi ödenmiş her türlü gelir ve zenginlik ancak saygı duyulacak bir şeydir.
Eskiden böyle bir yasamız vardı, biliyor musunuz? Seveni-sevmeyeni herkesin dürüstlüğünden şüphe etmeyeceği rahmetli Ecevit zamanında Maliye Bakanı Zekeriya Temizel tarafından hazırlanarak “4369 Sayılı Nereden Buldun Yasası” olarak çıkarıldı. 27.09.1998 tarihli resmi Gazetede yayınlanmıştı. Ama sözde demokrat ve dindar olduğunu ısrarla her şeyin önünde söyleyerek vatandaşın gözünde dürüstlük abidesi(!) olanlar bu yasanın yaşamasına asla izin vermediler!...
Sonra yasanın yürürlüğe giriş tarihi sürekli ertelendi. Peki; bu çok önemli, bir yerde insanların dürüstlüklerinin aynası olacak yasayı kim kaldırdı dersiniz? İyi düşünün; kul hakkı yemeyen, namuslu, yasalara saygılı, malının-mülkünün hesabını kolayca her zaman verebilecek biri böyle bir yasanın kalkmasını isteyebilir mi? Yanıtı; “Asla!” olmalıydı!...
Evet, bu yasayı en sonunda AKP iktidarı 09.01.2003 tarihinde tamamen yürürlükten kaldırdı!...
Hani bunlar haktan, hukuktan, dürüstlükten, kul hakkından, yetim tüyünden falan söz ediyorlardı? Eğer böyle bir yasa olsa kimseler böyle kolayca rüşvet yiyebilir, haksız zengin olabilir miydi? Elbette hayır!... Ama işte AKP’nin gerçek yüzünü çok net olarak ortaya koyan ve dürüstlük konusunda mihenk taşı olan yasayı AKP yürürlükten kaldırdı!
Halen “AKP çok dürüsttür, dindardır, kul hakkı yemez” falan diyenler varsa bu konuyu bir zahmet araştırsın. Ne de olsa bana muhalif-iftira ediyor diyeceksiniz. Ama her şey ortada!
Sevsinler sizin dürüstlüğünüzü! Ha; bir de gerçekten AKP’nin en başından en sonuna kadar yetkilileri, gerçekten servetlerini nereden bulduklarını yasal olarak açıklayabilirler mi sizce?
Pek azı hariç; hiç sanmıyorum!