"Hürriyet'in ilkeleri gereği" diye savunanlara, sadece Ahmet Kaya için atılan "Vay Şerefsiz" manşetini hatırlatmak bile yeter. Başta Emin Çölaşan olmak üzere, çok sayıda köşe yazarı, ona buna "hırsız", "dolandırıcı" çamurunu bulaştırmadı mı? Bırakınız özür dilenmesini, yollanan tekzipler dahi gazetede yayınlanmadı.
Hürriyet'in ilkelerine göre "kişileri küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadeler" kullanılamazmış. Sen gel onu benim külahıma anlat!
Ahmet Kaya "kişi" değil miydi?
Onu, askerden tedarik edilen düzmece bir haritanın önünde gösterip, PKK'lılara konser verdiği yalanını kim uydurdu?
O gazetede, bir köşe yazarı, (Oktay Ekşi değil) şöyle yazmadı mı? "Ahmet Kaya yalancı haysiyetsizin biridir. Avantayı nerede bulsa ona göre bağırır. Bugün PKK'nın para dağıttığını görünce PKK'lı, yarın travestiler dağıtırsa ondan..." O köşe yazarı, "Hürriyet'in ilkeleri gereği" istifa ettirildi mi? Aksine sırtı sıvazlandı; ödüllendirildi.
Meşhur Andıç konusunda, bir başka Hürriyet yazarı (Oktay Ekşi değil) şunları yazmadı mı? "Fethullah kanalı Samanyolu'ndan para alan Mahir Kaynak isimli kışkırtıcı ajan, devleti dolandıran Mehmet Ali Birand... Şemdin Sakık ötecek Türk milleti bu hainlerden hesap soracak..."
DSP'nin tasfiye edilmesi aşamasında, (2002) Bülent Ecevit, yıkanmayan, kendine dahi bakmaktan aciz biri gibi takdim edilmedi mi? Hem de manşetten... "Hastaneye yattığında, derisinde kabarma ve lekeler var. Hastanede görülüyor ki, bunlar iyi yıkanmadığı, iyi temizlenmediği için oluşmuş şeyler.
Hastanede yıkayıp paklıyorlar. Bülent Bey'in, uzamış ve bakımsız kalmış el ve ayak tırnaklarını kesiyorlar..."
Her nedense, Hürriyet'te çıkan haberler, hep belirli bir psikolojik harekâtın öncüsü ya da takipçisi olmuştur. Belki, "tesadüfen"dir. Hrant Dink'in "Sabiha Gökçen Ermeni asıllı" haberinin, Agos'ta yayınlandıktan 15 gün sonra Hürriyet'in manşetine taşınmasında da, herhalde tesadüf rol oynamıştı. O yayından bir gün sonra tesadüfen Genelkurmay Başkanlığı ağır bir açıklama yaptı; Dink, vilayete çağrılarak tehdit edildi. Tesadüf! Tıpkı Ahmet Kaya'nın, 10 Şubat 1999'da, Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde hakarete uğramasından 4 gün sonra, Hürriyet'te "Vay Şerefsiz" manşetinin atılması gibi. Ya da, Ecevit'le ilgili haberi takip eden 2-3 gün içinde, Hüsamettin Özkan'ın, çok sayıda milletvekiliyle DSP'den istifa etmesi gibi.
"İlkeler" demeyin bana! Tayyip Erdoğan'ın resminin Hikmetyar ile birlikte yayınlandığı ve başbakanın kolayca aşağılandığı devir geride kaldı; "Erdoğan çetin ceviz çıktı" derseniz anlarım. Oktay Ekşi, köşe yazarları arasında "üslubu en bozuk olan" değildi. Evet, kutuplaşmanın bir parçasıydı. Ama her salı, parti liderlerinin birbirine karşı en ağır sözleri sarf ettiği bir siyasi ortamda, gerginliğin halka ve köşe yazarlarına nefret duyguları aşıladığı gerçeğini de unutmayalım Bence, Ekşi, gergin siyasetin kurbanı oldu.