Bu güne kadar Polonya ile ilgili yazdıklarım yaşam tarzları ve ortak tarihimiz üzerineydi. Uzun süredir eğitimime burada devam ederken, eğitim sisteminde Türkiye’den çok farklı olan bazı noktalar farkettim. Üstelik Türkiye’deki eğitim bakanının eğitim sisteminde yeni değişikler yapacağını duyunca tam zamanı deyip başladım yazmaya.

Polonya’nın üniversite anlayışı bizden çok çok farklı. ÖSS denen şey yok bir kere. Hangi bölümde okumak istiyorsanız okul notlarınıza bakılıyor ve ona göre gidiyorsunuz o bölüme. Her sene 2 milyon aday olmadığı için de istediğiniz bölüme giriyorsunuz genellikle. Bunun olumlu ve olumsuz yönleri var tabi. Örneğin, üniversiteye girerken herhangi bir seçme sınavına girmiyorsunuz ve seviyenizin çok üstünde bir bölüme başlayabiliyorsunuz. Bunun sonucunda o bölümü bitirmek yıllar alabiliyor.

Diğer bir deyişle, matematik dersi okul hayatı boyunca iyi olmayan bir öğrenci, matematik bölümünde okuyabiliyor. Yani bu tamamen öğrenciye kalmış bir seçim ve doğal olarak öğrenciler bizdeki gibi ismi cazip gelen bölümlere değil, gerçekten sevdikleri ve üstesinden gelebileceklerine inandıkları bölümleri seçiyor.

Aileler de ‘benim çocuğum şu şu bölümde okuyor’ diyerek tatmin olma gereği duymadığından, öğrenciler öğrenciliğini yaşıyor.

Okuyacağı bölümün kendi seçimlerine kalmış olmasının, öğrencilerin kişiliğini daha da geliştirdiğini farkettim. Zira, öğrenci ve öğretmenler birlikte eğlenebiliyor, ders zamanı da herkes duracağı mesafeyi iyi biliyor.

Sınav sistemine gelince, her öğretim görevlisi farklı bir yol izlese de, birçoğu sözel derslerde yazılı sınav yapmıyor. Öğrencilere konu anlatılıyor, notlar veriliyor ve sınav haftasında öğretmen, öğrencilerle odasında birebir sohbet eder gibi ders hakkında konuşup sorular soruyor.

Yani öğretmen, konu hakkında bilgi almak isteyen, soru soran kişi konumunda, öğrenci de konuyu açıklayan, aydınlatan konumunda. Bu sayede öğrencinin konuya ne kadar hakim olduğunu da görmüş oluyor. Kimse de sınav stresi yaşamıyor. Ancak bu mülakata girecek öğrencilerin kapıda beklerken ki heyecanı görmeye değer. Odadan çıkan kişiye ilk olarak ‘geçtin mi’ ‘neler anlattın’ gibi sorular soruluyor.

Ancak bu sözlü konuşmanın tamamen öğretim üyelerinin soru sorduğu bir konuşma olduğunu düşünmeyin. Bazı noktalar da öğrenci de soru sorabiliyor. Buradaki amaç, öğrencinin konuya hakim olup olmadığını anlamak.

Bu yazdıklarımın çoğu sözel dersler için geçerli, sayısal dersler için sınav yapılıyor. Notlar 1’den 5’e kadar olduğundan, ‘ben 84 aldım, bir puan vermedi hoca 5 alayım’ gibi yakınmaları duymuyorsunuz. Ancak 3-, 5+ gibi notlar mecvut.

Herhangi bir sebepten dolayı sınavı geçemeyen öğrenciye dönem bitmeden bir sınav daha yapılıyor ve bu sınavdan aldığı not geçerli oluyor. Ancak kimse de bunu, 'geçmesem ne olacak, yine bir sınav daha yapar nasıl olsa’ diyerek suistimal etmiyor. Belki de kimse bunu kullanmaya kalkmadığı için öğretmenler böyle kolaylıklar sağlıyordur, kimbilir?

Bir de hiç sınav veya mülakat yapmayan öğretim üyeleri de var. Benim öğretmenlerimin biri hariç hepsi bu grupta.

Bu gruptaki öğretim üyelerinin izlediği yol şöyle;
Sizden konuyla ilgili bir ödev hazırlamanızı istiyor. İnternetten araştırma yapmak serbest, ancak kopyala/yapıştır yasak. Arama motorlarından kontrol ederek hemen anlıyorlar. Kaç sayfa olması gerektiğini ve başka hangi noktaları içermesi gerektiğini anlatıyorlar. Bunların yanında kendi cümlelerinizle bir de (genellikle)İngilizce veya Lehçe yazı, kompozisyon yazmanızı istiyorlar. Bu biraz korkutucu görünebilir ama en keyifli olanı bu. Yazarken kendi cümleleriniz olmalı ve kendi perspektifinizden konuyu değerlendirdiğiniz için kimse sizi yargılamıyor. Üstelik bu ödevinizi, öğretim üyesinin e-postasına göndermeniz yeterli. Yani süsleyip şeffaf dosyalar içinde odasına götürüp teslim etmenize gerek yok.

Gördüğünüz gibi, öğrenmenin kolaylaşması ve öğrencilerle yakın iletişim kurarak verimliliği artırmak için herşey ayarlanmış. Değerlendirmesi sizden...