İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Metin, fakülte yaşamıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Spor Hekimliği denince genellikle birçok kişi tarafından spor yaralanmaları sonrasındaki tedavi ve rehabilitasyon sürecinin yürütüldüğü sınırlı bir alan algılandığı hatırlatması yapan Prof. Gökhan Metin, "Spor Hekimliği, spora / egzersize bağlı olarak ortaya çıkan yaralanmaların yanı sıra onların engellenmesiyle de ilgilenen bir tıp alanıdır" vurgusunu yaptı.
PROF.DR. GÖKHAN METİN'İN BUGÜNE GELEŞİNİ ANLATABİLİRMİSİNİZ?
Tıp eğitimi alabilmek her gencin idealidir. Siz nasıl karar verdiniz? Hekim olma fikrine nasıl yöneldiniz, sizi etkileyen ne oldu?
Belki çok sıradanmış gibi gelebilir, ancak bana hekimlik mesleği için rol model olan kişi ortaokul eğitimim sırasında bulunduğumuz ilçenin sağlık ocağı doktoruydu. O sıralarda babamın görevi nedeniyle Muğla’nın Ula ilçesinde yaşıyorduk ve Dr. İsmail (Amca) Bey bizim yan komşumuzdu. Sürekli gözümün önünde oluşu ve birkaç sağlık sorunum sırasında bana dönük yaklaşımı, sanırım o senelerde mesleki tercihime dair fikirlerimin temelini oluşturmuştur.
Eğitimin en kritik aşaması, Ortaöğretimin son yıllarıdır. Yaşamınıza yön vereceğiniz zaman sürecinde. Bu dönemde, sizi etkileyenler, yönlendirenler nelerdi? Yaşamınızda verdiğiniz o özgün mücadeledeki üniversite öncesi eğitiminiz, üniversite hedefleriniz ve neden Tıp eğitimi?
Bence ortaöğretimimin kilit taşı İzmir Atatürk Lisesidir. 1975-78 yılları arasında yatılı öğrenci olarak geçirdiğim 3 yıllık zaman sürecinin hem psiko-sosyal gelişimim açısından hem de mesleki hedefime yönelmek adına bana çok şey kattığını düşünüyorum. Bu dönemin özelinde ülkemizin o günkü politik iklimi nedeniyle oldukça dramatik durumlar yaşayan arkadaşlarımı görerek kendimi derslerime daha fazla konsantre ettiğimi düşünüyorum.
Bunun yanı sıra geleceğimi iyi bir üniversitede gerçekleşecek düzgün bir mesleki eğitimle kurabileceğimi o sırada sezebildim. Ayrıca hekimlik mesleğinin toplumumuzun her kesimi tarafından da saygınlık görmesi de beni çocukluk hedefime ulaşmak adına bu dönemde daha fazla çalışmaya sevk etti diyebilirim.
TIP FAKÜTESİ YAŞAMINIZ VE NEDEN SPOR HEKİMLİĞİNİ SEÇTİNİZ?
Fakülte yaşamımın ilk senesinde -tabir yerindeyse- duvara tosladığımı söyleyebilirim. Zira toplam 5 dersin 3’ünde başarısız oldum. Sanırım Cerrahpaşa Tıp Fakültesi gibi köklü bir kurumda eğitim imkanını elde etmek ve bunu bir imtihan sonrasında başarmış olmak beni gökyüzüne çıkarmıştı. Tabi ki sonrasında ayaklarım yere bastı ve bir daha hiçbir dersimden başarısızlık yaşamadan fakülteyi normal zamanında bitirebildim.
Diğer yandan tıp fakültesinin zorlu derslerinin dışında, 1970-80 yılları arasındaki ülkemizin kaotik ortamından bizler de nasibimizi aldık diyebilirim. Benim için en korkutucu olanı ise bir arkadaşımla birlikte evimize dönerken iki farklı siyasal gurubun mahalle arasında gerçekleşen silahlı çatışması arasında kalışımızdı. O günkü yaşadıklarımız insan yaşamının gerçekten de pamuk ipliğine bağlı olduğunu bana -hala- hatırlatır ve bu bağlamda insan hayatına dokunan mesleğimi yaparken “öncelik yaşama zarar vermemektir” ilkesini uygulamamda yardımcı olur.
Bir doktorun tüm zorluklara rağmen yaşamını kolaylaştırabilmek için ne tür mücadeleler verdiğinin çok özgün örneklerinden birisiniz. Neden spor hekimliği?
Şüphesiz ki tek bir sebebi yok. Ancak önde gelenlerden birisi sporu gerçekten çok seviyor olmam. Hem fiziksel aktivite yaparak hem de iyi bir izleyici olarak sporun birçok dalıyla yakından ilgili olduğumu söylemeliyim. Futbol, basketbol, tenis, yüzme, bisiklet ve atletizm yakından takip etmeye çalıştığım branşlardır. Bu arada yaşamımın farklı zamanlarında bunların içinden bazılarıyla da haşır neşir oldum. Şu ara sadece bisiklet sürebiliyor ve düzenli yürüyüş yapabiliyorum.
Diğer yandan sporculara ait olan başarıların, gerçekleştirdikleri performansların ve sağlık durumlarının kendileri dışında ait oldukları ailelerini, toplumlarını ve ülkelerini de yakından ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle sporun paydaşları içinde önemli rolleri olan hekimlerin Spor Hekimliği olarak bilinen tıbbi disiplinde uzmanlaşmaları için ve bu alanda bilimsel temelli yeni bilgilerin üretilmesi hususunda çaba göstermeyi çok gerekli görüyorum.
SPOR HEKİMLERİ BİLDİĞİMİZ HEKİMLİKTEN FARKLI NELER YAPAR?
Spor Hekimliği denince genellikle birçok kişi tarafından spor yaralanmaları sonrasındaki tedavi ve rehabilitasyon sürecinin yürütüldüğü sınırlı bir alan algılanmaktadır. Oysa Spor Hekimliği, spora / egzersize bağlı olarak ortaya çıkan yaralanmaların yanı sıra onların engellenmesiyle de ilgilenen bir tıp alanıdır.
Bu alanda uzmanlaşan hekimlerin hedef ve görevleri olası yaralanma risklerini azaltmak veya engellemek, tedavisi ile sporcunun/bireyin sağlığını en uygun şekilde idame ettirmek ve sonrasında sportif/egzersiz performansını en üst düzeye çıkarmaktır.
Bu yazılanlar doğrultusunda bakılacak olursa teknoloji her ne kadar bilgisayar kontrollü olsa da ona en fazla uyum gösteren ve hedeflerimiz doğrultusunda en çok faydalanan meslek grubu içindeyiz diyebilirim.
Bireylerin egzersiz ve spora katılımları sırasında ortaya çıkan akut veya kronik sağlık sorunlarını veya yaralanmaları muayene ve test etmek, tanı koymak ve medikal tedavi ve sportif rehabilitasyon planlamak, gerektiğinde ilgili uzmanlık dallarına yönlendirmek. Kısaca ortaya çıkan sorunları doğru ve en kısa zamanda çözümleyerek fiziksel aktif durumlarına tekrar geri dönüşlerini sağlamak için gereğini yapıyoruz diyebilirim.
Spor hekimi olarak yaşadığınız ilginç denemeler, olaylardan örnekler verebilir misiniz?
Mesleki geçmişimin bir döneminde Beşiktaş Jimnastik Kulübünün futbol takımında spor hekimi olarak görev yapmıştım. Yaşadığım ilginç olay bu süreçteki bir Avrupa kupası maçına aittir. Oynadığımız maç sırasında bir ara 3-0 öne geçmiş ve bu skorla turu geçecek avantajı elde etmiştik. Ancak maçın 70 ile 80. dakikaları arasındaki 10 dakika içinde karşı takım bize arka arkaya 3 gol atarak durumu eşitledi ve maç bu şekilde sona erdi. Neticede kendi sahasındaki ilk maçı 1-0 kazanan rakip bizi bu skorla elemişti. Maç bittikten sonra moral bozukluğu nedeniyle yedek kulübesinden bir müddet kalkamadığımı hatırlıyorum. Öylece kalmıştım…
Daha sonra yanıma takımımızın masörü geldi ve ‘Hadi doktorum, bize soyunma odasında ihtiyaç var. Daha sakatlananlara bakacağız’ diyerek beni kaldırdı. Sözün özeti: Hekim olarak bizler, bir taraftan takımdaki sporcu ve diğer bireylerin sağlıklarına konsantre bir şekilde çalışsak da diğer yandan kendimizi sporun duygularından maalesef uzak tutamıyoruz.
ÇAPA TIP FAKÜLTESİ, İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ OLDU. FAKÜLTE YAŞAMINIZ İLİ GİLGİLİ BİLGİ VEREBİLİR MİSİNİZ?
Benim fikrime göre, “İstanbul Tıp Fakültesi”, diğer bilinen bir adıyla “Çapa Tıp Fakültesi” ülkemizin tarihi ve en köklü kurumlarından biri olan İstanbul Üniversitesi’nin amiral gemisidir. Fakültemiz doğal olarak farklı hastalıklar için kurulan klinikler ile bütünleşmiş haldedir ve bizler fakülte hastanesinde hem hastalarımızla hem de öğrencilerimizle birlikte yaşıyoruz.
Benim günüm sabahları erken başlıyor ve 7:00’ye kadar hastanede oluyorum. Genelde saat 9:00’a kadar internetten güncel mesleki bilgileri tarıyorum. Daha sonra ise hasta muayeneleri, lisans dersleri, sporcu ve diğer bireylere ait egzersiz testlerinin değerlendirilmesi söz konusu oluyor. Ayrıca kliniğimizde “yüksek lisans” ve “tıpta uzmanlık programı” doğrultusunda eğitim alan öğrencilerimizin “tez danışmanlıklarını” yürütüyorum. Bu doğrultuda, onlarla sıkça bir araya gelip toplantılar yapıyoruz.
Spor hekimliğini tercih sebebiniz nedir?
Sporun kendi yaşamıma kattığı fiziksel ve duygusal tecrübelere çok minnettarım ve sanırım bu yüzden halen daha romantik bir bakış açısına sahibim. Biliyorum ki bizler spor sayesinde sadece kazanmayı değil aynı zamanda yenilmeyi, yenilince yılmamayı, daha çok çalışmayı ve başarmak için tekrar denemeyi öğreniriz. Bu sebeple, mesleki kariyer olarak şu an profesör unvanına sahip olsam da bu süreçte kendimi general olarak değil fikrimin bir askeri olarak görüyorum.
Prof Dr. Gökhan METİN; TIP FAKÜLTESİ DIŞINDAKİ SPOR HEKİMLİĞİ YAŞAMINI da anlattı:
Mesleğime 1984 senesinde Artvin ilinin Camili köyünde sağlık ocağı hekimi olarak başladım. O bölgenin sert geçen kış koşullarında zorlandığımı hatta 6 ay süresince köyden ilçeye kar nedeniyle gidemediğimi söylemeliyim. Daha sonra İzmit’te Veremle Savaş Dispanseri hekimliği ve Hakkari’de tabip asteğmenlik hizmetlerim var. Sonrasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Fizyoloji ve İstanbul Tıp fakültesindeki Spor Hekimliği uzmanlık eğitimlerim oldu. Bu noktadan sonra ise 6 yıllık BJK futbol takım hekimliği dönemim geliyor. 2005’de Doçent olduktan sonra Türkiye Futbol Federasyonu ve Türkiye Basketbol Federasyonuna ait Sağlık-İcra ve Dopingle Mücadele Kurullarında belli sürelerle üyeliklerim oldu.
Daha sonra ise Kadın Basketbol A Milli Takımımızın spor hekimi olarak 2008-16 seneleri arasında görev yaptım. Bu zaman zarfında 1 adet Avrupa 2.’liği, 1adet Avrupa 3.’lüğü, 1 adet Dünya 4.’lüğü, 1 adet Olimpiyat 5.’liği, 1 adet Olimpiyat 6.’lığı derecelerimiz oldu. Bu turnuvalarda ülkemizi temsil etmek gururum, madalyalar kazanmak ise mutluluğum oldu.
Bu şekilde güzelliklerin yanı sıra, basketbolun doğası içinde var olan son saniyelerde kaybedilmiş maçlarda hayal kırıklıkları yaşadım. Ancak beni en fazla zorlayan olumsuzluklar sporcuların sıkça karşılaştıkları sakatlıklarıyla ilgiliydi. Her ne kadar tıbbi yaklaşımda eksiklik yapmasak da yaralanma psikolojisi içindeki sporcu kardeşlerimizin bu süreçteki üzüntü ve kaprisleri bazen bana da yansıyor ve süreci yönetmemde zorluk oluşturuyordu diyebilirim.
Son olarak stresli bir olayı anlatarak bu söyleşiyi bitirmek isterim. Takım spor hekimi olarak bizler mesleğimizi sürekli seyahat edilen koşullarda icra ediyoruz ve bu nedenle her türlü araç kazası riskinin yüksek olduğunu biliyoruz. Ancak, bu durumunun bir uçak yolculuğu sırasında gerçekleşmesinin an meselesi olduğu hissetmek korkutucuydu. Korkum elbette ki kendim için olmadı. 2000 yılında “yaşadığım o olay sırasında” henüz
2 ve 5 yaşlarında olan çocuklarımı düşündüm. Zaten seyahat sonrasında, hemen ertesi gün kaza ve hayat sigortası yaptırdığımı hatırlıyorum”.