Böyle bir durum hem toplumsal hem de ferdi menfaatlere büyük zararlar verir.
Türkiye’nin önündeki süreçte, hepimizin konuştuğu bir çok önemli mesele var. Dünyadaki ekonomik kriz, uluslararası bölgesel, sorunlar, bölücülük, anayasa çalışmaları, siyasi partilerin pozisyonları, Haziran 2015 seçimleri, milletvekili adaylarının kimler olacağından başlayında ucu bucağı belirsiz bir çok sorunla karşı karşıyayız.
Aslında bütün bunlar, insanoğlu var olduğundan ve topluluklar halinde yaşamaya başladığından bu yana, hep mevcut bulunuyor. Önemli olan, bunu bilmek ve tedbirleriniz ile pozisyonunuzu ona göre almaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk dönemi hariç bugüne kadar gelinen süreçte, insanlarımıza tarih ve tarihin içindeki sosyal ve siyasi hareketler, kasden öğretilmemiştir. Yani bir tarih felsefesi içinde olayların sebep sonuç ilişkilerini değerlendirecek durumda değiliz!
Bu sebeble Türk Milleti, yakın tarihte ülkesinde, çevresinde ve dünyada olup bitenlerden habersizdir. Yüzeysel olarak haberi olsa bile doğru yorumlar yapamamaktadır.
Bu nedenle, ekonomik krizleri, sosyal çalkantıları, siyasi gelişmeleri doğru anlayamamaktadır. Tabiri caiz ise “bilgisiz insanların fikir üretmesi” hali Türk toplumu için çok geçerlidir.
Eğer iddiamızın aksi varid olsaydı,Türk Milleti; kapımıza gelip dayanmış olan bölünme ve çatışma risklerini önemser ve hükümranlığını sona erdirmeye yönelmiş anayasa çalışmalarına tepki gösterirdi. Hatta bunun da ötesine geçer, 2015 Haziran ayında yapılacak olan genel seçimleri irdeler, partilerin pozisyonuna bakar, bu kritik dönemde kimin milletvekili olacağını sorgulardı.
İçinde bulunduğumuz derin sessizlik, bütün bu saydıklarımızın bireyin ve bireylerin oluşturduğu toplumun gündeminde olmadığını bize gösteriyor. Kanaatimce bunun en önemli sebebi, tarihi bilmemek ve böylecede bu sorgulamaların bireyler ve toplum için teşkil ettiği ehemmiyeti anlamamaktır.
Bunun bir örneğinide, daha 100 yıl öncesine kadar bir Türk toprağı olan Suriye’de yaşananlarda görüyoruz. Malumunuz, komşumuz Suriye’de yıllardır süren savaş nedeni ile kan, gözyaşı ve sürgün var. Ama bu Suriye’nin başına ilk defa gelmiyor. Aktörler ve oyunlar değişmedikçe de, hep gelmeye devam edecek.
Osmanlı – Türk Devletinden ayrılıp Fransız Mandasına geçen Suriye’de, Fransa; 1925’te Suriye’nin tüm şehirlerini uçaklar ve tanklar ile bombalamıştı. Bu şehirler harabeye dönmüş. İçlerinde soydaşımız Türkmenlerinde bulunduğu onbinlerce Suriyeli ölmüş, bir çok cami ve tarihi mekan tahrip edilmişti. Bugün Suriye’de Esad güçlerinin sivillere karşı kullandığı varil bombalarını ilk kez Fransızlar, 1925’de Şam ve Halep’te kullanmıştı.
1920 yıllarda Suriye hükümetinin ve askerinin Fransız Mandasının emrinde olduğu dönemde, suçsuz insanların zindanlara atıldığını, öldürüldüğünü ve mallarına el koyulduğunu görüyoruz. 2015 yılında Suriye’de farklı bir şey var mı? Ve biz bunları bilerek Suriye’ye hiç böyle baktık mı?
Yine dönüp Türkiye’ye gelirsek, 1876’da yapılan Türkiye’nin modern anlamdaki ilk anayasası “Kanun-i Esasi” döneminde, ülkemizdeki ve dünyadaki şartları bilmezsek, bu gün yapılmak istenilen anayasa ile neyin hedeflendiğini anlayabilirmiyiz?
Batı ile aramızda bir türlü çözülemeyen tarihsel sorunlardan ve hesaplaşmadan habersiz isek, siyasi partilerin pozisyonunu ve 2015 Haziran seçimlerinin önemini ve kimlerin milleti vekil olarak temsil edeceğini yorumlayabilirmiyiz?
Niçin “zengin ülkenin fakir çocuklarıyız” diye düşünürken, küresel patronların bize bakışını bilmeyerek refaha ulaşabilirmiyiz?
Sevr’i ve Batı’nın; Ermeni, Rum, Bulgar, Sırp, Hırvat, Makedon ve şimdide pkk hamiliğinin, tarihini bilmeden, bunları süzebilir ve bölücülüğün dinamiklerini kavrayabilirmiyiz?
Hayır tarih bilmeden, hiç birini doğru yapamayız. Zaten bize tarihi kasden öğretmediler ki; yaşadıklarımızdan ders çıkartmayalım ve hataya düşelim diye.
Tavsiyem; önümüzdeki süreçte yaşanacak olan gelişmelere tarih ilminin ışığı altında ve doğru bilgilerle bakmaya çalışın. Aksi halde bu güne kadar çoklukla olduğu gibi yine manipüle edileceksiniz...