GÜNDEM

Türkiye, depremin ağır faturası ile seçime gidiyor…

Deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışan Türkiye hem bunun ağır faturası ile hem de seçim ekonomisinin getirileriyle de karşı karşıya. Ekonominin 3 değerli ismi Prof. Dr. Işın Çelebi, Prof. Dr. Emre Alkin ve Dr. Mahfi Eğilmez gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundular.

Deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışan Türkiye hem bunun ağır faturası ile hem de seçim ekonomisinin getirileriyle de karşı karşıya. Ekonominin 3 değerli ismi Prof. Dr. Işın Çelebi, Prof. Dr. Emre Alkin ve Dr. Mahfi Eğilmez Altınbaş Üniversite’sinin düzenlediği Çarşamba Buluşmalarında bir araya gelerek, gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundular.

  • Prof. Dr. Işın Çelebi; “Deprem, tüm eksikleri ortaya çıkardı. Türkiye, gerçeklerle yüzleşti.”
  • Dr. Mahfi Eğilmez, “Hazine borçlanma programında yeni bir vergi yok. Deprem maliyeti nereden karşılanacak?”
  • Prof. Dr. Emre Alkin, “Seçim ve deprem bir araya geldi. Seçimden sonra sihirli formül ile ekonominin düzeleceğini zannetmeyin”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ekonomi Eski Bakanı Prof. Dr. Işın Çelebi, deprem nedeniyle 80’ den fazla ülkenin Türkiye’ye yardım ettiğini söyledi. Bunun, Türkiye’nin saygınlığının ve potansiyelinin dünyaca kabul edildiğinin göstergesi olduğunu belirtti. Prof. Dr. Işın Çelebi, deprem bölgesinin, çok verimli Mezopotamya Bölgesi olduğuna işaret ederek, bölgede 500 yıldır yaşanmayan bir depremin gerçekleştiğini kültür, sanat ve gastronomi dahil çok önemli değerlerin yitirildiğini dile getirdi. Ayrıca depremin, Türkiye’nin nerelerde eksik ve yanlışlıkları olduğunu da gün yüzüne çıkardığının altını çizdi. Çelebi, “İki gün bölgeye müdahale edilememesi maalesef çürümenin ifadesidir. Vatandaş olarak görmemizin zor olduğu noktalardaki sorunların ortaya çıktığını gördük. Mesela, bugüne kadar seçim ekonomisi mantığıyla para basıp, ulufe dağıtır gibi dağıtmanın normal olduğuna inanmıştık. Deprem, bunun normal olmadığını bize anlattı. Türkiye gerçeklerle yüzleşti.” diye konuştu. Çelebi, ek olarak seçim ekonomisi ile deprem bölgelerinin yeniden ayağı kaldırılmasındaki mali yükün iç içe geçtiğine değinerek, “Öncelikle bu 11 ilde kentsel dönüşüm yapılması lazım. Bunun için bu 100 milyar dolar kaynağa ihtiyaç var. Ama bütçemiz buna el vermiyor.” görüşünü dile getirdi.

Altınbaş Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mahfi Eğilmez de hesap yaparken neyi esas aldığınıza göre maliyetin değişebileceğini belirtti. “Yıkılan ve yeniden yapılması gereken konut sayısı ve depremzedelere yapılacak nakdi yardımlara, milli gelir kayıpları, üretim kayıpları, vazgeçilen, ertelenen vergileri de eklerseniz maliyet 100 milyar dolara çıkabilir” dedi. Asıl sorunun ise bu maliyetin nasıl finanse edileceği olduğunu söyledi. Mahfi Eğilmez, “Hazine, 3 aylık finansman programıyla mart, nisan, mayıs aylarında alacağı borçları açıkladı. Hazinenin yeni borç olarak alacağı rakamlar, eski borçların yerine alacağı borçlar olarak görülüyor. Deprem için yeni bir borçlanma yok. Yeni bir vergi yok, hatta ertelenen, silinen vergiler var. Bütçemiz depremden önce açıklanmıştı, yeni bütçemiz de yok. Bu maliyetin 30-40 milyar doları, bu yıla denk geliyor. Tahminen mevcut bütçe, ilk 6 ayda harcanacak, seçimden sonra ikinci bir bütçe çıkarmak durumunda kalınacak. Bu haliyle bu bütçe, bu işi karşılamaya yetmeyecek. Buna göre ben, deprem maliyeti, nasıl karşılanacak diye soruyorum?” değerlendirmesini yaptı. 

“Enflasyona etkisi nasıl olacak”

Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin ise depremin enflasyon etkisini değerlendirdi. Deprem öncesindeki tahmininin, baz etkisi geçtikten sonra %4’lük büyümeye, %50 oranındaki bir enflasyon ile girmek olduğunu ifade etti. Alkin, “Ancak şimdi depremin etkisiyle %1,5 – 2’lik bir büyüme ile yine aynı orandaki bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Seçimle, deprem bir araya geldi. Seçimlerden sonra sihirli bir formül ile ekonominin düzeleceğini de düşünmeyin.” açıklamasını yaptı. Döviz kurlarının üzerine sürekli bastırmaya devam edilirse, yayın çok gerileceğine dikkat çeken Alkin, “Vatandaş akıllı, eninde sonunda kurların artacağını varsayarak, ‘Ben şimdiden risk primini fiyatlamanın üstüne ekleyeyim’ diye düşünüyor. İnsanlar, sattıkları malı, nasıl geri koyacaklarını, hatta yerine koyamama riskine göre hareket ediyorlar. Biz buna “Fiyatlama Davranışlarında Bozulma” diyoruz. Kur riski taşıyan bir ülkede yaşadığımızı bilmekte fayda var.” dedi.

Mahfi Eğilmez, bu noktada, Türkiye’nin inşaatla büyümeye alışkın bir ülke olduğunu hatırlattı. 600 bin konut biriminin, etkilediği yan sanayi kollarıyla birlikte büyümeye katkısı olacağını vurguladı. Buna göre % 3 civarı bir büyüme olabileceğini dile getiren Eğilmez, ancak enflasyonun da bundan olumsuz etkileneceğini kaydetti. Bölgede küçük kobi, banka, eczane gibi birçok işletmenin yıkıldığını belirterek, 300 bin kişinin işsiz kalabileceğini öngördü. Bununla birlikte önümüzdeki dönemde artacak olan inşaat faaliyetlerindeki hareketliliğin, istihdamdaki açığı kapatabileceğini ekledi. Şu andaki %.8.5 faizin de anlamlı olmadığını söyleyen Eğilmez, politika faizi %15’ e çıkarılmak istense bile itibarlı bir yönetim ile desteklenerek, yapısal reformları devreye alarak yapılmasını önerdi. Ancak böyle yapılırsa gelecekteki beklentilerin olumlu yönde değiştirilebileceğini iddia etti. Eğilmez, “Faizi düşük tutarak, döviz satarak, bankalara baskı yaparak kuru tutmak iyi sonuç vermez, bir yerde patlar” dedi.

Işın Çelebi de toplam ihracatın % 12 ’sinin, tarım üretimin de %14’e yakınının bu bölgeden geldiğine değindi.  Bunun enflasyona mutlaka etkisinin olacağını söyleyerek, “Giyimdeki fiyat artışları TUİK rakamlarını etkiliyor. Ama bakıyorsunuz, alt giyim gruplarının istatistikleri silinmiş. İstediğiniz kadar rakamlarla oynayın, gerçek gerçektir. Türkiye’nin en büyük sorunu döviz kıtlığıdır. Bakıyorsunuz, Türkiye ihracatının, ithalatı karşılama oranı %60’a düşmüş. Bu çok büyük bir problem. Kurları sabit tuttuğunuz sürece de bu döviz sorunu devam edecek.”

“Toparlanma ve tedavi etme dönemini yaşayacağız.”

Bununla birlikte bir toparlanma ve tedavi etme döneminin yaşanacağını da belirten Çelebi, “Türkiye isterse bu kaynağı Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası, Dünya Bankası ve Yatırım Fonları gibi yurtdışı kurumlarından temin edebilir.” dedi. Çelebi, Japonya’nın geçmişte yaşadığı felaketi, 125 ülke ve 43 yabancı kuruluşun desteği ile çözdüğünü hatırlatarak, Türkiye’nin de haziran sonrası uluslararası piyasalardan kaynak bulabileceğine işaret etti. Çelebi’ye göre, belirsizlik kalkar ve güven ortamı oluşursa Türkiye’ye çok ciddi döviz girişi sağlanabilir. Çelebi son olarak, “Artık gelecek için çalışmanın, açık ve dürüst konuşmanın tam zamanı. Yeni bir para ve iktisat politikasına ihtiyaç var. Büyüme patikası içinde çalışandan yana bir yol izlenmeli. Yapı ve imar mevzuatını değiştirmeli, uluslararası standartlarda uygulamalı. Zira destek alacağımız uluslararası kuruluşlar, müteahhit firmaların kalitesine ve işleyişine de önem verirler.” açıklamalarını yaptı.

“Türkiye Cumhuriyeti farklı bir medeniyettir”

Gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş ülkelerin farklarına değinen Emre Alkin de, “Gelişmemiş ülkeler varlığa, gelişmiş ülkeler değerlere kıymet verir. Enflasyon ise değerleri yozlaştırır. Değerin olmadığı yerde, hiçbir varlık istikrarlı olarak fiyatını muhafaza edemez. Yükselir gibi yapar, külçe gibi düşer. Yapısal reformlar dediğimiz hususlar varlıkların değerini istikrarlı tutar” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle kıyaslanmaması gerektiğine vurgu yapan Alkin, “Türkiye Cumhuriyeti farklı bir medeniyettir. Kuruluş felsefesinde kültürlerini bir arada tutarak, evrenselleştirmiş bir Cumhuriyeti kurmuştur. Değerini artırmak için adalet, özgürlük, iyi eğitim, kadın ve erkeğin eşit haklarla omuz omuza medeniyete yürümesini esas alır. Onun için gelecekte refah içinde olacağımızı öngörebiliriz.” diyerek sözlerini tamamladı.