TUS cinayeti !

Kartalda çöken binada sorumlu olduğu iddia edilen teknik uygulama sorumlusu Uğur Mısırlıoğlu,projeyi çizen mimar Suzan Çayır tutuklandı.

Bu haberi okuyunca konunun teknik  detaylarını açıklamak isterim.

29.6.2001 tarih ve 4708 sayılı kanun çıkana kadar projeyi çizen mühendis veya mimardan birisi inşaatın teknik uygulama sorumluluğunu da üstlenirdi.

Yani inşaatın başlamasından bitimine kadar olan biten her şey bir kişinin kontrolündeydi.

İşin ilginç yanı bu mühendis  veya mimar da sınırsız sayıda proje çizebilir,statik yapabilir,sınırsız sayıda da teknik uygulama sorumluluğu alırdı.

Bundan dolayı inşaatlar hiç bir aşamada denetlenmezdi,denetlenemezdi.

Malzemeler, beton ,demir ve bütün uygulamalar eğitimsiz, bilgisiz işçi ve kalfaların elinde yürür giderdi.

Bu konuyla ilgili benim de teknik uygulama sorumlusu(TUS )olduğum bir inşaatta bir iş kazsı oldu.

Sıvacı beşinci kattan düştü ve öldü.

Bu durumda sorumlu binanın teknik uygulama sorumlusu olan mühendis olan ben ölüme sebebiyet vermek suçundan mahkemeye çıktım.

O mahkemede hakime dedimki;

Ben bir yılda 50 'ye yakın proje çiziyorum ve kanunun emrettiği şekilde TUS alıyorum.

Bu bir yılda elli, beş yılda iki yüz elli bina demektir.

Alınan ruhsatın yasal süresi beş yıl olduğu için, beş yıl boyunca çizdiğin bütün projelerin teknik uygulama sorumluluğu(TUS ) devem ediyor.

Yani ben geriye doğru beş yılda yaptığım bütün binaların teknik sorumlusuyum.

Bu durumda ben iki yüz elli şantiyeyi tek başıma nasıl denetlerim, bu konuda bir yanlışlık var, eksiklik var bunun düzeltilmesi gerekir diye savunma yaptım.

Hakim bana dediki;

''Savunmanız haklı olabilir, fakat ben kanuna bakarım bu kanun sana diyorki sabahtan akşama kadar inşaatta sandalyeyi atacaksın, oturacaksın ve teknik uygulama sorumlusu olduğun bütün binaları denetleyeceksin.Bu durumda kanuna göre senin denetleme yapmamandan dolayı iş kazsı olmuş ve işçi ölmüş'' dedi.

Ben de dedimki;

 Ben iki yüz elli şantiyeyi nasıl denetlerim, bunun dışında ofisimde proje çizmem lazım, belediyelerde çizdiğim projenin takibini yapmam lazım, ayrıca da iki yüz elli şantiyede denetim yapmam lazım,yani iki yüz elli sandalye atıp nasıl her şantiyede oturacağım, böyle bir yasayı çıkaranlar hiç olmazsa proje çizim ve şantiye sorumluluğunda beş on  diye sınırlama getirmeleri gerekir.

Bu yasa yanlışsa ve bütün mühendisleri ve mimarları ateşe atıyorsa benim suçum nedir diye sorduğumda hakim dediki;

''Mühendis bey sen yerden göğe kadar haklısın, elbette bu kanunun mantığı yanlış ve sizleri sıkıntıya sokan bir kanun fakat ben bu kanuna göre hareket edecek olursam size en az iki yıl hapis vermem gerekir.Kanunun mantıksızlığını mühendis olarak siz tartışabilirsiniz ama ben kanunu uygulamak zorundayım''

 diyerek duruşmayı sonlandırdı.

Duruşma salonunda geniş bir teknik tartışma yapma olanağı bulduk ve hakimde konuyu enine boyuna öğrenmiş oldu.

Aynı duruşmada hakim insaflı davrandı ve bir yıl hapis o güne kadar herhangi bir suç ve mahkemem olmadığı için para cezasına çevirdi  ve berat ettik.

Bu yaşıma kadar bir kez mahkemeye çıktım o da bu iş kazasıydı.

Merak edenler için işçinin ailesine bir daire ve o günün şartlarına göre iyi bir parayı ölen işçinin ailesine binayı yapan müteahhidin ödemesini sağladık ve dava kapandı.

İşte bu mantık içinde yapılan binalarda TUS sahibi olan mimar Suzan Çayır ve Uğur Mısırlıoğlu'nun tutuklanması o günkü      TUS meselesinden dolayıdır.

Bana göre de o yasanın yanlışlığının eksikliğinin ve mantıksızlığının cezasını bu arkadaşların çekmesi bana doğru gelmiyor.

Binanın projesini çizen mimar ve mühendis bu işte en masum olanları olmasına rağmen onların tutuklanması yanlıştır ve haksızlıktır.

Binayı yapanlar,belediyeler,malzemeyi verenler,bu binanın yapımına göz yuman kamu,beton firması,kum mıcır verenlerin hiç bir suçu yok tek suçlu projeyi çizen mimar ve mühendis nasıl olabilir.

İşte bu saçmalığa gene Ecevit hükümeti son verdi.

 29.6.2001 ve 4708 sayılı yapı denetim kanunu çıktı.

O kanun, kanun hükmünde kararname şeklinde çıkmıştı bir çok değişiklik yapılarak 2019 yılına geldi.

Şimdi yapılan inşaatlarda ölüm olması halinde proje çizenin ve statik projeyi yapan mimar veya mühendisin hiç bir sorumluluğu proje hatası dışında kalmamıştır.

Yapılan inşaatlarda ölüm olması halinde, proje çizenin ve statik projeyi yapanın sorumluluğu sadece projeyle sınırlıdır.

Ölüm olması halinde, ilk sorumlu binanın şantiye şefidir,ikinci sorumlu yapı denetim şirketi ve denetçi mühendislerdir,üçüncü sorumlu binanın iş güvenlik uzmanlarıdır.

Yani bu günkü yasa bir doğru yolu 2001 yılından itibaren yakalamıştır fakat hala büyük eksiklikler vardır.

Bu günkü yapı denetim yasasına göre de denetimi yapan şirkete, parayı denetimini yaptığı inşaat sahibi müteahhit ödemektedir.

Yani parayı vereni o parayı alan denetlemektedir ve dolayısıyla denetim yapılmamaktadır.

Bu gün eskiye göre yani 2000 yılı öncesine göre çok büyük mesafe alınmıştır.

Demirde betonda ve teknik elemanlarda büyük gelişmeler ilerlemeler olmuştur fakat gene de istenilen güvenlik ağırlıklı denetimler yapılamaz durumdadır.

Bu durumun ortadan kaldırılması için mevcut yapı denetim yasasının değiştirilmesi gerekiyor.

Bu konuyu 60.hükümette bayındırlık baklanı olarak görev yapan asker arkadaşım mimar Mustafa Demir'e rapor halinde vermiştim, o da yasanın yanlışlarını bir mimar olarak ben de biliyorum bu konuda çalışmada yapıyoruz değiştireceğiz dedi fakat değiştirmeye ömrü yetmedi yerine gelen bakan Erdoğan Bayraktar da malum görevini yaptı gitti.

Hala yasa yamuk ve yanlış haliyle 19 yıldır devam ediyor.

Buradan yola çıkacak olursak acil olarak inşaat sektörünün disiplin altına alınması gerekiyor.

Nüfusu bizimle aynı olan Almaya'da 2700 müteahhit varken,biz de bu sayı 330 bindir.

Evet tam üç yüz otuz bindir.

Yani bu ülkede herkes müteahhit olabilir, herkes inşaat yapabilir, oysa bu iş bütün mesleklerden çok daha önemlidir.

Çünkü bir inşaat yanlış yapılırsa yüzlerce insan ölür, bir doktor yanlış yaparsa bir kişiyi öldürür.

Bizim ülkemizde 2000 yılından sonra yapılan binalar daha önce yapılan binalardan daha iyi olduğu kesindir fakat istenilen güvenlik sınırının üstüne çıktığımızı söylemek çok doğru olmaz.

Yapı denetim şirketleri kesinlikle bu haliyle denetim yapmıyor.

Gene iş güvenliği uzmanları bu haliyle doğru işlemiyor.

Bütün bunların düzeltilmesi çoğunluğu  birinci deprem bölgesi olan ülkemizde acil bir sorun olarak önümüzde durmaktadır ve de maalesef deprem tehdidi en büyük düşman olarak önümüzde duruyor olmasına rağmen yapılamıyor yasa düzeltilemiyor.

Önüne gelen inşaat yapıyor ve insanların olabilecek büyük depremde tabutluklar yapılıyor bunun  bir an önce fark etmemiz gerekiyor.