İstanbul Finans Zirvesi Danışma Kurulu Başkanı Hakan Yurdakul, Zirve’nin açılış konuşmasında, “Bu çağın esas meydan okuması finansal metamorfoz çerçevesinde; bu bahsettiğim nesnel, pozitif bilimlerin yer çekimi kuralına benzer ekonomi gerçekleri ve kurallarıyla finans sektörü ve reel sektör arasındaki ayrışmanın normalleşmesi ve bizim bunları tanımamız” dedi.
Reel sektörle finans sektörünün ayrışmasında 1980’lerin kritik öneme sahip olduğunu söyleyen Yurdakul, “1980’ler uluslararası girişimler ve uluslararası şirketlerin küresel düzeyde yaygınlaşmaya başlamasının ve finansal modellerin küreselleşmesi ile yaygınlaşıyor ve 2008’deki hepimizin yaşadığı küresel krizle de rüştünü olumsuz bir şekilde de ispatlıyor” dedi.
Finans sektörünün reel sektör ile olan ilişkisini siyasal metamorfoz üzerinden tartışırken aslında temel olarak ‘ekonomiyi ve büyümeyi nasıl tanımladığımız’ alınacağını belirten Yurdakul, ”Yani aslında ekonomiyi ve büyümeyi nasıl tanımladığımız üzerinden bir sonraki zamanın başkalaşım sonuçlarını görmeye çalışıp buna göre pozisyon almaya çalışacağız. Ekonomiyi iki ayrı şekilde tanıtmak ve anlamak mümkün. Ekonomiyi, iktisadı bir pozitif bilim olarak anlamak mümkün ya da sosyal bilimler gibi kültürlere, değerlere ve değer sistemlerine göre değişken bir yapı olarak ele almak mümkün” dedi.
Yurdakul, ekonominin, pozitif bir bilim ve her yerde, tüm zamanlarda evrensel kurallara talim ve geçerli bir şey olarak tanımlandığı takdirde büyüme reçetelerinin ve büyüme modellerinin her yerde üç aşağı beş yukarı aynı olduğuna dair bir tanım yapılmış olacağını söyledi ve ekledi:
“Bu reçeteyi kim icat etmişse, hani konuşa geldiğimiz klasik makro ekonomi iktisadı kim icat etmişse onun da mutlak üstünlüğünü pratik olarak kabul etmiş oluyoruz. Bu noktada, sizler hasbel kader ‘gelişmekte olan ekonomi’ denilen coğrafyalardan birinde doğmuşsanız, takipçi bir rolünüz oluyor. Ve bu takipçi rol en iyi ihtimalle gelişmekte olanların en üstü veya gelişmekte olanların en altı gibi bir pozisyona talip olmak gibi oluyor.
“Bu gamda yani iktisadın aynen fizik gibi, biyoloji gibi, kimya gibi tamamen nesnel; her yerde her zaman geçerli şartlara tâbi olduğuna inanırsanız, burada ‘her şey insan için yapılmalıdır’ veya ‘çevre aslında bize bırakılan bir emanettir’ gibi değer bazlı aslında yapısal olarak, ontolojik olarak sübjektif amaçları anlamlandırmanız zorlaşıyor. Bunları en iyi ihtimalle sürdürülebilirlik ya da uzun vadeli kârlılık gibi yine pozitif işletme kavramlarıyla kısmen açıklayabiliyorsunuz. Dezavantajlı sınıflara pozitif ayrımcılık diye bir kavram üretmek zorumda kalıyorsunuz.
“Çünkü bu ana akımda, yani ekonomiyi yüzde 100 nesnel bir gereklik olarak tarif ettiğiniz zaman, bu ana akımda siz diğerlerinin, başaramayanların, rekabet üstünlüğü olamayanların nasıl hayatta kalması gerektiğini çok kolay tanımlayamıyorsunuz. Bu ana akımın dışında bir süreç oluyor, dolayısıyla bunlara eklektik, kenardan, biraz periferide (geri planda) kalan dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık gibi kavramlarla hitap etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu da zayıf göndermeler ya da hayır- sanat işleri dediğimiz işlerin biraz daha geri planda ve marjinal bir şekilde yapılması sonucunu da beraberinde getirebiliyor.
”Şimdi objektif kuralların yani ekonomiyi nesnel bir pozitif bilim olarak tanımlamanın getirdiği pakette araçlar var. Yani biz ekonomiyi nasıl büyüteceğiz, niye büyüteceğiz konularına ilişkin standart bir paket getiriyor. Standart paketteki içerikleri biliyoruz.
“Dış ticaret fazlası vermek esas bir durum ya da dış ticaret açığını mümkün olduğu kadar düşürmek esas bir şey, kamu bütçesini çok etkin bir biçimde yönetmek çok esas bir şey. İstihdamı arttırmak lâzım, kabul edilebilir seviyede düşük enflasyonu ve öngörülebilir bir şekilde sürdürmek lazım.
“Niye büyüyoruz sorusunun cevabı daha fazla büyümek için oluyor. Niye para kazanıyoruz sorusunun fiili cevabı daha çok para kazanmak için oluyor.
”Böyle bir dünya da marjinalleştirilmiş yani modern dünyada marjinalleştirilmiş, sayısallaştırılmış kavramlar orijinal hallerine geri dönüyor ve sözde tanımlarının, onların yerine geçen kavramlarının tekrar üstüne çıkıyor.
”Mesela yasal kelimesinin anlamı biraz azalıp meşru kelimesinin anlamı biraz daha önemli bir hale geliyor. Sonuç odaklılığın önemi biraz azalıyor, tevekkül denen kelime, kavram ve yaşayış pratiği daha önemli hale geliyor.
”En büyük tehditlerden birisi finans sektörünün reel sektörden ayrışmasının farklı ajandalara sahip olmasının, beraber büyüme gibi bir algıya sahip olmamasının normal olup olmadığı konusudur.”